İki haftadır #direngezi yazmayanı, yakıp yıkma ve taciz haberlerini gözardı etmeyeni, eylemcilerin hepsinin 41 kez zemzemle yıkanmış kutsal varlıklar olarak görüp topyekûn hepsine kefil olmayanı 'dövüyorlar'. Bu kesif mahalle baskısının izleri, eyleme dair destek açıklaması yapmak zorunda bırakılan bazı yazar ve sanatçıların yüzlerinde bile net okunuyor. İlk günlerde demokrat ağırlıklı bir temsiliyet arz eden eylemin mottosu artık 'Ya bizdensin, ya onlardansın' faşizmine evrilmiş durumda. Eleştiriye tahammülsüzlüğe, kutuplaşmaya, ayrımcılığa karşı çıkış böyle mi yapılıyor artık? Bunun neresi 'Yeni Türkiye'?
Öncelikle Gezi eylemi kitleselleşmeye başlar başlamaz yazdığım ve hâlâ arkasında durduğum şu satırları hatırlatalım:
'Eyleme katılanlar içerisinde derdi hükümeti devirmek değil, demokratikleşme olan kesime Ak Parti dikkat kesilmelidir. Başbakan da sanırım farkındadır ki, kendisinin referandum sürecinde teşekkür ettiği gruplar dahil pek çok demokrat ya meydanda ya da gözaltındadır. Bu kesimlerdeki sosyolojiyi iyi okuyarak hükümetin önce burada bir sorun olduğunu kabul etmesi gerekir. Bu memnuniyetsizliğin sebeplerini araştırmaya eğilmesi gerekir. Zira Ergenekonperestler, Gezi itirazı belli bir temsiliyet kazanıp ortaya çıkınca meydanlara dökülmüştür. Ama onlar meydanı hegemonize etmeden de orada olan ve Erdoğanfobiden muzdarip olmayan bir kitle vardır. Ötekilerin talebi anti-demokratik yollarla hükümeti yıkmak gibi gayri meşru bir istektir. Lakin mevzubahis grupların talepleri özellikle Başbakan Erdoğan'dan daha yapıcı ve tahkir etmeyen bir dil, gösteri hakkına saygılı bir polis teşkilatı ve farklı sesleri duymaya açık bir hükümettir. İşte bu çağrıya kulak verilmesi şarttır.'
Ve o yazının ertesinde olanları da hatırlatalım:
İstanbul Valisi, Emniyet Müdürü ve Belediye Başkanı basın toplantısıyla aşırı güç kullanımı hakkında soruşturma başlatıldığını açıkladı. Belediye Başkanı Topbaş, Topçu Kışlası'nın kesinlikle AVM olmayacağı sözünü verdi.
Aynı zamanda ilgili soruşturmaya dair ifade veren Sırrı Süreyya Önder, Köşk'e çıktı ve bunun umut verici olduğunu açıkladı.
Bülent Arınç, 'Başbakan vekili' sıfatıyla, Başbakan Erdoğan'ın da okuyup onayladığı bir basın açıklaması yaptı. Polis şiddetinden ötürü özür diledi. Eylemcilerin gönlünü kazanmaya matuf takdir toplayan açıklamalarda bulundu.
Valilik, hafta sonu Taksim'e kesinlikle müdahale olmayacağını ilan etti. Vali Mutlu, aşırı müdahaleden ötürü özür diledi. Parka gelip gençlerle bir çay içmek istediğini belirtti.
Başbakan Erdoğan, yurt dışına çıkmadan önce katıldığı programda içki içen vatandaşlarını incittiği için özür diledi. 'Bütün gençleri kucaklıyorum' dediği dönüşteki konuşmasından sonra da 'Çevreciler ortak arıyorlarsa, benimle görüşsünler' diyerek diyaloğa açık olduğunu söyledi.
Öcalan, kendisiyle görüşen heyete, Gezi Parkı eylemlerini barış süreci ile birlikte değerlendirdiğini ve eylemleri Paris suikastleriyle MİT Müsteşarı Hakan Fidan'a açılan soruşturmayla beraber ele aldığını açıkladı.
Pek çok temsilciyle görüşen Cumhurbaşkanı Gül, 'Verilen bütün düşünceler okunmuştur, görülmüştür, not edilmiştir ve mesajlar da alınmıştır' açıklamasını yaptı.
Bu noktadan sonra Taksim ve diğer yerlerdeki eylemler hiçbir şey olmamış gibi sürdüğü müddetçe anlamını yitirmeye mahkûmdur. Haklı ve demokratik taleple yola çıkan eylem, odağından kaymıştır. Herkesin ayrı bir hesabı var ve Gezi üzerinden 'Gün, bugündür' deyip onu görmeye çalışıyorlar. Kimisi Türkiye'yi bölgesel denklemden çıkarmayı, kimisi spekülasyonla para götürmeyi, kimisi Ak Parti'yi devirmeyi, kimisi Erdoğan'a gözdağı verip 'ehlileştirmeyi', kimisi Mustaf Kemâl'in askerlerini sahneye sürmeyi, kimisi içkiyi, kimisi mezhep çatışmasını, kimisi de devrim hülyalarını bu katarsis alanına boca ediyor. 'Mesele Gezi değil arkadaş, sen hâlâ anlamadın mı? Hadi gel' diye çağrı yapan banka reklamı yıldızları ne yazık ki haklı çıktı.
Bu minvalde ağzınızı açar açmaz 'Sen önce bir Gezi'ye bak' diyenleri, ben de Türkiye'nin geri kalanına davet ediyorum. Hemen her gün başörtülü bir tanıdığımdan taciz haberleri alıyorum. Üstelik 'Kadın taciz edildim diyorsa, inanmak zorundayız'cı kadın haklarına saygılı demokratlardan bile 'İspatın ne?' veya herkes kamera ekibi veya akıllı telefonla dolaşıyormuş gibi 'Çabuk fotoğraf paylaş' gibi abuk tepkiler alıyorum. Kötü niyetli, yandaş ve hatta faşist ilan ediliyorum.
Normalde işgalden kurtulunmuş gibi her yere bayrak asanlara kızan solcular, 'Türkiye Türklerindir' gazetesiyle ittifak içinde olduklarından mı nedir, bu tablonun milliyetçi duyguları ne kadar yükselttiğini görmüyorlar. Barışa beş kala, eğer Kürt arkadaşlarım, aile üyelerini 'Artık dışarda Kürtçe konuşmak yok' diye uyarmak zorunda hissediyorsa, Gezi güzellemelerinin ötesini de hesaba katmak demokratların üzerine vazifedir.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.