İnsanların yaşamın hay huyu içinde gazete ve televizyon haberlerine ayırdığı süre, yapılan bir araştırmaya göre, günde en fazla 17 dakikaymış.
Yani takip edilen medya, doğruyu sadece doğruyu söylese bile, ne olup bittiğini en kabadayımız 17 dakikada öğreniyor.
Şimdi bu süreyi aklımızda tutarak soralım, ODTÜ’de ne oldu?
Misal o akşam ekranında ATV açık olan bir memleket insanı, “Göktürk-2 uydusunun fırlatılmasına karşı olan bir grup öğrenci ortalığı savaş alanına çevirdi” ana fikirli Zaytung’u kıskandıran haberi izledi diyelim.
Sonraki gün de Zaman gazetesinde ODTÜ’lü öğrencilerin gözaltına alınması için yapılan baskının bir “PKK ve DHKP-C” operasyonu olduğunu okudu.
Üstüne bir de ODTÜ’lü öğrencilerin biber gazından etkilenmemek için, okulun kimya laboratuarında özel sprey üretecek kadar “savaş” hazırlığı yaptığını kraldan çok kralcı kimi köşelerde okursa...
ODTÜ’de ne olmuştur onun için?
İşin kötüsü sadece sıradan memleket insanı değil, haber takip etmek için 170 dakikasını ayıran biri de o gün aslında ne olduğunu öğrenemedi.
Benim aktaracaklarım, Başbakan Erdoğan’ın “Siz ne biçim öğretim üyesisiniz, yetiştirdiğiniz öğrenciler bunlarsa size de yazıklar olsun” dediği ODTÜ’lü akademisyenlerden ikisinin tanıklıklarından oluşuyor.
Bu “yazıklar olası” öğretim üyeleri bana şöyle anlattılar gördüklerini:
“Yönetim polisten sadece kapıda rutin tedbir almasını istedi ama polis iki bin kişilik bir güçle, sekiz TOMA aracı, 20’ye yakın zırhlı araç ve 100’den fazla araçlık bir konvoyla yerleşkeye girdi. Görüntü, özellikle bir üniversite için tüyler ürperticiydi. Başbakan’ın gelmesine saatler olmasına rağmen her yer polis barikatlarıyla kuşatılmış, yönetime sormadan istedikleri yolları kapatmışlardı. Olayların başlaması ise saat 16:00’ya doğru oldu. Öğrenciler Fizik bölümü önünde daha yeni biraraya gelmeye başlamıştı. Birkaç yüz metre önlerinde ise polis barikatı vardı. Kimse polise bir şey atmıyordu. Sadece ara sıra protesto sloganları atılıyordu. Biz de bazı öğretim üyesi arkadaşlarımızla birlikte olay çıkmasını önlemek için oradaydık. Öğrencilerle konuşup eylemlerini barışçıl şekilde yapmalarını söyledik ve olumlu karşılık aldık. Tam polis yetkilileriyle konuşmak için yanlarına gidecektik ki birden, hiçbir uyarı gelmeden çok yoğun gaz bombası atılmaya başladı. Olayları başlatan bu oldu. Öğrenciler de polise taş ve şişe atmaya başladı. Bunun üzerine biber gazı ve su sıkıldı, gaz ve ses bombaları atıldı. Gaz bombası isabet eden öğrencilerden yaralananlar oldu ancak onları almaya gelen ambulanslar bile polisin saldırısından nasibini aldı. Evet, öğrenciler polise direndi ama biz ne molotof atıldığını, ne medyanın dediği gibi gazetecilere sapanla taş atıldığını gördük. Uydunun fırlatılacağı TÜBİTAK binasının basılmaya kalkışıldığı ise komik. Öğrenciler o binadan neredeyse 1,5 kilometre uzaktaydı. En acı olan ilk andan itibaren polisin inanılmaz öfkesiydi, polis bir köşede sıkıştırdığı öğrencilere dakikalarca dayak attı, inanılmazdı...”
İşte ODTÜ’de bunlar da oldu...
Polisin inanılmaz öfkesinden nasibini başından gaz bombasıyla vurularak alan ve beyin kanaması geçiren Barış Barışık adlı öğrenci kendine gelince, “Tayyip Erdoğan’ı protesto edemeyecek miyiz? Erdoğan’ı sevmek zorunda değiliz. Protesto anayasal hakkımız” demiş.
Herhalde Hukuk 2. sınıf öğrencisi olduğundan, 1. sınıfta okuduğu Anayasa Hukuku dersinin etkisiyle böyle konuşmuş Barış.
Türk tipi demokrasi modelinde Erdoğan’ı protesto etmek yasaktır.
En iyisi bu, yeni anayasaya bir madde olarak eklensin, olsun bitsin. Hiç olmazsa teori ile pratik çelişmesin.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.