Lokantalar genellikle böyle batar.
Müşteri azalmaya başlayınca elde kalan bayat yemekleri servise koyar, müşteri biraz daha azalır, böylece bir kısır döngüye girer ve kurtulamaz.
AKP’de böyle bir müşterisi azalan lokanta paniği var gibi geliyor bana.
Henüz oylarında bir azalma gözükmüyor ama Ali Atıf Bir’in dün Bugün gazetesinde yayımladığı TNS Şirketi’nin “liderlerin form grafiği”ne göre Başbakan Erdoğan ocak ayından nisan ayına kadar beş puan kaybetmiş.
Bu araştırmalar gerçeği ne kadar gösteriyor bilemem ama Erdoğan’ın böyle puan kaybettiği bir anketi çok uzun zamandır ilk kez görüyoruz.
“Ocak ayından” bu yana demek “Uludere’den bu yana” demek.
AKP yönetimi, Uludere sarsıntısını herkesten daha iyi hissediyordur.
Alışmadıkları bir durumla karşı karşıyalar.
“Mazlum” olmaktan “zalim” olmaya geçmek, “devletin ve statükonun” muhalifiyken statükonun temsilciliğine dönmek, dürüst dindarların desteğinin eksildiğini hissetmek, neredeyse hiçbir saygıdeğer aydın tarafından desteklenmemek, bütün Kürtlerin kalbini kıran bir parti olmak, Alevilerde derin kuşkular yaratmak, kadınları kızdırmak, bütün bunların birarada ortaya çıkması, AKP’nin on yıllık iktidarında hiç yaşanmadı.
Başbakan Erdoğan, kaybettiği “müşterileri” yeniden kazanmak için enerjik bir atılım yapabilecek gibi gözükmüyor şu anda, benim görebildiğim kadarıyla “Milli Görüş”ün bilmem kaç yıllık “bayat” yemeklerini sürüyor servise.
“Kürtaj” dediler.
“Sezaryen”i uluslararası komploya bağladılar.
Dün de Bekir Bozdağ, “Diyanet laiklik ilkesine göre hareket eder” diyen Anayasa maddesinden rahatsız olduklarını açıkladı.
Her saçmalık, başka bir saçmalığı doğuruyor.
AKP yöneticisine göre Diyanet “laiklik” sınırlamasına aldırmadan dini anlatabilmeliymiş.
Hep mi bu kadar şaşkındılar yoksa Uludere şoku mu bunları böyle şaşkınlaştırdı kestirmek zor.
Dini özgürleştirmek mi istiyorsunuz, o zaman tekkeleri, zaviyeleri serbest bırakın, “cami manastır mı, insanın olmadığı yerde cami mi olur” dedirten “Çamlıca’ya cami” gibi devlet projelerinden vazgeçip camileri cemaatlere terk edin, imamları devlet memuru yapmayın, Diyanet eliyle “devlet dini” yaratmayın, Diyanet’i Başbakan’ın fikrine göre “fetva” veren bir kurum olarak kullanmaktan vazgeçin.
Alevilerin cemevlerini “ibadet yeri” kabul edin.
Hem Diyanet vasıtasıyla dinin denetimini devletin elinde tutacaksın, hem de devletin kurumunu “laiklik” sınırlamasından çıkartacaksın, bunun mantığı nerede?
Gerçek bir “laiklik” mi istiyorsun, ayır devletle dini birbirinden.
Her türlü dini, mezhebi, inancı özgür bırak, dinler arasında, mezhepler arasında devlet eliyle ayrımcılık yapma.
Camileri, Ankara’dan gönderilen vaazların hoparlörü olarak kullanma.
Diyanet’i devlet kurumu olarak muhafaza edeceksin ama onun laiklik ilkesine uymasına karşı çıkacaksın.
Bu, “ben dini kendi politikalarıma göre kullanacağım” demektir ve laiklik ilkesine karşıdır.
Diyanet’i politik araç olarak kullanamazsın.
Kendi politikalarına Diyanet’ten “fetva” alamazsın.
Devlet Sünniliğini temsil eden Diyanet, Alevileri, gayrımüslimleri, dinsizleri, hayatını Kuran’a göre yaşamak isteyen Müslümanları temsil ediyor mu?
Devlet politikasının pusulası Diyanet olacaksa, Diyanet’in kriterlerine uymayanları ne yapacağız, “tehcir” mi edeceğiz?
Gerçek laiklik istiyorsan devletle dini ayırır, inancın her türlüsüne özgürlük tanırsın.
Sadece tek bir “anlayışın” temsilcisini “tek temsilci” gibi kabul eder, onu “laiklik” sınırlamasının dışına çıkarır ve onu kendi siyasi amaçların için kullanırsan sen de “laiklik” ilkesini çiğnemiş olursun.
Doğrusunu isterseniz, AKP’nin derdinin “gerçek din” olduğuna da pek inanmıyorum.
Uludere’deki 34 ölü karşısında susan bir vicdan, “kürtaj” diye ayağa kalkıyorsa, orada kimse “dindarlıktan” söz edemez.
Dün, Özgür-Der Genel Başkanı Rıdvan Kaya, Neşe Düzel’le yaptığı unutulmayacak söyleşisinde açıkça anlattı, “Peygamberimiz Uludere için susmazdı, Müslüman’ım diyenin de susmaması, mahkûm etmesi gerekir.”
Erbakan’ın en büyük hatasını, düşüşünün başlangıç noktasını hatırlıyor musunuz?
Susurluk için “fasa fiso” demiş, kendi cemaatinin dışındakilerin acısına sırtını dönmüş, öldürülen Kürtleri yok saymıştı.
Erbakan’ın Susurluk’ta yaptığını şimdi Erdoğan ve AKP Uludere’de yapıyor.
“Kendilerinden olmayanın” acısıyla ilgilenmiyorlar.
Hazreti Muhammed’in defalarca altını çizdiği emirlere aldırmıyorlar.
Ve karşımıza geçip, dinden, dindarlıktan bahsediyorlar.
Kürtajda bağıran vicdan, Uludere’de tık etmezse biz o vicdana inanacak mıyız?
Uludere’de susan Diyanet’in kürtaj fetvasını ciddiye mi alacağız?
Laikliğe aykırı sistemi aynen tutup Diyanet’i laiklik sınırlarının dışına çıkartmayı, dini siyasi amaçlarla kullanmaya hazırlık olarak değil de “laiklik” olarak mı göreceğiz?
Türkiye’de yaşayanların aptal olduğuna ne zaman inandı acaba bu AKP yönetimi?
Türkiye bu “bayat” yemekleri yemekten çoktan vazgeçti.
Size söyleyeyim, lokantayı batırır bu mönü.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.