Anayasanın seçim öncesine kadar değişmeyeceği anlaşıldığından, hatta üzerinde anlaşılmış maddelerin bile yasalaşması beklenmediğinden; ‘Çözüm Süreci’nin ilerlemesine umut bağlandı.
Bir aydır yeni paket bekleniyor, bekliyoruz.
Ben umutluyum, demokratikleşme yolunda en azından bir-iki adım daha atacağız gibi görünüyor.
Beklemiyorum ama eğer AK Parti iktidarının yeni Türkiye yönetim felsefesi açıklanır ve bunun doğal sonuçları sıralanırsa mutlu olacağım.
Yazarların çoğu umutsuz, yine halk kandırılıyor havasında. Çoğu, sanıyorum kutuplaşmanın zincirine bağlı; ne yapılsa ‘bu yetmez’ demeye hazırlanıyorlar.
Ankara temsilcimiz Deniz Zeyrek, dünkü yazısında, beklentileri çok güzel tasnif etmişti: Okuyucuların dinlerken ‘helal olsun’, ‘yetmez ama evet’, ‘bu muymuş’, ‘Cumhuriyet düzenine vurulmuş yeni bir darbe’ diyeceklerini yazıyor.
Başbakan ile Cumhurbaşkanı’nın bir gün arayla konuşmalarının, önümüzdeki üç seçime etkisini düşünerek ‘sindire sindire’ dinlememizi öğütlüyor. Yazının sonu, siyasal hayatımızın kocaman bir gerçeğini yansıtıyor:
“Diyeceksiniz ki ‘Türkiye sadece bu iki isme mi mahkûm? Başka siyasetçi çıkmıyor mu?’ Haklı bir soru ama o sorunun yanıtını en erken Mart 2014’te göreceğiz.”
Ben, ülke sorunları hakkında, yanlış olabilir ama tutarlı politika belirleyen AK Parti dışında siyaset kurumu göremiyorum. Bunlara mahkûm değiliz ama bu iki isim halkı diğerlerinden çok etkiliyor; umudum BDP’de.
Bakınız; dünkü Radikal’de, Başbakan’ın konuşma haberinin bulunduğu sayfada, iki ‘siyaset adamı’nın konuşmaları verilmişti, Kılıçdaroğlu ve Kışanak’ın.
Başlıklarını yazayım, siz anlayın: ‘Ormanları kravatlı keçiler yakıyor’, diğeri ‘Paketten kabak çıkacak!’
Aynı gün, Sayın Sırrı Süreyya Önder’in konuşmasına konulan başlık şuydu: “Azrail’in can dağıttığı görülmemiştir. Pakete değil, halklara güveniyoruz!”
Ben Sayın Kışanak’ın bu sözü kendisine yakıştırdığına inanmıyorum; tipi uygun değil.
Oy verdiğim ve belediye başkanlığına aday olursa oy vereceğim Sayın Önder de, zengin halk kültürüyle, asıl konu yerine başka yere geçivermiş.
İkisinin de eksiği, partilerinde politika belirlemek için ciddi çalışma yapılmamasıdır. İktidar partisinin açıklayacağı yeni politika üzerinde BDP’nin çalışıp bir sonuca varmadığı belli değil mi?
Oysa, bu yazı yayımlandığı gün iktidar partisi liderinin söyleyecekleri, BDP’yi çok etkileyecektir.
Ülkemizde demokratikleşmeden söz edenler, Kürt sorunundan uzak kalamazlar; söz konusu olan demokrasiyse, şöyle veya böyle, ‘Kürt’ kelimesini ağzına alsa da almasa da, Kürt sorunundaki o günkü tarafını, yerini belirtiyordur.
Dolayısıyla Sayın Erdoğan’ın bugün söyleyeceklerinin çoğu Kürt sorunuyla ilgilidir, siyasal gelişmeleri ve Kürtleri etkileyecek, demokrasimizin önümüzdeki aylarını tanımlayacaktır.
Kürt halkını temsil etme durumunda olan siyaset adamları, şeytan veya melek, hangi rolü verirlerse versinler, Başbakan’ın sözlerinin, oy aldıkları kitleye etkilerini düşünmek durumundadırlar.
BDP’liler buna bakmayıp, halkın alkışlayacağı sözleri söylemekle yetiniyorlar. Politika belirleme eksiği, BDP’nin her konuda karar vermesini güçleştiriyor, ileriyi görmesini ve tasarlamasını engelliyor.
Örneğin, BDP’nin Öcalan ve Kandil politikası var mıdır? Bilmiyorum, göremiyorum ama açıkça belli ki Öcalan ve Kandil’in BDP politikası vardır! Durum bu ise kişilik sorunu çıkmıştır veya çıkacaktır.
Dost, düşman; her kurum ve kişinin, ilgili olduğu her kurum ve kişiyle ilgili hesaplanmış, düşünülmüş taşınılmış bir politikası olur, olmalıdır!
BDP birçok konuda kendinin belirlediği ve kendine özgü politikadan mahrumdur, eksiği budur, yaşadığı sorunların pek çoğunun nedeni de bu eksiklikten ileri gelmektedir.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.