Öcalan’ı İmralı’da sorgulayan ekibin içinde yer alan Hasan Atilla Uğur’un Qoser’e (Kızıltepe) geldiği 1992 yılı sonlarında Mehdi Aslan, DEP- Mardin il Başkanıydı. Atilla Uğur, Kızıltepe Alay komutanı olduktan sonra, faili meçhul cinayetler ve köy yakmaların sayısında hızlı bir artış oldu. DEP İL Başkanı Aslan, “Atilla Uğur geldikten sonra köy yakmalar, kaybetmeler ve direkt infazlar bir anda Mardin bölgesinin günlük hayatının bir parçası haline geldi” diye hatırlıyor.
Qoser’de Atilla Uğur döneminde katledilenlerden 4 kişinin kemiklerine ulaşılmasına değinen Aslan, Bûqetêr köyünde bulunan kuyunun daha derin ve geniş kazılması halinde onlarca kişinin kemiklerine ulaşılabileceğini belirterek şunları söylüyor:
“Ortaya çıkarılan kemikler Uğur’un emri ve onayı ile gerçekleşen infazların çok az bir kısmını yansıtabiliyor ancak. Kuyu en son infaz edilenlerin cesetleri atıldıktan sonra kuvvetli bombalarla çökertildi, derin ve geniş kısımlarının üstü kapatıldı. Kuyu çökertildiği için, bulunan kemiklerin kuyunun yüzeyinde kalan kemikler olabileceğini düşünüyorum. O kuyu Atilla Uğur’un ceset kuyusudur. Kuyudan sadece 4 kişiye ait kemikler çıkarıldı, bu çok az bir sayı, o kuyuda onlarca kişinin kemikleri bulunuyor.”
Bir aileden 7 kişi infaz edildi
“Qoser- Wêranşar yolu üzerinde, Qoser’e 5-6 kilometre uzaklıktaki 10-15 haneli Elîdizkê köyünde sabah saatlerinde askerlerce evlerinden alınan, tamamı akraba olan çoğunluğu ‘Yiğit’ soy isimli köylüler, köyün üst kısmında kalan İpekyolu’na yakın bir bölgede elleri, kolları bağlanmış, ağızları kapatılmış ve kafalarına birer, ikişer kurşun sıkılarak infaz edilmiş vaziyette bulundular.”
13 yaşındaki çocuğa tecavüz
1993 Eylül ayı başlarında Stewr ilçesine bağlı Bakustan köyünde bir çatışma çıktığı haberi aldıklarını ve bunun üzerine bir heyet olarak çatışmadan sonra köye gittiklerini söyleyen Aslan, “Köye vardığımızda tanık olduğum manzarayı asla unutmayacağım, 13 yaşındaki bir kız çocuğu erkekleri görünce eteğini sıkı sıkıya tutarak avazı çıktığınca bağırıyordu. Çatışma bittikten sonra korucular ve özel timler o kız çocuğuna annesinin gözleri önünde defalarca tecavüz etmişlerdi. O kız çocuğunun çığlıkları ve korku dolu bakışlarını asla unutamayacağım.”
Kızıltepe Cumhuriyet Başsavcılığı’nın hazırladığı fezlekede, Hasan Atilla Uğur “Silahlı örgüt kurma ve yönetme, kasten adam öldürme, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma, işkence” suçlamasıyla birinci şüpheli olarak yer alıyor.
İçerden biri, koruculuk yapmış ve JİTEM’de görev almış bir korucu olan Bedran Akdağ aynı dönemi şöyle anlatıyor:
‘Yaklaşık olarak 18 senemi terörle mücadeleye vermiş biri olarak çok sayıda kanunsuz işe şahit oldum. Örneğin bir köylünün eline devletin silahını, gücünü ve yetkisini verdiğinde neyle karşı karşıya kalacağınızı görmek istiyorsanız bölgedeki koruculuk sistemine bakmalısınız.
Albay Rıdvan Özden’in-Mardin’de öldürüldü-yardımcısı yarbay Celal Kısa, ve dönemin Kızıltepe İlçe Jandarma Komutanı Atilla Binbaşı ( Şu an Ergenekon tutuklusu Emekli Albay Hasan Atilla Uğur) ile ilgili bölgede sürekli şikayetler vardı. Yarbay Kısa ve Binbaşı Uğur tarafından kurularak yasadışı faaliyet gösteren illegal yapıların oluşturduğu bölgede korucuların da aralarında bulunduğu timler bölge halkına terör estiriyorlar, para karşılığı gözaltılar yapıyorlardı.
Bu illegal yapılanmalara şiddetle karşı çıkan Albay Özden, sınırda kaçakçılık ve uyuşturucu sevkiyatını ortaya çıkardı ve bazı görevliler hakkında dava açılmasını sağladı.
Albay Uğur ve Veli Küçük, Özden’le ölümünden bir gün önce tartışmışlar ve ertesi gün albay Özden’i teröristlerin yoğun olduğu bölgeye çekerek, orada öldürmüşler daha sonra PKK ile girdiği çatışmada şehit oldu diye açıklamışlardır.
