Cumhuriyet gazetesi 30 Haziran’dan beri yedi gün, Panama belgeleri olarak adlandırılan, çoğu vergi cenneti konumunda olan 21 ayrı ülkede faaliyet gösteren Mossack Fonseca adlı hukuk ve finans danışmanlığı kuruluşunun kırk yıllık faaliyetini içeren on bir buçuk milyon belge arasından, Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarıyla ilgili olanları yayımladı. Araştırmacı Gazeteciler Konsorsiyumu’nun (ICJ) partneri olarak seçilen Pelin Ünker’in Ali Çelikkan ve ICJ ekibi ile birlikte yürüttükleri çalışmaların sonunda, ilk elde yedi kişi veya ailenin vergi cennetleri operasyonları açıklandı. Bunların büyük çoğunluğu, AKP iktidarı ve özellikle Tayyip Erdoğan’la yakınlığıyla bilinen iş insanları. Çeşitli vergi cennetleri üzerinden yaptıkları işlemlerle ilgili bilgiler, somut belgelere dayanıyor.
Panama belgeleri ilk açıklandığında, yüzden fazla kişiden oluşan Türkiyeli veya Türkiye’de ikamet eden kişiler listesi de yayımlanmıştı. Cumhuriyet ekibinin belgelerde yaptığı araştırma yeni üç ismin ortaya çıkmasını sağladı. Gazeteciler, başka isimlerle ilgili bilgileri, ICJ izin verdiği zaman önümüzdeki haftalarda yayımlayacaklarını söylüyorlar.
Bu son derece önemli gazetecilik faaliyetinin sadece AKP’ye yakın iş insanları ve şirketlerle sınırlı kalmaması, daha önce yayımlanmış isim listesinde yer alan farklı çevrelerden kişilerin de, sorgulanmasında kamu yararı olan mali faaliyetlerinin açığa çıkarılması gerekiyor. Bu örnek gazetecilik faaliyetinin, sadece iktidarı yıpratmak ve ülkede istikrarsızlık yaratmak için uluslararası gizli güçlerin yönlendirilmesiyle yapıldığını iddia ederek, bunu itibarsızlaştırma, hatta kriminalize etme çabaları biraz olsun böyle boşa çıkacak. Safdillik yapmaya gerek yok. Türkiye’de dezenformasyonun vardığı boyutu dikkate alınca, bunun da pek fayda etmeyeceğini tahmin etmek zor değil. Ama gazetecilik akıntıya karşı kürek çekme mesleğidir…
Panama belgeleri dünyanın çeşitli ülkelerinde yayımlanmaya başladıklarından beri, belgelerde adı geçen siyasal şahsiyetler çok farklı tepkiler gösterdi. İzlanda’da başbakan istifa etti. Sonbaharda yapılacak erken seçimi Korsanlar Partisi’nin kazanması ihtimali var. Cumhurbaşkanı ise altıncı kez seçilme şansını kaybetti, aday olmadı. Buna karşılık belgelerde yer alan iki bakan seçimlere kadar görevlerine devam edecek. İspanya’da turizm ve enerji bakanı istifa etti. İstifa listesi aşağı yukarı şimdilik bu kadar!
İsimleri Foncea listesinde yer almasına rağmen hiçbir şey olmamış gibi davranan siyasal sorumluların sayısı ise hayli yüksek: Ukrayna’da cumhurbaşkanı Poroşenko yerinde duruyor. Malta Başbakanı Joseph Muscat da öyle. Azerbaycan’da İlham Aliyev, Fas kralı VI. Muhammed, Suudi Arabistan Kralı Salman El Suudi, Birleşik Arap Emirlikleri Başkanı bin Zayid El Nahyan, üç çocuğunun ismi listede yer alan Pakistan Başbakanı Navaz Şerif veya Çin Komünist Partisi üst düzey birkaç yöneticisi böyle bir şey yokmuş gibi davranmakla yetinmeyip, bu haberlerin ülkelerinde hiç yayımlanmaması önlemini almayı ihmal etmiyorlar. Veya Rusya’da olduğu gibi, açıkça belgeleri yayımlayanları itham ediyorlar. Listede Putin’in çok yakın üç arkadaşının isminin yer alması karşısında, başkanlık sözcüsü, “bu belgelerin yayımlanmasının amacı başkanımıza saldırmaktır, Putinofobi’nin bir tezahürüdür, amaç yalanlar ve sahte belgelerle ülkeyi istikrarsızlığa sürüklemektir” dedi. Bu Putinofobi sözcüğünün pek yakında çeşitli ülkelerin otokratlarına adapte edilecek olması kuvvetle muhtemel. Bize de yakışır.
