Dün yeni bir KCK operasyonu daha yapıldı ve çoğunluğu Öcalan’ın avukatı olan epeyce insan gözaltına alındı.
KCK operasyonları, en çok tartışılan ve insanların net bir gerçeği yakalamakta, o netliğe göre pozisyon almakta çok zorlandığı operasyonlar.
Sanırım bunun nedeni KCK yapılanması içinde siyasetle şiddetin, legal olanla olmayanın iç içe girmesi.
KCK’nın başkanı Kandil’deki Murat Karayılan, KCK’nın gençlik kolları başkanı da dağdaki bir çatışmada öldü.
Bu iki gerçek bile KCK ile şiddetin, silahın bağlantısını açıkça ortaya koyuyor.
Ama bu örgütün içinde “şiddetle hiç ilgisi” olmayan siyasetçiler de var.
Benim görebildiğim kadarıyla PKK’nın dağdaki liderleri, PKK’ya sivil siyasetin yolunu açabilecek birçok insanı “illegal bir yapının” içine sokarak hukuk karşısında hepsini fazlasıyla “yakalanabilir” kılmış.
Devlet istediğinde böyle büyük operasyonlar yaparak Kürt siyasetinin gücünü kırabiliyor.
Öcalan kesinlikle PKK’nın en akıllı adamı.
Hatta son zamanlarda “acaba tek akıllı adamı” mı diye düşünmeye başladım.
Bu KCK yapılanmasına Öcalan çok öfkeli bir tepki göstermiş, “kardeşim sen legal siyaset yapıyorsun, illegal bir örgütün içinde işin ne” diyerek KCK’ya katılan sivil siyasetçilere kızmıştı.
Bence çok haklıydı.
Silahlı bir örgüt tarafından kontrol edilen “illegal” bir yapının içine girdiğinde, kendini hukuk zemininde tam anlamıyla zayıflatırsın.
PKK yöneticilerinin, bunu hangi akılla yaptıklarını, ne diye Kürt sivil siyasetini böylesine güçsüz kıldıklarını, neden Kürt siyasetçileri her türlü hoyratlık karşısında hukuk şemsiyesinin dışına attıklarını anlamak çok zor.
Hukuku ölçü olarak kabul ettiğimizde binlerce adamın yakalanıp hapislere atılmasına nasıl karşı çıkacağız?
“KCK’nın üyelerini yakalamayın” diyemeyiz.
Bunu diyebilmek için KCK’nın “şiddetten uzak, yasal bir örgüt” olduğunu söyleyebilmemiz gerek ama gerçek bu değil, Karayılan’ın başında olduğu bir örgüt nasıl “yasal ve şiddetten uzak” olacak?
Ancak şunu diyebiliriz:
“Sen, KCK’yı bahane ederek bu örgütle ilişkisi olmayan sivil Kürt unsurlarını da yakalayıp susturuyorsun.”
Ama Türkiye’nin “faşist” sözcüğüyle bile tarif edilemeyecek kadar hukuk ve mantık dışı yasaları, bize bu gerçekleri görme ve araştırma hakkı vermiyor, bizim yasalar “yakalanan” adama bile niye yakalandığını söylememe yetkisi veriyor savcılara.
Böyle bir hukuk sisteminde de her türlü operasyon, gözaltı, tutuklama şaibeli hale geliyor, birçok masum da hapse atılıyor.
Hükümetin son zamanlardaki Kürt politikasının tamamen hatalar üstüne kurulduğuna inanıyorum.
PKK’nın şaşkınlığı yüzünden hükümet bu örgütün şiddetini şiddetle ezebileceğine ikna oldu, bu inanç ve bu yeni durum onu bir “güç sarhoşuna” çevirdi.
Şimdi meseleyi sadece PKK meselesi gibi görerek şiddeti vurguladıkça vurguluyor, şiddete abanırken demokraside de frene basıyor.
Kürtlerin hakları konusunu gündemden düşürüyor.
PKK’yı, KCK’yı falan şiddetle geriletebilir, hadi diyelim yok bile edebilir, bu ne işe yarar.
Geçenlerde Hasan Cemal, İnönü’nün Dersim katliamından sonra yaptığı konuşmadan bir bölüm yayınladı; Başbakan Erdoğan o konuşmayı bir okusun, İnönü “Dersim’in bütün vadilerine, dağlarına girdiklerini, herkesi ezdiklerini” anlatıyor o konuşmasında; aradan kaç yıl geçti, o katliam sorunu çözdü mü?
Çözmedi, bugün de devlet şiddeti hiçbir sorunu çözmez.
Sorunu çözecek olan eşitlik, özgürlük ve demokrasidir.
Bunları gerçekleştirmedikçe bu meseleyi çözemezsiniz.
Faşist yasalarla, şiddetle, sindirme kampanyalarıyla, suçluyla suçsuzu ayırmadan yürütülen operasyonlarla gideceğiniz yer bir çıkmazdır.
Kürtler kendilerini “mutlu ve özgür” hissetmedikçe bu ülkede hiç kimse mutlu ve özgür olmaz.
Bu da emin olun silahla sağlanmaz.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.