Bugün, insanlık tarihi her zamankinden daha fazla belirsizlik ve yıkımla dolu…
Yaşadığımız bu coğrafyada belirsizlik ve yıkım çoğalıyor.
Savaş esintileri yayılıyor.
Suriye(İran) belirsizliği çığ gibi büyüyor.
Esed’in güçleri toplu kıyamlar yapıyor. Suriye halkı, ölüm ve gözyaşı ile sınanıyor.
Bu, saklanamaz, görmemezlikten gelinemez bir durum.
Yıllardır böyle aslında. Bugüne özgü bir şey değil. Kimliksiz yaşayan, öldürülen, sürgüne gönderilen, toplu kıyıma uğrayan binlerce insan hep vardı Suriye’de.
Fakat bizim ülkemizde çoğunluk bu gerçekleri görmedi. Görmek istemedi. Göstermediler. Gerçeği saklamaya çalıştı bizim yüce devletlûlar. Yapılan zulüm o gün devletin(yandaşlarının) işine geliyordu. Devletin bekası(kendi iktidarları) için iyiydi.
Ne hikmetse, gerçekleri bugüne kadar görmezlikten gelen, inkâr eden kimselerin çoğunluğu birden hakperest insanlar olup çıktılar? Suriye’ye girelim, Esed’i biz durduralım, öldürülenler kardeşimiz, buna göz yummayacağız, biz güçlüyüz, biz yaparız, biz ezeriz türünden laflar ediyorlar.
Zavallılar!
Esed’e diktatör babasından miras kalan tek şey; zulüm ve öldürme.
Esed de babası gibi bir diktatör. Bu diktatöre dur demek gerek. Yapılan zulme, acımazlığa dur demek için. Aksi takdirde emperyal güçlerin maşası olup İran’a vurmaya zemin hazırlamak için değil. Kürtlerin kendi haklarını kazanmalarına engel olmak, kontrol altına almak için değil. Ya da bu ülkenin asli iç sorunlarını geçiştirmek, halkı oyalamak için değil…
Bizim kalemşorlar kendilerince akıl dağıtıyorlar bu konuda. Savaş(lar)ın haklılığını dillendiriyorlar, devletin(iktidarın) dik duruşunu övüyorlar, devletin tertemiz niyetini açıklıyorlar, kefil oluyorlar.
Bunların alayı yalan söylüyor. Asıl amaçlarını gizliyorlar, halkları felakete sürüklüyorlar.
Bugüne kadar taptıkları ‘devlet/iktidar’larını koruma ve büyüklerin oyununda bir rol kapma telaşıdır. Halkları(Müslümanları) canından, imanından, yurdundan etmek pahasına yapıyorlar.
Bunu yapmak zorundalar; yoksa bu kokuşmuş sistemleri ve kan üzerine dönen iktidarları nasıl ayakta kalabilir ki…
Yeryüzünün her köşesinde toplumların yüreklerini/beyinlerini alabildiğine yağmalamaya çalışan emperyal güçlerinin kullarıdır bunlar. Onların değirmenine su taşımak için yaratılmışlar.
Bu yağma edilişin serüveni çok uzun ve çok iyi biliyoruz. Ölümleri, acıları, sürgünleri çok yaşadık bu coğrafyada. Ya o diktatörlerin elinden, ya da o babaları olan dış güçlerin elinden.
Tarih şahidimizdir. Bizi kandıramazlar artık.
Köle bunlar. Piyon bunlar. İşleri bitecek yarın, sonra o taptıkları güçler tarafından doğru çöpe…
Saddam, Bin Ali, Mübarek, Kaddafi hepsi bu zulüm güçlerinin eseri ve köpeği idi. Yerle bir olup gittiler. Esed de öyle gidecek.
Hep böyle oldu, böyle olacak.
Zulüm ve vahşet şartlarında yazan, sözünü söyleyen herkes cesur olmalıdır. Öncelikle kendi diktatörlerine feryad etmelidir, diktatörünü kayırmamalı kimse. Yanı başındaki zulüm ve yıkımlara sessiz kalıp, kılıf uydurmamalıdır. Biraz daha ötedekine sövmek, ahkâm kesmek, akıl vermek, beddua etmek kolaydır yoksa. Ama faydasızdır. Ne ezilenlere, ne de sövenlere bir faydası yok.
Evindeki yangını söndüremeyenlerin, başka evlerin yangını söndürmek için çabalaması, ateşe atlaması yalnızca kendini aldatmasıdır. Kimse kalkıp bunu bir erdem olarak pazarlamasın…
Bu samimiyetsizlik(ferasetsizlik) dalgası toplumsal bir bela olarak hepimizin yüreğini yokluyor. Zayıf bulduğunu da ahmakça savunmalara, ahmakça yazmalara, savaşı, iktidarı, emperyal güçleri putlaştırmaya sürüklüyor.
Allah’tan korkun!
Bu ülke insanı hep böyle kandırıldı; ya özgürlük vaadiyle, ya parayla, ya mevkiiyle, ya kutsallaştırılmış ezberlerle, ya Allah’la...
Sürekli kandırdılar.
Ülke yöneticileri(Müslümanlar başta olmak üzere) Allah’ı göğe gönderdi. Allah ve peygamberiyle olan ilişkini kopardılar. Yeryüzünü bildikleri gibi yönetiyorlar. İktidarlarını mutlak hakikat sanıyorlar. İktidar mücadelelerine kapılıp, her türlü zulmü, ahlaksızlığı yapıyorlar. Adaleti hiçe sayıyorlar. Her yere mevzilendiklerinde kazanacaklarını düşünüyorlar.
Ama aldanıyorlar. Bu yüzden bu kadar kire batmışlar. Çıkamıyorlar. Temizlenemiyorlar. Ahlakın, imanın, yüce olan değerlerin değil, ucuz ve geçici çıkarlara mahkûm olmuşlar. Kaybediyorlar.
Bunların yaptıklarına, söylediklerine inandıkça, bağlandıkça, bunlardan bir medet umdukça, biz de kaybedeceğiz. Kurtuluşa erişemeyeceğiz, bu yalancılardan, bu diktatörlerden asla kurtulamayacağız, onlarla beraber yok oluşa sürükleneceğiz.
Müslümanlar uyanmalıdır artık.
Bir kurtarıcı(mehdi) beklemenin anlamı yok. Yeni bir peygamber gelmeyecek, yeni bir kitap da. Bu apaçık bir gerçek. Bizi köleleştiren, uyuşturan resmi ve gayrı resmi tüm sistemlerin yalanlarından kopmalıyız, azad etmeliyiz kendimizi. Adaleti seçmeliyiz, yalnız kalmalıyız, Allah’la, Peygamberiyle olmalıyız.
Tek kurtuluş yolu; Özgürlük peygamberin(Hz. Muhammed)in hayatını doğru okumak, doğru anlamak, pratiğe aktarmak…
Devam edeceğiz.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.