• BIST 9549.89
  • Altın 3005.805
  • Dolar 34.5348
  • Euro 36.0249
  • İstanbul 3 °C
  • Diyarbakır 18 °C
  • Ankara 16 °C
  • İzmir 16 °C
  • Berlin 4 °C

Öcalan’ın çağrısı üzerine

Günay Aslan

PKK Lideri Öcalan’ın beklenen tarihi açıklaması onlarca televizyon kanalından canlı olarak yayınlandı. Ekranları başında bekleyen milyonlarca izleyici gibi ben de açıklamayı televizyondan (İMC TV) canlı dinledim. Kürtçe’sini olduğu gibi Türkçe’sini de can kulağıyla dinlediğim açıklamasında Öcalan özetle, “silahlar sussun siyaset konuşsun” diyor; konuşan siyasetin içeride yeni bir siyasal sistem kurmasını, dışarıda ise Türk-Kürt ittifakını sağlamasını öneriyor.

“Yeni bir Türkiye ve yeni bir Ortadoğu” ekseninde yeni bir geleceğe kapı açıldığını söyleyen PKK Lideri, yeni siyasal sistemin demokratik katılıma, çoğulculuğa ve hak eşitliğine dayanması gerektiğinin altını çiziyor.

Bölgesel düzlemde bir Türk-Kürt ittifakının sağlanabilmesi içinse “ortak vatan” vurgusuyla “Misak-ı Milli”ye işaret ediyor. Öcalan, Kürtlerle Türklerin “İslam bayrağı altındaki” bin yıllık ortak tarihlerine ve Cumhuriyet’in kuruluş sürecine (1920) bu nedenle bazı göndermeler yapıyor.

Türkiye ve Kürdistan’da olduğu kadar uluslararası alanda da olumlu karşılanan açıklamanın bana sorarsanız özü bu. Şimdi bununla ilgili tartışmalar yapılıyor. Açıklamaya genelde olumlu ama yer yer de olumsuz tepkiler geliyor. Özellikle bazı Alevi örgütleri ve siyasetçileri Öcalan’ın açıklamasında Alevilere yer vermemesine, buna karşın “İslam kardeşliğine” işaret etmesine tepki gösteriyor.

Gerçi açıklamada Alevi meselesi “baskı altındaki mezhepler” başlığıyla işleniyor ve ayrıca demokratik içeriği ve kapsayıcılığı bakımında açıklama onları da içeriyor ama, kimi Alevi örgütleri bunu yeterli bulmuyor. Bu kesim “Sunni Türklerin Sunni Kürtlerle anlaşacağı”, kendilerinin dışlanacağını iddia ediyor. Bazı art niyetli çevrelerin de etkisiyle bu kaygı yaygın bir algıya dönüştürmek isteniyor.

Doğrusunu isterseniz Türkiye ve Kürdistan’ın aydınlanmasına öncülük eden, insan odaklı felsefesiyle ortak ve özgür geleceğin inşasına güç veren Alevi dinamiğinin kaygılarını anlamak gerekiyor.

Müzakere süreci de denilen demokratik mücadele sürecinde onların varlıkları ve sorunlarıyla ilgili daha açık bir tutum almak, bu kaygıları gidermek gerekiyor. Gerçi Öcalan gibi PKK’nin de bu konudaki tavrı biliniyor. Kürt hareketi Alevi öğretisine özel önem veriyor. Kürt özgürlük mücadelesinde Alevi inancının özgürlüğü özel bir yer tutuyor. Bu nedenle de söz konusu kaygılar giderilecek, Kürt hareketiyle Alevi dinamiği arasındaki işbirliği demokratik mücadele ilerledikçe daha da güçlenecektir.

Kaldı ki özünde bir özgürlük ve demokrasi sorunu olan Kürt sorununu “din kardeşliğiyle” çözmek mümkün değildir. Öcalan da böyle bir model sunmuş değildir. Aksine onun sunduğu program din kardeşliğini değil, temel hak ve özgürlükler zemininde tam hak eşitliğini esas alıyor.

Program iddia edildiği gibi sadece Kürtlerin de değil, Türkiye’nin baskı altındaki bütün ezilenlerinin özgürleşmesini amaçlıyor. Öcalan bütün mazlumlara sesleniyor. Toplumsal mücadelenin başarıya ulaşması amacıyla mazlumların birleşmesini, birlikte mücadele etmesini istiyor. Öte yandan esas olarak AKP hükümetinin Öcalan’ın sunduğu programa ne yanıt vereceği tartışılıyor. Ulusal ve uluslararası medya daha çok bunun yanıtını arıyor. Açıklamanın İmralı’dan çıkarılmasına, görkemli Newroz kutlamasında Türkiye, Kürdistan ve dünya kamuoyuna ulaştırılmasına izin verilmiş olması hükümetin mesajı onayladığını gösterse de, Öcalan da dahil kimse bundan tam olarak emin olamıyor.

Ayrıca Başbakan Erdoğan açıklamayı “olumlu” bulduğunu söylese de, onun İmralı sürecinden muradının ne olduğu da tam olarak bilinmiyor. Ne de olsa aradan aylar geçmesine rağmen ortada çözüme ilişkin olarak açıklanan herhangi bir program bulunmuyor. Erdoğan bu sorunu ya nasıl çözeceğini bilmiyor ya da siyasi veya şahsi çıkarları bildiğini söylemesine izin vermiyor!

Başbakan Kürt sorununu kalıcı olarak çözmek yerine, kendisine engel olmaktan çıkarmaya çalışıyor gibi bir izlenim yaratıyor. Sanki sorunu çözmek değil, sorundan bir süreliğine kurtulmak istiyor. Bu süre 3 ay da olabilir, 3 yıl da; bunu şimdiden kestirmek zor ama, Erdoğan’ın elinde kalıcı bir çözüm projesi olmadığı anlaşılıyor. Ancak yine de bu aşamada savaşın duracağını, silahlı mücadelenin yerini siyasi mücadelenin alacağını, hükümetin buna uygun yasal düzenlemeler yapacağını görmek gerekiyor. Hükümet istese de istemese de artık Öcalan’ın açıklamasından sonra bazı adımları atmak zorundadır. Aksi durumda inisiyatifi tamamen Kürt hareketine kaptıracak; içeride ve dışarıda çok ciddi biçimde hırpalanacak, hatta iktidarından bile olacaktır. Dolayısıyla hükümetin bu aşamadan sonra hiçbir şey olmamış gibi davranması mümkün değildir.

Hükümeti ve devletiyle Türkiye istese de istemese de bütün toplumsal kesimlerin özgürce örgütlenecekleri ve kendilerini özgürce ifade edecekleri görece demokratik bir ortamı kabul edecektir. Bu da Kürt sorununun silahlı zeminden siyasi zemine taşınıyor olmasının ilk kazanımı anlamına gelecektir. Arkası da gelecektir.

Mücadele siyasal zeminde sürecek, bu sayede gelişecek ve daha da güçlenecektir...

  • Yorumlar 0
  • Facebook Yorumları 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
    ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
ÖNE ÇIKANLAR
Tüm Hakları Saklıdır © 2009 İlke Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 0532 261 34 89