Ortadoğu’da kan dökülmeye devam ediyor. Gidişata bakılırsa daha da çok dökülecek gibi. Mısır’ı bir kenara bırakacak olursak Suriye ve Irak’ta sular giderek ısınıyor. Amerika- İran gerginliğiyse -İsrail üzerinden- savaşa dönüşecek izlenimi veriyor.
Brüksel’de geçen ay yapılan NATO Savunma Toplantısı’nda ağırlıklı olarak bu konunun ele alındığı iddia ediliyor. Dünya nefesini tutmuş baharı bekliyor. İran yangın yerine döneceğe benziyor.
Mısır’a gelince; kısa erimde istikrarı sağlaması zor ancak, askeri yönetime tepkiler de sürüyor. Yine de bu ülkede durum Irak’ta, Suriye’de ve İran meselesinde olduğu kadar vahim değil.
Asıl can alıcı sorun İran-Suriye-Irak üçgeninde. Burası ölümüne kapışma sahası olarak öne çıkıyor.
Suriye’de Esad rejimi kan dökerek ayakta kalmaya çalışıyor. Esad her gün yeni bir katliam yapıyor.
Deyim yerindeyse çırpındıkça batıyor.
Amerika’nın başını çektiği Batı cephesi bu durumdan memnun görünüyor. Batı dünyası güdümüne aldığı muhalifler üzerinden Suriye halklarını kendi çıkarları uğruna ateşe atmakta hiçbir beis görmüyor.
Amerika ve birçok batı ülkesi Humus katliamının ardından Suriye ile diplomatik ilişkilerini kesti. Obama, ’Esat gitmeli’ diye diretiyor. Rusya ve Çin buna karşı çıkıyor ancak, bu sadace Esad’ın ömrünü uzatıyor. Rejim bu sayede biraz zaman kazanıyor, ama devrilmesi kesin görünüyor.
Irak da dağılıyor.
Bu ülkeden hem Kürt-Arap hem de Şii-Sünni çatışması sinyalleri veriyor. Maliki yönetimi İran’ın da desteğiyle hem Kürtleri hem de Sünni Arapları baskılamaya çalışıyor. Her iki dinamiğin de meşru haklarını ret ediyor ve silahlı çatışmanın, dolayısıyla da dağılmanın yolunu açıyor.
Irak Kürdistan Bölgesel Başkanı Barzani’nin Newroz’da ‘bağımsızlık’ ilan edeceğine dair haberler de geliyor. Barzani, Erdoğan’ın daveti üzerine Ankara’ya gittiğinde, gazetemize „Barzani bağımsızlık ve barış için gidiyor“ (2 Kasım) başlıklı bir yazı yazmıştım. Bazı siyasetçi, okur ve aydınlardan eleştiri aldım. Gelen eleştiriler ‘bağımsızlık ilanının gündemde olmadığı’ yönündeydi. Oysa Barzani Ankara’dan döndükten sonra ‘bağımsızlık’ toplantılarını daha da sıkılaştırdı.
Barzani’nin Kuzey Kürdistan meselesiyle ilgili olarak yürüttüğü ‘arabuluculuk’ çalışmalarından ise şimdiye kadar somut birşey çıkmadı.
KDP cephesi zaman zaman basına sorunun barışçıl çözümü için PKK’yle ve TC’yle görüşmelerin sürdüğünü açıklasa da en azından bu güne kadar bir sonuç alınamadı. Bundan sonra alır mı bilinmez ama Barzani’nin, „Ulusal Konferans bu yıl içinde toplanacak“ demesi ve bir anlamda emrivaki yapması işi çıkmaza sürükleyebilir.
Zira, AKP Hükümeti’nin ’Ulusal Konferans’tan muradının PKK’nin silahsızlandırılması olduğu biliniyor. AKP, Kürtlerin tarihlerinde ilk defa toplayacakları konferansa uğursuz bir misyon biçiyor. Tabii Güney liderliğinin AKP’yle muhabbeti güçlü olsa da, yapacağının bir sınırı olduğu da biliniyor. Kaldı ki özellikle Barzani, AKP’nin ve Türk devletinin uğursuz emellerinin farkındadır.
Dolayısıyla Kürtlerin çıkarlarına hizmet etmeyen politika izlemeyecektir. Ayrıca herşeyin alt-üst olacağı ve her seçeneğin de mümkün olacağı böylesi bir dönemde Kürtlerin sırt sırta vermesi elzemdir.
Herkes gibi Barzani’nin de bunun farkında olması ve son tahlilde bu bilinçle hareket etmesi gerekmektedir. Bu bir temenni ve beklentiden ziyade, nesnel sürecin gereğidir. Çünkü kuzeyin darbelenmesi güneyin de darbelenmesi anlamına gelecektir.
Türkiye’nin Barzani’yi bağımsızlık için teşvik ettiği de söylenmektedir. Aslında bu da nesnel sürecin bir gereğidir. Kürtler yükselen bir güçtür ve bir Kürdistan artık kaçınılmazdır.
Burada önemli olan soru Kürdistan’ı kimin yöneteceğidir.
Batı dünyası büyük parçanın; Kuzey Kürtlerinin yönetmesini istemiyor. PKK’ye operasyon bunun için yapılıyor. PKK lideri Öcalan bu yüzden İmralı’da tutuluyor! Güney ise bunu yapamıyor. Aileci, aşiretçi ve rantçı ilişkiler ona geçit vermiyor.
Yoksa Batı dünyası Barzani merkezli bir Kürt yönetiminden yana görünüyor. Uzun vadede ne olur bilinmez ancak, Amerika güneyin himayesini Türkiye’ye bırakmak istiyor. Bu konuda onu ikna etmişe de benziyor. Ne ki Türkiye iç çelişkilerini, ırkçı reflekslerini ve derin korkularını aşamıyor.
Bu mesele dönüp dolaştıktan sonra Kürtlerin tek modern hareketi olan PKK’ye kalacağa benziyor. Türk devleti de bunu biliyor; bu yüzden bu kıyamet ortamında ağırlığını PKK’yi bastırmaya veriyor. Başarılı olması mümkün değil ancak, şansını yine ve yeniden deniyor.
PKK var gücüyle direneceğini söylüyor. Kürt halkı da onun peşinden gidiyor.
Kıyamet alemetlerinin belirdiği ve dengelerin yeniden değiştiği Ortadoğu’da özgür geleceğe sahip olabilmenin yolu direnmekten geçiyor.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.