DÜN bazı medya sitelerinde, İngiliz The Independent on Sunday Gazetesi'nde uzunca bir Türkiye analizi kaleme alan Ortadoğu uzmanı Patrick Cockburn'ün böyle bir iddiada bulunduğu yer aldı.
Derhal yazının orijinalini buldum ve aslında bu sözlerin sahibinin, Cockburn'e konuşan Murat Belge olduğunu keşfettim.
"Acaba Hoca'yı yanlış mı anladı?" diye sordum kendi kendime. Ama birçok İngiliz edebiyat eserini Türkçe'ye çeviren Murat Belge enfes İngilizce konuşuyor.
Ya bilerek çarpıttı -ki Cockburn klasında bir gazetecinin bu yola sapması mümkün görünmüyor- ya da Belge gerçekten darbeyi ABD'nin engellediğini düşünüyor.
Bazı generallerin AK Parti iktidara geldikten sonra Amerika'da darbe için destek sondajlarında bulunduğu gazete sütunlarında sıkça dillendirildi.
Benzer iddiaları ben de TSK'nın üst kademesiyle yakın temas içerisinde olan Amerikalı bir kaynağımdan duymuştum. Hatta verdiği isimlerden birçoğu şu anda Ergenekon davasında tutuklu olarak yargılanıyorlar.
Kaynağımın ifade ettiğine göre, Amerika'dan yüz bulamamışlar. Bunun birçok nedeni var.
Birincisi, AK Parti'yi iktidara taşıyan dinamikler artık Türkiye'de generaller üzerinden iş yapılamayacağını cümle âleme gösterdi. Ve 1 Mart Tezkeresi'nin reddedilmesiyle birlikte bu gerçek ABD'nin suratına tokat gibi indi.
Hatırlarsanız o günlerde ABD Savunma Bakanı Paul Wolfowitz bir televizyon programında TSK'ya, "Neden tezkereyi kamuoyu önünde sahiplenmediniz, eğer sahiplenseydiniz geçerdi" gibilerinden serzenişte bulunmuştu.
Bunun üzerine "ABD, TSK'dan intikam almak için darbeye kırmızı ışık yaktı, AK Parti'yi destekledi" teorileri uçuşmaya başladı.
Bu iddiaların mucitleri tıpkı Wolfowitz gibi Türkiye'deki değişimi kavrayamamışlar. Ve ABD'ye sahip olmadığı bir güç atfetmişler.
Madem ABD, Türkiye'de istediğini yaptırabiliyor, 1 Mart Tezkeresi'ni neden geçirtemedi? Geçmediğinde neden darbe yaptırtmadı?
Çünkü ne öyle bir niyeti vardı, ne de öyle bir becerisi. Zaten Pentagon'un aksine ABD Dışişleri Bakanlığı, Türkiye'deki değişimi çok daha iyi okuyabildi. Ama nedense biz ısrarla hâlâ kaderimizin Amerika'nın elinde olduğu inancımızdan vazgeçmek istemiyoruz.
Oysa kendi kaderimizi tayin etme gücümüz hiçbir zaman olmadığı kadar kendi elimizde. İstediği kadar otoriterleşsin neticede AK Parti de halkın oylarıyla geldi. Halkın oylarıyla da gider.
Türkiye'de bu işler 28 Şubat darbesinden beri böyle. Tarih yazılırken de Abdullah Gül'ün, Cumhurbaşkanı olmakta direnerek aslında darbeciliğe son noktayı koyduğu mutlaka kayda geçecektir.
Bundan sonra hangi göreve gelip gelmediği dolayısıyla çok da önemli değil. Tarihi görevini yerine getirdi.
Sonuçta, başta iyice çıkmaza doğru giren Kürt sorunu ve ifade özgürlüğü olmak üzere tüm olumsuzluklara rağmen Türkiye'de hür ve hilesiz seçimler yapılıyor...
Ve iddia ediyorum, üniformalı üniformasız, kim olursa olsun seçimlere dokunmaya yeltenenler moda tabirle cayır cayır yanarlar.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.