• BIST 9367.77
  • Altın 2952.122
  • Dolar 34.4839
  • Euro 36.1941
  • İstanbul 8 °C
  • Diyarbakır 6 °C
  • Ankara 10 °C
  • İzmir 17 °C
  • Berlin 0 °C

Ölümün ardından yazı yazmak zor

Roni Margulies

Bu yazı kısa bir yazı olacak.

Böyle günlerde yazı yazmak zor çünkü.

Bir yandan, her kelimeyi dikkatle seçmek, ölen gençlerin ailelerini, yakınlarını, dostlarını düşünmek gerek, rencide etmemek, acılarına saygı göstermek gerek.

“Millî duygulara” hassasiyet göstermekten söz etmiyorum, umurumda bile değil o duygular. Ama yakınlarını kaybedenlerin acıları karşısında hassasiyet göstermek gerek.

Bu, tüm düşündüklerimi tam düşündüğüm gibi yazamamak demek.

Öte yandan, kendimi de kollamam gerek.

Dün Yasemin Çongar aktardı. Başbakan’ın “halkın bilgilenme hakkı ve gazetecinin bilgilendirme görevi ile PKK’ya propaganda imkânı tanımak arasındaki çizgiye dikkat edilmesi” yönündeki tavsiyesi, herkes takdir edecektir ki, tavsiye filan değil, tehdit.

Üstelik ilk değil. Hükümetin ağustos sonunda Fatih Altaylı yoluyla savurduğu “1400 kişi tutuklanacak” tehdidi de, sizi bilmem ama, benim aklımda.

Anlayışla karşılıyorum tabii. Türk medyası PKK’ye o kadar destek veriyor, hükümeti o kadar acımasızca eleştiriyor ki, Başbakan’ın kaygılarını anlamak mümkün.

Ama “terör örgütünün propagandasını yapmak” suçundan bir iki kez yargılanıp beraat ettikten sonra, insan “Bu yaşımda hapse girmek ister miyim?” diye düşünmeden edemiyor.

Pek de istemem doğrusu.

İfade özgürlüğü de zaten böyle bir şey herhalde. Özgür basın böyle ortaya çıkıyor olsa gerek.

Yazılarımı yazarken, “Cezaevlerinde şu ara koşullar nasıl?” diye özgürce düşünebiliyorum. Kimse bana karışmıyor.

Bu özgürlüğümü çok da abartmamam gerektiğini düşündüğüm için, tüm düşündüklerimi tam düşündüğüm gibi ifade etmeden birkaç kısa not düşüp yazıma son vereyim.

Öncelikle Cumhurbaşkanı’na, Başbakan’a ve hükümete barış doğrultusunda attıkları cesur ve kararlı adımlar için teşekkür etmek isterim. Başka ülkelerde devlet adamları “intikam” söylemi kullanıp ateşin üzerine körükle gitme sorumsuzluğunu gösterebilirdi. Bizde böyle olmadığı için çok müteşekkirim.

Başbakan’a ve hükümete, Kürt sorununu gündeme getirdikleri günden bu yana Kürtlerin taleplerini tek tek ele aldıkları için, bu talepleri Kürtlerin temsilcileriyle tek tek tartıştıkları için, kabul edilebilir buldukları talepleri tek tek karşılamaya başladıkları için çok müteşekkirim.

Kim ne der diye hiç düşünmeden, salt demokrasinin, insan haklarının, insanlığın gereği olduğu için somut politikalar geliştirip bunları derhal uyguladılar. Başbakan’a ve hükümete bu nedenle çok müteşekkirim.

Böyle yaparak Kürt halkının güvenini kazandılar, savaşmanın gereksiz olduğunu, her şeyin masa başında çözülebileceğini tartışılmaz bir şekilde kanıtladılar. Teşekkür ederim.

“Bundan sonrası konuşulmaz, sadece uygulanır, sözün bittiği yerdeyiz”
gibi kolay delikanlılıklara başvurmadılar, 25 kez başarısız olmuş askerî yöntemleri bir kez daha uygulamak basitliğine düşmediler. “Bu halk bizi savaşmak için değil, barışmak için seçti” dediler, “İlle de müzakere, ille de barış” dediler. Başbakan’a ve hükümete bu nedenle de çok müteşekkirim.

Ve ben de, özellikle bugün, “İlle de müzakere, ille de barış” diyorum.

Başka zamanlarda söylemek kolay, bugün zor.

Ama asıl bugün söylenmesi gerek.

Geri kalanı fasa fiso.

  • Yorumlar 0
  • Facebook Yorumları 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
    ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
ÖNE ÇIKANLAR
Tüm Hakları Saklıdır © 2009 İlke Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 0532 261 34 89