Genelkurmay’ın PKK ile çatışmada öldürüldü diye kestirip attığı Albay Rıdvan Özden, 24 Kasım 1994’te, görevden dönerken, Mardin girişinde kimliği belirsiz kişiler tarafından, resmi aracındayken silahlı saldırıya uğramıştı. Eşi Tomris Özden, silahlı saldırı olayıyla ilgili eşine yönelttiği ‘Bunu PKK mi yaptı?’ sorusuna, Rıdvan Özden ‘Deli misin, PKK’nin Mardin’in merkezinde ne işi var?’ cevabını vermişti..’ (Dağın ardındaki Gerçekler)
***
Hasan Atilla Uğur’un adı kurduğu Bıçak Timi’yle de anılıyor.
Bu tim kendisine bazen PKK süsü vermekte ve katliamlar, toplu cinayetler işlemektedir.
Hasan Atilla Uğur Ergenekon davasından hükümlü.
Öcalan’ı sorgulayan kişi olarak elde tuttuğu kayıtlar medyaya servis ediliyor.
Kızıltepe ve Mardin’de meydana gelen birçok ölüm olayları Uğur’un yargılandığı Ergenekon davası iddianamesinde yer almış ve gizli tanıklar olaylar hakkında kapsamlı ifadeler vermişlerdir.
Durum o kadar ilginçtir ki, Atilla Uğur kendisini mahkemede savunurken, bu olayların Ergenekon davasıyla ilgisinin olmadığını savunmuş ve şunları söylemiştir:
‘Bu davanın Güneydoğu’da görev yaptığım 1990’lı yıllarla ne ilgisi vardır? Kimliği çoktan ortaya çıkmış itirafçı bir şahsın uydurmalarını iddianameye koydunuz. Peki neden cinayet suçundan da cezalandırılmamı talep etmediniz? Madem terörle mücadele içinde geçen yıllarımı karalamak isteyen yalancı ve besleme bir tanığın ifadesini ciddiye aldınız, neden delillerin değerlendirilmesi bölümünde bu ifadeyi es geçtiniz? Gerçek niyetiniz nedir?’
H.Atilla Uğur bu sorularında haksız sayılmaz. Ergenekon’u soruşturan emniyetçiler ve savcılar acaba, Ergenekon’un Fırat’ın öte yakasında işlediği suçları neden tasnif edip bir kenara koydular?
Bu siyaset mühendisliği kimin ya da kimlerin işine yaradı ve en çok kimi mağdur etti dersiniz?
Ergenekon sanıklarının Doğu, Güneydoğu’da geçen görev yıllarında işlenen suçlara ışık tutulabilseydi, Ergenekon davasının, JİTEM davalarıyla birleşmesi mümkün olacak ve Türkiye geçmişiyle yüzleşme ve hesaplaşma imkanı bulacak mıydı?
Bu sorulara cevabım evettir benim.
Fakat ne yazık ki, iddianamelere bu suçların en azından bir kısmı girmiş olmasına rağmen, Ergenekon soruşturmalarının iddianameye dönüştüğü safhada bu suçlar es geçilmiş ve Ergenekoncular sadece darbe suçundan yargılanmışlardır.
Başta Hrant Dink cinayeti olmak üzere suçla dolu bir geçmişin üstü itinayla örtülmüştür.
H. Atilla Uğur, Kızıltepe’deki görev yılları itibariyle tanınan bir isim olmaktan ziyade, Suriye’de Şam elçiliğinde askeri ateşe olarak da çalışmış biridir..
Öcalan’ı da İmralı’dan değil, Suriye’deki görev yıllarından tanıdığı ve aynı apartmanda kaldığı bilinmektedir.
***
Öcalan anlatıyor:
‘2000’in başında burada sorguya katılan komutanlar gelmişti. Bazıları komutandı, yetkili olarak konuştu. Bana, ‘siz güçlerinizi sınır dışına çektiniz tek taraflı adım attınız, bundan sonra da tek taraflı adım atacaksınız. Ancak ordu devlet sizi dikkate almaz. Savaşı tırmandırın, daha ciddi bir savaş verin o zaman dikkate alınırsınız, sizi dikkate almak zorunda kalırlar’ diyordu.
Öcalan’ı sorgulayanlar-Hasan Atilla Uğur dahil- daha sonra Ergenekon’la bağlantılı olarak yargılandılar ve çeşitli hapis cezalarına çarptırıldılar. İmralı’da, Öcalan’dan istedikleri daha sıkı savaşmasıydı. Öyle de oldu. Öcalan İmralı’ya getirildikten sonra, çeşitli ateşkes girişimlerine rağmen 4 bin insan hayatını kaybetti. Ergenekoncular şimdi de Öcalan’ı itibarsızlaştırmaya ve PKK’yi yeniden şiddet zeminine çekmeye çalışıyorlar. Ama bu defa yalnız değiller. Öcalan’ı Erdoğan’la işbirliği yapıp Kürtleri ve Türkleri satışa getirmekle suçlayan liberaller ve ‘Kürt mahallesinin gülleri’ olmakla övünen etki ajanları, kaleme aldıkları yazılarıyla Ergenekoncuların Öcalan’ı itibarsızlaştırma mücadelesine katkı sunmaya devam ediyorlar.
Türkiye’nin yakın geçmişini, ölüm kuyularını, Ergenekon’un Fırat’ın öte yakasındaki faaliyetlerini, İmralı sürecini araştıracak ama komisyon üyelerinin siyasi torpille belirlenmeyeceği bir Hakikat Komisyonuna ihtiyacımız var. PKK ve devletin arşivlerini kurulacak olan hakikat komisyonuna açması kaydıyla tabi..
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.