Bugüne kadar yalnız üç ülke, -Paraguay, Venezuela, Bolivya-, Panama yetkililerinden Mossach Foncea belgelerini inceleme talebinde bulunmuş. Buna karşılık bazı yerlerde mali suçları araştırmakla görevli savcılar bu belgelerde adı geçen kendi ülkelerinde kayıtlı şirketler ve kişilerle ilgili hazırlık soruşturmaları başlattı. Bunların arasında, “Panama belgeleriyle ilişkili olgular hakkında” ceza soruşturması başlatan, adı artık Türkiye’de gayet iyi bilinen New Jersey savcısı Preet Bharara da var. Bharara’nın, Mehmet Cengiz’in şirketlerine aracılık eden, imza yetkisi sahibi Şeref Doğan Erbek hakkında Eylül 2015’te dolandırıcılık soruşturması başlattığını da bu vesileyle öğrendik.
Fransa’da da 4 Nisan’da mali suçları izlemekten sorumlu ulusal savcılık, Panama belgelerinde yer alan bilgiler ışığında, “ağır vergi kaçakçılıklarını aklamak” suçundan birçok kişi hakkında soruşturma başlattı. Birkaç milletvekili, sporcular ve epey iş insanı var ilk listede. Société Générale Bankası’nın genel merkezinde bu soruşturma ile ilgili arama yapıldı. İspanya’da futbolcu Lionel Messi ve babası, dört milyon avro tutarında bir vergiyi kaçırmak suçundan yargılanıyor.
Panama belgeleri Arjantin’de de eski cumhurbaşkanı Cristina Kirchner ve yakın çevresiyle ilgili büyük rüşvet ve kara para aklama soruşturmalarında taraf oldu. Bir federal mahkeme 30 Haziran’da, “Lazaro Baez’e yolsuz ilişkilerde bulunmuş olma” şüphesiyle soruşturma başlattı. Milyarder Baez şu anda kara para aklama suçundan dolayı hapis. Cristina Kirchner, ölünce ondan cumhurbaşkanlığını devraldığı kocası Nestor Kirchner ve oğulları Maximo’nun 2003’te (Nestor Kirchner’in cumhurbaşkanı seçildiği yıl) kurdukları gayrımenkul yatırım şirketinin sahip olduğu bütün mülklerin Baez’in şirketleri tarafından kiralanmış olması, soruşturmayı başlatan ilk veri olmuştu. Kirchnerlerin kalesi olan Santa Cruz eyaletinde bir banka memuru iken kısa zamanda milyarder olan Baez’in, cumhurbaşkanı çifte gizli kasa işlevi gördüğü iddia ediliyor. Benzer şekilde, ABD’de iki milyarder Rus’un, Arkady ve Rotenberg’in, iki milyar dolar civarında olduğu tahmin edilen ve kaynağı rüşvet ve kamu kaynağına el koymak olduğu iddia edilen bir serveti Putin namına sahip oldukları şüphesiyle soruşturma yürütülüyor.
Arjantin’de Kirchner’in Bayındırlık Müsteşarı José Lopez, geçtiğimiz günlerde, bir manastırın avlusuna 160 plastik torba içinde dokuz milyon dolar değerinde dövizi ve mücevherleri saklamak isterken yakalandı. Beraber çalıştığı Planlama eski bakanı de Vida’nın dokunulmazlığını meclis 24 Haziran’da kaldırmıştı. Bütün bunlara ilaveten Cristina Kirchner’e vergi cennetleri üzerinden para kaçırma suçlamasıyla ayrıca soruşturma açıldı. Panama belgeleri tam bu noktada devreye girdi. Çünkü bu suçlama karşısında Cristina Kirchner, halefi cumhurbaşkanı Mauricio Marci’nin adının Panama belgelerinde yer aldığını, bu soruşturmaları kendi suçunu örtmek için onun başlattığını iddia etti. Tencere dibin kara, seninki benden kara durumu. Arjantin’de siyaset bütünüyle yolsuzluk batağına batmış ve tüm itibarını kaybetmiş durumda.
