Herkes tek tek akıllı şeyler söyler ama ortak akıl buna rağmen her zaman ortaya çıkmaz. Bakıldığında savaşların iyi bir şey olduğunu kimse söylemez, söylemez ama tarih boyu insanlık hep savaş ve yıkım görmüştür. Savaşan insanlar aptal mıydılar, hayır. Savaşları yönetenler oturup ince savaş taktikleri hazırlayabilen zeki kişilerdi. Ne var ki, zekâ ile akıl aynı şey değil. Zekâ gündelik problemlerin çözümünde kendini duyururken akıl bir soyutlama yeteneği olarak ancak tarihsel bir boyut içinde, perspektif duygusunun gücü oranında kendini duyurur. İnsana derin-görü kazandıran vicdan ve adalet duyguları bizi gündeliğin ötesinde düşünmeye yöneltir, ormanı görmemizi sağlar. İşte orada akıl gözü ve gönül gözü birleşir.
Çok sevindim.
Basından öğrendiğimiz kadarıyla dün Diyarbakır’da STK’ların, BDP yetkililerinin ve DTK Eşbaşkanı Ahmet Türk’ün de katıldığı ortak bir açıklama yapılmış. Daha önce STK’ların BDP’nin boykot çağrısına katılmayarak “evet” diyeceklerini açıklamaları üstüne BDP’den sert bir tutum gelmiş ve aralarında bir yüksek gerilim doğmuştu. Dün, ortak açıklamayı yapan Baro Başkanı Emin Aktar’ın sözlerinden bu gerilimin düşürülmüş olduğunu görüyoruz.
Radikal’de Murat Yetkin dünkü yazısının başlığında bu açıklamayla ilgili “20 Eylül endişesi birleştirdi” demişti. Doğru bir tesbit, katılıyorum. Bu endişe yalnız Kürtleri değil referandum davulunun gürültüsünden sağırlaşmış tüm siyasileri de barış için yeni bir duyarlılığa davet etmeli. Ortak açıklamanın ana teması da görüldüğü kadar bu zaten. “Referandum ve sonuçları Türkiye için önemli olmakla birlikte çözüm bekleyen temel sorun Kürt meselesidir” deniyor. Açıklamada, “Başta hükümet, siyasi partiler, STK’lar olmak üzere referandum sürecinden bağımsız olarak Türkiye’nin temel meselesinin barışçıl çözüm olduğunu göz ardı etmeden, yapıcı ve kucaklayıcı dil kullanmaları, sürecin başarıyla sonuçlanması açısından önemlidir” tespiti yapılmış.
Bu ortak açıklamanın Başbakan’ın Diyarbakır konuşmasından hemen öncesine gelmiş olması önemli. 20 Eylül sonrasında olumlu bir yaklaşım gösterilmemesi halinde eylemsizlik sürecinin sona erebileceği kaygılarını dile getiren STK’lar Başbakan Erdoğan’dan bu kaygılarını giderici açıklamalar beklediklerini de söylemişler.
Böyle bir beklenti haksız mı?
BDP’nin boykot kararı almasının gerisindeki temel motivasyon “Bizi dikkate almıyorsunuz” tepkisidir. Referandum sürecinde AK Parti’den ve Başbakan’dan bu haklı tepkileri giderici açıklamalar gelmedi. Bunun nedeni AK Parti’yi, hükümeti köşeye sıkıştırma amaçlı MHP ve CHP’nin kör siyasetleri olsa da bu durum bir mazeret sayılamaz. Başbakan’ın konuşmalarında sanki boykot kararını güçlendirmek ister gibi BDP’yi sürekli MHP ve CHP’nin yanında göstermesi doğru olmamıştır. Bu kolaycı söylem yalnız Güneydoğu’da değil batıda da “evet” diyecek Kürtlerin elini güçlendirici değildir.
Başbakan Ağrı konuşmasında “nabza göre şerbet vermeyiz” demiş. Nabza göre şerbetin anlamı kötü elbette, o başka bir şey, ama bir yörenin nabzını tutmak ise daha başka bir şey. Diyarbakır’da konuşan Erdoğan elbette Kürt halkının nabzını tutmak zorunda; çünkü o, AK Parti Genel Başkanı değil Başbakan olarak konuşmakta. Tersi durum, yani taktik kaygıları abartmak işte asıl bu, CHP ve MHP’nin tuzağına düşmek olur. Bu yazımı sizler okurken Başbakan Diyarbakır’da konuşmuş olacak. Umarım konuşmasında Diyarbakır’ın nabzını gözardı etmemiştir.
Diyarbakır’da ortak aklı dillendiren ortak açıklama bir şey daha yapmış oldu; Böylece, Kürt hareketinin birliğine kama sokmak isteyeceklere fırsat verilmedi. 26 ağustos günkü Taraf’ta “Taktik Savaşları” başlığını taşıyan yazımda(*) Kürt hareketinin farklılık içinde birliğini gözetmenin her şeyden önemli olduğunu yazmış ve “Bu nedenle STK’lar ile BDP’nin karşı karşıya gelmesinden Kürt halkı için faydalı bir sonuç çıkacağını hiç düşünmüyorum” demiştim. Aynı yazıda Kürt kimliğinin özgürlüğü meselesinin yalnızca Kürt emekçilerinin, aydınlarının meselesi olmaktan çıkıp iş çevrelerinin, sermaye kesimlerinin de meselesi haline gelmiş olduğunu belirtmiş ve bu durumun kazanım olduğunun altını çizmiştim. Bu yeni gelişmeyi bu açıdan da ayrıca sevinçle karşıladım.
Murat Yetkin değindiğim yazısında, kendisiyle yaptığı telefon görüşmesinde, Diyarbakır Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Galip Ensarioğlu’nun söylediği şu sözü aktarmış : “Bu açıklama farklı görüşlerimizden vazgeçtiğimiz anlamına gelmiyor. Gökkuşağının renkleri gibi farklı ama yan yana duruyoruz bu konuda.”
(*) 2 Eylül tarihli yazımla karıştırılmasın, Taraf’ın Anadolu baskılarında yanlışlıkla o yazımın başlığı da aynı olmuş, oysa başlık “Fötr ve kasket” olacaktı. Gazetem adına ikinci kez olan bu teknik hatadan dolayı özür dilerim.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.