Şu "görevini ihmal" lafı da acayip canımı sıkmaya başladı. Nedir yahu, olur olmaz her yerde karşımıza çıkıyor!
1913 tarihli "Memurin Muhakematı Hakkında Kanunu Muvakkat"tan 1999'da "Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun" ile kurtulduk, bu laftan kurtulamadık.
Devlet Denetleme Kurulu'nun, Hrant Dink cinayeti hakkında raporu açıklanır açıklanmaz mahut "laf" yine dolaşıma girdi.
Söz konusu raporda "devlet sırrı" gerekçesiyle "karartılan" 6 sayfalık bölüm "ihmal"den sayılmıyor tabii.
Zira bu taammüden bir karar.
İhmal olabilmesi için (mesela) Dink cinayeti öncesi olduğu gibi, istihbari bilgi şu kurumdan ilgili bu kuruma bildirilecek, ama, bu kurumdan ilgili o kuruma bildirilmeyecek!..
Bu "ihmal" yüzünden güvercin tedirginliği içindeki canını, güvercinlere dokunmayan mana iklimine emanet eden bir can, şehrin göbeğinde kanlar içinde yüzükoyun yere serildi.
Kimi arkadaşlarımız da bu "ihmali" Marguez ustanın "Kırmızı Pazartesi"ne benzetiyor.
İhmalden çok yazgı (herkese malum sır mesabesindeki Santiago Nasar'ın öldürüldüğü anı hatırlayın) anlatılır o romanda.
Biz burada bir ihmali yazgı gibi yaşıyoruz.
Dink cinayeti hakkında gerekçeli kararda örgüt büyük olmasaydı, delillere kolay ulaşırdık denilmiş.
Evet örgüt de büyük, "devlet sırrı" da.
O değil de, şu "görev ihmali" lakırdısındaki "ihmal" kelimesine yüklenen mana nedir Allah aşkına?
Mesela, "Sevgilim seni çok ihmal ettim" cümlesindeki "ihmal"den farkı nedir?
Soru şudur: Bir cinayetin işleneceği biliniyor bildiriliyor, kimsenin kılı kıpırdamıyorsa, bu "ihmal" midir, iştirak mi?
Geçenlerde, Osmaniye'de, servis aracında pompalı tüfekle öldürülen Fatmanur Gedik'in annesi bakınız ne dedi: "Devlete çok yalvardım korumadı; 3 haftadır servise biniyordum. Kucağımda öldü..."
Babası ise kızlarını taciz eden şahıs hakkında polise 9 dilekçe verdiklerini, delil yok gerekçesiyle müdahale edilmediğini belirttikten sorma, "Şimdi delil var ama kızım yok..." demiş.
Bu nedir şimdi? "Görevini ihmal" mi?
Buraya kadar "görevini ihmal" konusunda konuştuk.
En tuhafı da şu: Adamın görevi nedir bilmeyiz ama hiç ihmal etmez.
Neyi ihmal etmez?
Görevini.
Görevi ne?
Bilmiyoruz.
Mesela, Birand'ın "28 Şubat" belgeselinde döktüren Ertuğrul Beyciğim bunlardan biri.
Çevik Bir'i ziyarete gittiklerinde, Çölaşan'ın Org. Bir'e, "Siz onu bırakın darbe yapacak mısınız? Yapmayacak mısınız?.." dediğini anlattı.
Ertuğrul Beyciğimin demesine bakacak olursak Çevik Paşa, "Ne diyorsunuz Emin Bey siz!" cevabını vermiş.
"Senin darbe diyen ağzını caaart diye yırtarım" demesine ramak kalmış yani.
"O gün, Emin'in sorusu" başlıklı yazısında (2 Ekim 1999, Hürriyet) Çevik Bir'in "Biz söyleyeceğimizi söyledik" diye racon kestiğini nakletmişti ama hadi biz en son söylediğini esas alalım.
İnsana sormazlar mı: Madem "28 Şubat'ın en kudretli paşası" darbe sözünü telaffuz etti diye Çölaşan'ı terslemiş, neden bunu "Gerekirse silah kullanırız " şeklinde Hürriyet'in manşetine çektin?
Manyak mısın, işbirlikçi mi?
Çevik Bir'i demokrat göstermekle neyden yırtacağını sanıyorsun?
Dün olduğu gibi bugün de bir görevi ihmal etmiyorsun, da, şimdiki görevin ne?
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.