Silvan olayından bu yana, Abdullah Öcalan’ın PKK üzerindeki otoritesi bir tartışma konusu haline geldi. Kendi hesabıma, o zamandan beri yazdığım yazılarda hep bu konuya bir yerinden değindiğimi fark ettim. Benim bu konuda düşüneceğim ve söyleyeceğim şeyler, “enformasyon” dediğimiz çeşitten bir bilgiye dayanmıyor. Kürtler arasında bu gibi konularda daha fazla bilgi sahibi olan çevrelerle de, Türkler arasında konu üstüne istihbarî bilgi üreten çevrelerle de ilgim yok. Onun için uzaktan gözlemlere dayalı tahminî yorumlarda bulunabiliyorum.
Böyle olunca da, “yorumda bulunma”nın bir gereği olup olmadığını kendime soruyorum. Soruyorum da, sonunda, “olduğu” kanısına varıyorum. Nedeni, bize “enformasyon” olarak verilen şeylerin de çok zaman birbiriyle çelişmesi; ayrıca içinde “yorum” ya da “yönlendirme amacı” gibi şeylerden yeterince arınmamış olması. Oysa genel konu bu toplum açısından en önemli konu; “genel konu” içinde bu soru gene son derece önemli. Dolayısıyla hepimiz bu konuları kendimizce en nesnel ve doğru biçimde tartıp kendi sonuçlarımıza ulaşmak istiyoruz. Her şeyden önce, ne olup bittiğini, nerede durduğumuzu anlama ihtiyacı.
Evet, Öcalan PKK üzerinde belirleyici bir etkiye, otoriteye sahip mi, değil mi? Varolan koşullarda –görünen o ki– bunun “Evet/ hayır” türünden basit bir cevabı yok. “Hem öyle/ hem böyle” ya da “Ne o/ ne öteki” türünden açıklamalar gerekiyor.
Örneğin, buna “evet” diye cevap verebilirim, ama ardından hemen “evet”in koşullarını açıklamaya başlarım.
Öcalan’ın PKK üstündeki etkisi bana kademeli bir etki gibi görünüyor. Şöyle: Öcalan Kürt halkı üzerinde çok etkili. O zaman örgüt üzerinde de etkili olmak durumunda. Çünkü, Öcalan “x” demiş ve örgüt “y” yapmışsa, bir aşamada, bir kertede, örgütün halka bunun niçin böyle olduğunu açıklaması gerekiyor.
Bu sabahın gazetesinde (Taraf) PKK’nın Öcalan’a Silvan’ın niçin ve nasıl olduğuna dair bir açıklama yaptığı (gazete “rapor verdi” diyor) haberi vardı. Ben de bunu söylemek istiyorum.
Yukarıda “Kürt halkı” dedim. Bunun da hemen açıklanması gerekiyor. Sayılar hakkında bilgilerimiz kesin değil, tahminî; ama Batı’da yaşayan Kürtlerin bölgede yaşayanlardan daha kalabalık olduğu sanırım genel kabul görüyor. Benim gözlemlerime göre, Abdullah Öcalan Batı’da yaşayanlardan çok Doğu’da yaşayan kesim üzerinde, orada da daha çok gençler üzerinde etkili.
Bunu deyince bir şey daha eklemek gerekiyor sanırım: olayın bütününde bölge halkının etkisi artıyor ya da büyüyor. Bu doğruysa, doğrudan doğruya Öcalan’dan etkilenen kesimin genel “Kürt politizasyonu” içindeki payı genişliyor. Ama Doğu’daki genç nüfusun genel varoluş biçimi, öyle çok da “barışsever” bir biçim değil. Bu da, gene, konunun tamamını daha çapraşık duruma getiren bir etken.
PKK’nın kendisinin de öyle homojen bir bütün olduğunu düşünmek ve söylemek pek mümkün değil. Bu çatışmayı, bağımsız bir Kürdistan’ın kuruluşuna kadar sürdürmeye kararlı kesimler olduğundan benim şüphem yok. Ama bugünlerin genel söyleminde yer alan, “anlaşarak”, muhtemelen “konfederal” bir yapıda, “birlikte” yaşamaya devam etmeye razı olanların arasında da, bu hedefe ancak “kuvvet yoluyla” varılacağına inananların sayısı sanırım hayli kabarık. Hattâ bugünlerin “genel Kürt politikası” içinde egemen eğilimin bu olduğunu düşünüyorum.
“Şiddet” ve benzeri konularda biçimlenen görüş ayrılıkları bir biçimde Öcalan’ın önderliği sorununa da bağlanacaktır, bağlanmak zorundadır. Bunun PKK’nın genel tavrı, amacı vb. olduğu kanısında değilim, ama örgüt içinde böyle bir eğilimi olanların, bu önderliği sona erdirmeyi gözeterek siyaset yapanların olmadığını da herhalde söyleyemeyiz.
Böylece, çapraşık denklem içinde “bilinmez”lerin sayısı gittikçe artıyor.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.