• BIST 9549.89
  • Altın 3005.985
  • Dolar 34.5383
  • Euro 35.9979
  • İstanbul 3 °C
  • Diyarbakır 9 °C
  • Ankara 0 °C
  • İzmir 7 °C
  • Berlin 3 °C

Ordu ve siyaset

Ahmet Altan-

Askerî vesayetin bitişi ne zaman başladı sizce?

Bence, iktidarlarının “bin yıl süreceğini” sandıkları bir körlüğe kapıldıkları 28 Şubat’ta başladı.

Rakipsiz bir iktidara, sonsuz bir güce sahip olduklarına inandıklarında düşüşleri de başlamış oldu.

Her istediklerini yapabiliyorlardı.

Herkes karşılarında eğiliyordu.

Bütün medyayı denetimlerine almışlardı.

Devletin kasasıyla birlikte bütün imkânları emirlerindeydi.

Ne söylerlerse hemen oluyordu.

İstedikleri insana iftira atabiliyorlar, andıçlayabiliyorlar, hedef gösterebiliyorlardı.

Bu mutlak iktidar gözlerini kör etti.

Çıldırttı onları.

Dün bizim gazetenin manşetine taşıdığı Mehmet Ali Birand’ın ifadesinde söylediği gibi kendilerini “tanrı” sanmaya başladılar.

Genelkurmay Başkanı’na bir gazetecinin “faks çekmesi” bile büyük bir başkaldırı, büyük bir günah gibi geliyordu onlara.

Bu dehşet verici körlük içinde karşılarında nasıl bir öfke, nasıl bir tepki, nasıl bir acı biriktirdiklerini hiç fark edemediler.

Fark ettiklerinde de aldırmadılar, ezebileceklerine inandılar.

Ve, askerî vesayetin bitişine giden yolu kendi elleriyle açtılar.

Birisi onlara o günlerde, “askerî vesayetin bitişini kendilerinin başlattığını” söyleseydi, gülerlerdi.

Böyle mutlak iktidarları, yaptıkları haksızlıkların toplumda oluşturduğu acılı birikimin bitirdiğini hiçbir zaman anlayamadılar.

Yaşadıkları dönem “sonsuzmuş” gibi geldi onlara.

Genelkurmay Başkanı’na “Allah” diyebilen bu delirmişlik onların her şeyi ve herkesi küçümsemesine yol açtı.

Bu arada kendilerini iktidara getiren “askerî gücü” de küçümsediler.

Ordu, onlar için sadece onları iktidarda tutacak bir aletti.

O sırada dünyadaki değişimi, orduların ve silahların değişim sürecini, yeni stratejilerin oluştuğunu, modern ordularda insan sayısının azalıp teknolojinin arttığını algılayamadılar.

Kendi işleriyle ilgilenmiyorlardı çünkü.

Kadınların ve genç kızların “başörtüsü” onlar için daha önemliydi, “laikliği korumak” bahanesiyle “başörtüsü yasağını” dindarları aşağılamak için kullanıyorlardı, “aşağılayabilmenin” onlarda yarattığı haz, onlara verdiği iktidar tatmini askerlikten de, laiklikten de, demokrasiden de daha önemliydi.

Eğitimle oynuyorlar, insanların dinî eğitim alabilmelerini yasaklayabilmek, kendi istedikleri türden beyin yıkayıcı bir eğitimi geçerli kılmak için bin türlü dalavere çeviriyorlardı.

Özellikle aydınlara karşı inanılmaz bir kompleksleri vardı, dindarlarla birlikte aydınları da ezerek bu komplekslerini yatıştırmaya uğraşıyorlardı.

Her türlü muhalif ses, ne kadar cılız olursa olsun, onları öfkeden delirtmeye yetiyordu, tek tek gazetelere telefon edip, yazarları işten atmaları için talimatlar veriyorlardı.

Bugün hapisteler.

Onlarla işbirliği yapanlar korkudan titriyor.

Hesabı verilmemiş günahlar bir bir ortaya çıkıyor.

Elde de gerçekten askerlik yapıp yapamayacağı belirsiz bir ordu kaldı.

Ordunun hantal yapısını değiştirmedikleri için askerî birliklerin hareketliliği çok kısıtlı.

Lale Kemal’in dün ayrıntılı biçimde yazdığı gibi eldeki silah envanterinin askerî amaçları mı karşıladığı yoksa generallerinin gösterişçiliğinin sonucu mu olduğu belirsiz.

Bu ülkenin halkı orduyla ilgili gerçekleri hâlâ bütün ayrıntılarıyla bilmiyor ama “yabancı” devletler her şeyi biliyor.

Gerçekleri sadece burada yaşayan insanlar bilmediği, buna karşılık bütün dünya bildiği için içerideki bütün övünmelere, hamasi nutuklara, babalanmalara karşın Türkiye’nin ordusundan çekinen pek bir kimse yok.

İsrail rahatça gemimizi basabiliyor.

Suriye uçağımızı düşürüyor.

İran “pişman olursunuz” diye gözdağı veriyor.

Kendi iç karışıklıklarını daha yeni yeni çözümlemeye çalışan Irak “çek buradan askerlerini” diyor.

Batılılar, “şu ordunuzu daha önce modernleştirseydiniz iyi olurdu” diye nazikçe uyarıyor.

Bütün komşularıyla düşman olan ama hiçbir komşusunda saygı uyandırmayan bir ülke konumundayız.

Neye yaradı 28 Şubat’ta yaşananlar?

Darbeci generallerin yetmişli yaşlarında hapishaneleri doldurmasından, hukukun kadük kalmasından, demokrasinin gelişememesinden ve ordunun çağdışı bir yapıya kilitlenmesinden başka?

28 Şubat’ın generalleri kendi iktidar açlıklarını tatmin etmeye kalkışmak yerine mesleklerinin gereğini yerine getirseydi, zorunlu askerliği kaldırsaydı, orduyu küçültüp teknolojiyi arttırsaydı, demokrasiye saygı gösterseydi, ne generaller hapse girer, ne de ordu komşuları tarafından böylesine küçümsenen bir ordu olurdu.

“Mutlak iktidar” tehlikelidir.

İnsanı körleştirir, ülkeyi zebun eder.

Bugün mutlak iktidara heves edenler, iktidarları hiç bitmeyecek sananlar, basına baskı uygulayanlar, devleti kendi malı görenler, 28 Şubatçıların macerasını iyi incelesin.

Aynı yoldan geçenler, aynı yere varırlar çünkü.

  • Yorumlar 7
  • Facebook Yorumları 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
    ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Yazarın Diğer Yazıları
    ÖNE ÇIKANLAR
    Tüm Hakları Saklıdır © 2009 İlke Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
    Tel : 0532 261 34 89