Ne güzel şeydir eğitim! Özellikle de özgür ve sınırsız olanı.
Ve biz her şeyin en güzelini sevdiğimiz için, bizde tabii ki alabildiğine özgür ve sınırsızdır.
Bu güzelliğin garantisi de YÖK’tür.
Ne demiş YÖK Başkanı Gökhan Çetinsaya? “Akademik özgürlükleri sınırlamak, eğitim ve öğretimi engellemek asla mazur görülemez.”
Bu sözlerden, Prof. Çetinsaya’nın YÖK’ü lağvetmek üzere olduğu sonucunu çıkarabilir miyiz, bilemedim.
Belki de üniversite yerleşkelerini birer açıkhava cezaevi gibi olmaktan çıkarmayı planlıyordur. Kimbilir?
Yıllar önce, ODTÜ’nün öğrenci derneklerinden biri tarafından bir seminere konuşmacı olarak davet edilmiştim. Bindiğimiz minibüs yerleşkenin girişinde durdu, görevli jandarma eri geldi, öğrenci kimliklerini topladı, gitti. Bekledik, kimlikler geldi, girdik. Benim için, bana azıcık benzeyen bir öğrencinin kimliği önceden ayarlanmıştı! Öyle girebildim.
Yıllar önce derken, 12 Eylül döneminden söz etmiyorum. Çok sonraydı.
Şimdi jandarma yok. Özel güvenlik var.
“Kimin davetlisisiniz?” “Bilmemne derneğinin toplantısında konuşmacıyım.” “Olmaz, bir hocanın davetlisi olmanız gerek.” Hoca önceden ayarlanmıştır, telefon edilir, telefona çıkmazsa okula girilemez.
Bazı üniversitelerde dışarıdan bir konuşmacının geleceği bir toplantı filan düzenlemek zaten sözkonusu bile değil. Olur a, ya gelen kişi özgür ve sınırsız bir şeyler anlatırsa!
Ama Başbakan gelebilir. Üstelik, işgal ordusu gibi, binlerce polis ve silah ve copla gelir.
“Özgür ve sınırsız” eğitim alanına Arnold Swarzenegger ve şürekâsı gibi girer.
Sonra o “özgür ve sınırsız” kurumun öğrencileri için “birçoğu da öğrencilikle alakası olmayan terör örgütü üyesi insanlar” der, hocaları için “bu hocalar öğrencilerini böyle yetiştiriyorsa onlara yazıklar olsun” der.
Öğrenciler yaralanır, hastaneye kaldırılır, tutuklanır. Diğer üniversitelerin yönetimleri ne yapar? “Çok küçük bir azınlığın, ODTÜ gibi ülkemizin en önemli bilim ve eğitim kurumlarından birinin imajını olumsuz şekilde etkilemesine izin verilmemelidir” diye açıklama yaparlar. İşin garip tarafı, bunu derken, Başbakan’ı ve silahlı adamlarını değil, ODTÜ’lü öğrenci ve hocaları kastetmektedirler!
Bu açıklamayı yapan yalakaların rektör olduğu memlekette eğitim özgür filan olamaz. Benim Prof. Çetinsaya’ya önerim, rektörlük işini de özel güvenlik şirketlerine bıraksın. O zaman eğitim tam hükümetin istediği gibi olur belki.
Sanılmasın ki üniversiteler eskiden iyiydi de şimdi böyle oldu.
Kenan Evren’e fahrî doktora unvanı vermek için birbiriyle yarışan kurumlardan söz ediyoruz!
Bu kurumların eski mezunlarını geçen gün Bostancı Gösteri Merkezi’nde gördük.
Sanatçılar Girişimi diye bir şey, “Diktaya, korkuya, adaletsizliğe, sanat ve sanatçı düşmanlığına karşı büyük buluşma” düzenlemiş.
Ne güzel!
Doğrusu, ben de diktaya, korkuya, adaletsizliğe, sanat ve sanatçı düşmanlığına karşıyım.
Bunlara karşı çıkmanın en etkili yöntemi nedir?
Bostancı’da bütün gece yapıldığı gibi, “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” diye bağırmak elbette!
Bunlar o kadar özgür ve sınırsız bir eğitim görmüş ki, bazıları gerçekten de Mustafa Kemal’in mezarından kalkıp tüm hükümet üyelerini ve onlara oy veren herkesi tek tek haklayacağına inanıyor.
Biraz daha iyi üniversitelerde okuyan bazıları ise bunun mümkün olmadığını, Mustafa Kemal’in kalkamayacağını biliyor, ama onun yerine Silivri’deki yurtsever generallerin meseleyi halledebileceğine inanıyor.
Doğru vallahi. Herkes bilir ki, general dediğin özgür ve sınırsız eğitimin ve tüm özgürlüklerin en büyük savunucusudur.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.