Dün Milliyet’te yer alan bir haberde HDP Grup Başkanvekili Pervin Buldan’ın, Abdullah Öcalan’la devlet heyeti arasında yapılan görüşmelerde iki konuda mutabakata varıldığı, bunların “Bölgesel Özerk Yönetim Yasası” ve “Demokratik Sivil Toplum Yasası” olduğu belirtiliyordu. Bu haber HDP tarafından yazılı açıklamayla yalanlandı, Buldan’ın sözleri arasında böyle bir mutabakat ifadesinin bulunmadığı söylendi.
Gazete haberlerine gözü kapalı atlamaya alışan bazı siyasetçiler bu yalan habere de hemen balıklama atladılar. Malum son zamanlarda bir moda var. Gazete başlıkları düzeyinde toplanan bilgileri bir araya getiriplaf cambazlığı yapmayı siyaset zanneden bazı politikacılar ağızlarını doldura doldura konuşmayı, boş ve derinliksiz laflarla rakiplerini yerden yere vurmayı çok seviyorlar. Büyük konuşmak ile boş konuşmak arasındaki ince çizgi çok kolay aşılıyor.
***
MHP’li bir sözcü, Buldan’ın sözleriyle ilgili haberden sonra PKK’nın Türkiye’nin bölünmesi konusunda Başbakan Erdoğan’la anlaştığını ve bunun ihanet olduğunu söylüyor. Hükümetin PKK ile siyasi özerklik projesinde anlaştığı iddiası üzerinden ihanet suçlamasında bulunmak MHP’lilerin uzun süredir bıkmadan tekrar ettiği bir konu... Hükümetin açıklamalarını kale almayan MHP’liler PKK tarafından edilen her lafın üzerine kutsal metin gibi atlıyorlar.
Demokratik açılım sürecinden bu yana MHP, AK Parti’nin vatanı sattığını iddia edip duruyor. 2005’ten beri her türlü uydurma iddia üzerinden hükümete demedik laf bırakmadılar. Ama ortada ne bir satış var, ne bir pazarlık var, ne de ülkenin aleyhine işleyen bir süreç var.
Çok ileri lafları çok kolay ve sürekli söylemek inandırıcılığı ve ciddiyeti ortadan kaldırır. MHP sözcüleri düştükleri komik durumu artık anlamalıdır.
Hükümet afaki her iddiayı ve boş lafı yorumlamak veya yalanlamak durumunda değildir.
PKK son dönemde bağımsız bir ulus devlet peşinde olmadığını söylerken bunun yerini dolduracak siyasi proje olarak ‘özerklik’ten bahsediyor ve kitlesini bununla motive etmeye çalışıyor.
Terör örgütlerinin en ileri ütopyalardan bahsetmelerinin ciddiye alınacak bir tarafı yoktur. Siyasi partiler de bizim kabul etmediğimiz siyasi söylemlerde bulunabilirler, demokratik hukuk sistemi içinde başkalarına aykırı gelen fikirleri tartışabilirler. Her kafadan çıkan sesi hükümetin kabulü gibi görmek ve takdim etmek büyük haksızlık olur.
Bu konular 100 yıldır Türkiye’de tartışılır durur ama halkın istemediği hiçbir şey olmamıştır.
Osmanlı’nın son döneminde de Kürt Teali Cemiyeti ‘bağımsız veya özerk Kürdistan’ söyleminde bulunmuştur. Derneğin başkanı Seyyit Abdülkadir özerklik ve bağımsızlık konularda İngilizler ile görüşmeler yapmış, ecnebilerin yönlendirmeleriyle milli mücadeleye karşı tavır takınmıştır. Hatta Babıali’deki bir toplantıda Mevlanzade Rıfat, Wilson Prensiplerine göre bağımsız Kürdistan taleplerine karşı çıkılamayacağını, Kürtlere özgürlük ve güvenlik sağlayacak tek devletin de İngiltere olduğunu söylemiştir. 1919’daki Paris Barış Konferansı’nda Ermeni Boghos Nubar Paşa ile Kürt Şerif Paşa bağımsız bir Ermeni ve Kürt devleti konusunda anlaşmışlardı. Bunlara karşı en büyük tepki de Kürtlerden gelmiştir. Bediüzzaman Said Nursi, “Hakiki Kürtler kimseyi kendilerine vekil-i müdafi olarak kabul etmiyorlar. Onların vekili ve Kürdlük namına söz söyleyecek ancak Meclis-i Mebusan-ı Osmaniye’deki mebuslar olabilir. Kürdistan’a verilecek muhtariyetten söz ediliyor. Kürdler ecnebi himayesinde bir muhtariyeti kabul etmektense ölümü tercih ederler” demiş, İkdam gazetesinde yayınladığı bildiride bu şahısların ve bu fikriyatın Kürtleri temsil edemeyeceğini duyurmuştur.
Siyasi alanda farklı şeyleri konuşanlar çıkabilir, ama halkın istemediği hiçbir şey yapılamaz.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.