Türkiye’de durum görünüşte bu boyutta değil. Cumhuriyet’in yayımlamaya başladığı belgelere iktidar çevresinden tepki gösterilmemesi, iktidara yakın medyada bu konuda tek bir haber çıkmaması, bu işi susmak ve AKP seçmenini mutlak bir enformasyon tecridi altında tutmakla savuşturmanın planlandığını gösteriyor. Her konuda konuşan Tayyip Erdoğan, bu konuda hiç konuşmadı. Yakın çevresi de. AKP muhalefette olsaydı ve iktidara yakın kişiler hakında benzer belgeler yayımlansaydı, bugün derin bir sessizliğe gömülmüş kişilerin nasıl ter ter tepineceğini, iktidarı nasıl ablukaya almaya çalışacağını, bitmez tükenmez ahlak, namus, vatan sevgisi tiradları çekeceklerini tahmin etmek zor değil.
Bu belgelerle ilgili ilk haberler Nisan’da dünyada yayımlandığında, “Panama Belgeleri dünyayı yerinden oynattı! Belgeler en çok Putin’i sarsacak” diye manşet atan Sabah gazetesi, belgelerdeki Türklerin ismi yayımlanmaya başladığından beri, hele bu kişilerle ilgili bilgileri Cumhuriyet yayımladığından beri derin bir sessizliğe gömülmüş durumda. Star gazetesinin ise bu konuda yaptığı yegâne dişe dokunur haber, “Panama’dan Doğan çıktı!” haberi oldu. Ama Panama belgelerinden çıkan Cengiz, Tamince, Topbaş, Gür & Co’nun yoğun offshore operasyonları ile ilgili ne bu gazeteden ne de geri kalan AKP medyasından tık sesi gelmedi. Yeni Şafak, bu belgeler ilk ortaya çıktığında, daha temkinli ve öngörülü davranmış, İbrahim Karagül bunların dünyadaki belli başlı yükselen ülkeleri istikrarsızlığa sürüklemek için yapılmış bir büyük manipülasyon olduğunu iddia etmişti. Yusuf Kaplan bu belgelerin yayımlanmasını “medyatik sömürgecilik ve siber terörizm” olarak nitelendirmişti. Daha sonra buna bile değinmeyip, yokmuş gibi davranmayı tercih ettiler. Bu nedenle, Nisan başında Zaytung’un yaptığı, “Panama belgelerinde henüz Erdoğan'ın adının çıkmaması üzerine Yeni Şafak, Star, Akit, Sabah editörleri ilk kez yolsuzluk haberi yapabilmenin tadını çıkartıyor...” haberi de, daha sonra doğrulanmadı. Artık bu cenahta büyük bir sessizlik hakim. Önceleri “Panama(rikan) belgeleri çöktü” diyenler (Yeni Şafak, 20 Nisan), şimdi okuyucularının ve daha önemlisi televizyon izleyicilerinin bu belgelerin Türkiye ayağıyla ilgili hiç haberlerinin olmaması için büyük bir sessizliğe gömülmüş durumdalar. İnkâr etmenin bile tehlikeli addedildiği AKP dünyasında Panama belgelerinin üzerinde hiç konuşulmamasının sağlanmaya çalışıldığı görülüyor.
Bu çerçevede sansür heyeti de boş durmuyor. Geçtiğimiz günlerde, beş gazetenin (Cumhuriyet, Diken, Sözcü, Journo ve ABC) Panama belgeleriyle ilgili bazı haberlerine İstanbul 3. Sulh Ceza Hâkimliği erişim yasağı getirdi. Bunu neye dayanarak yaptı bilmiyoruz ama artık “tak, şak” yöntemiyle çalışan iktidar yargı organının kararlarının hukuki dayanağını sorgulamanın anlamını yitirdiği, “hukuksuzluğun sıradanlaştığı” bir dönemdeyiz.
Türkiyeli muhafazakârlar, dindarlar susarak, başlarını öte yana çevirerek bu suça ortak olduklarını biliyorlar. Bilerek susuyorlar. 17-25 Aralık soruşturmalarını darbe girişimi yaygarasıyla örtüp, yok edenlere rıza gösterenlerin, bugün buna da rıza göstermeleri arasında bir fark yok. Ahlâki iflas tam böyle bir şeydir. (Birikim)
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.