BDP heyetinin geçen hafta İmralı’da PKK Lideri Öcalan’la yaptığı görüşmenin yankıları devam ediyor. Görüşme notlarının basına servis edilmesinin ardından yoğunlaşan yankılar ve tartışmalarda Kürt meselesi ekseninde Türkiye’nin geleceği ve bunun iç-dış çekişmeleriyle ilgili birçok konu öne çıkıyor.
Elbette bu nesnel gelişmenin dayattığı bir zorunluluktur ve Türkiye’nin bundan kaçmasının da imkanı yoktur. Zira, nesnel süreç eskinin ırkçı, inkarcı, baskıcı, talancı, yağmacı, militarist sistemi reddediyor. Bununla bir yere varılamayacağını; Türkiye’nin Kürt ve Kürdistan sorununu çözmeden varlığını koruyamacağını, bir geleceğinin olamayacağını herkese ayan beyan gösteriyor. Orta Doğu’nun yeniden şekillendiği ve bölgenin odağından birleşik bir Kürdistan’ın yükseldiği nesnel süreçte çözüm Türkiye için zorunlu hale gelmiş bulunuyor.
Dolayısıyla halkların demokratik iradesine dayanan, demokratik, katılımcı, çağdaş bir sistemin kurulması, devletin bu temelde yeniden yapılandırılması, Kürt-Türk ilişkilerinin eşitlik, özgürlük ve gönüllü birlik temelinde yeniden düzenlenmesi; bunun siyasi ve hukuki statüsünün sağlanması gerekiyor.
Görüşme notlarından anladığımız kadarıyla PKK Lideri de çözüm modelini bu çerçeveye oturtuyor. Öcalan daha görüşmenin başında, ‘yeni bir rejim değişikliği olacak’ diyor. Bunun Tazminat, Meşruiyet, hatta Cumhuriyet’ten ‘çok daha önemli ve çok daha derinlikli’ olacağının altını çiziyor. Hazırlığın bu yönde olduğunu; devletle bu amaçla görüştüğünü, PKK’yi de buna ‘hazırlamak ve dönüştürmek’ istediğini söylüyor.
Öcalan, ‘tarihi barışın’, tam demokratik, özgür, katılımcı, modern bir Türkiye’nin kurulmasını; devletin bu temelde yeniden yapılandırılmasını içerdiğini ve bununla ‘Kürtlerin kendi kendilerini yöneteceklerini’ belirtiyor.
‘Biz demokratik özerklikte ısrar edersek, şu anda yasa dayatırsak sabote eder ama, bu ilerde olabilir; AB yerel yönetim özerklik şartına konulan şerh kaldırılırsa bu mesele de önemli ölçüde çözülebilir’ diyor. İleride ‘kolektif haklar ve Kürt reformu yasasının’ yapılacağını, siyasi statünün alınacağını belirtiyor. Bunun için de İspanya örneğini veriyor. İspanya’da özerk bölgelerin kendilerini yönetme hakkının garanti edildiğine dikkat çekiyor. Öcalan’ın ileri sürdüğü çözüm modelinin ‘özyönetimi’ içerdiği, Kürt tarafının ısrarla dile getirdiği ‘anadilde eğitim ve demokratik özerklik’ talebinde herhangi bir değişikliğinin olmadığını gösteriyor. Bu da ‘ulus-devlet’ modelinin aşılmasını, idari sistemde paradigma değişikliği yapılmasını zorunlu kılıyor.
Aksi durumda çözümün mümkün olamayacağının bilinmesi gerekiyor. KCK Yürütme Konseyi Üyesi Cemil Bayık, bundan bir süre önce savaşın sona ermesinin, ‘Kürtlerin ulusal varlıklarının tanınması ve özgürlüklerinin garanti altına alınması koşuluna bağlı’ olduğunu söylemişti. Öcalan’ın ortaya koyduğu çözüm modelinin bu koşulla örtüştüğü gözleniyor. Savaşın sona ermesinin yolu da buradan geçiyor.
PKK liderinin bu amaçla hazırladığı Kandil’e, BDP’ye ve Avrupa’ya gönderdiği Demokratik Barış Süreci’ne Felsefi Bakış, Demokratik Çözüm Planı ve Barışın Eylem Planı başlıklı yol haritasının önemi de burada ortaya çıkıyor. Muhatapları şimdi bunu tartışıyor ve Öcalan’a kısa sürede cevap verecekleri söyleniyor. Öte yandan Öcalan’ın mektupları ve görüşme notları AKP hükümeti ve yandaş medyanın İmralı süreci başladığından bu yana sürdürdükleri psikolojik savaşı, yaratmaya çalıştıkları teslimiyet havasını da boşa çıkarıyor. Silah bırakmanın bu aşamada gündemde olmadığı, geri çekilmeninse Meclis’in alacağı inisiyatife ve vereceği taahhüde bağlı olacağı anlaşılıyor. PKK Lideri ilk aşamada ‘eylemsizlik’ çağrısı yapacağını söylüyor. Ancak tek taraflı eylemsizlik kararlarının geçmişte sonuç vermediği biliniyor. Akan kanın durması için çift taraflı ateşkes gerekiyor. Ne var ki hükümetin tavrı bu konuda umut vermiyor. ‘Eylemsizlik olmaz’ diyen Başbakan Erdoğan, ‘silah bırak ve git’ dayatmasında ısrar ediyor. Başdanışmanı Akdoğan ise görüşme notunu ‘yok hükmünde’ sayıyor. Bütün bunların sürecin yakında tıkanacağına işaret ediyor.
Öcalan umutlu olduğunu saklamasa ve ‘sanırım bu çıkışımız işe yarayacaktır’ dese de AKP hükümeti adil ve kalıcı bir barış için umut ve güven vermiyor.
Erdoğan’ın açıklamaları çözüm istemediğini gösteriyor.
Türkiye’nin başbakanının Kürtleri, dünya uluslar ailesinin saygın ve eşit bir üyesi olarak tarih sahnesine çıkaran nesnel süreci hazmedemediği anlaşılıyor.
Başbakan, başdanışmanı ve yol arkadaşlarının her şeyden önce bunu hazmetmeleri, Kürtlerin tarih sahnesine çıkıyor olmalarına saygı göstermeleri gerekiyor.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.