Milliyet Gazetesi'nde yayınlanan, 'İmralı ile BDP heyeti arasındaki görüşme zabıtları' gündeme bomba gibi düştü.
Akla ilk gelen Öcalan 'ne' söylüyor, 'neden' söylüyor, 'görüşmelerde neleri dile getirmiş' sorularıdır, bardağın dolu tarafıdır, buna şüphe yok.
Ancak tutanakların yayınlanması dün, hızlı çözüme endekslenmiş kesimlerde, genel kamuoyunda ve iktidar çevrelerinde olumsuz bir hava estirdi.
Öcalan'ın dilini siyasi hassasiyetleri kaşıma olarak değerlendiren bu hava, tutanakların çözüm sürecinin içeriği olarak ilan edilmesinden rahatsız olan bir bakış açısını yansıtıyor. Bir provokasyon denemesi, çözüm sürecinden tedirgin Kürt siyasi elitinin bir hamlesi olarak değerlendiriliyor.
Bu koşullarda belli ki tutanakları basına kim verdi, neden verdi soruları öne çıkacak.
Bu durum görüşmelerin akışını etkileyebilir.
Türkiye yakaladığı tarihi fırsatı kaçırmasın…
Sonucu Başbakan ve hükümetin tavrı belirleyecektir, şüphe yok, ancak bu soruların akışını doğrudan ve kökten etkileyeceğini sanmıyorum.
Şimdi gelelim bardağın dolu tarafına…
Bizce asıl dikkat kesilmek gereken bu yan.
Öcalan'ın açıklamalarında politik olarak dört husus öne çıkıyor.
En önemlisi 'birincisi'dir:
Öcalan çözüm konusunda kararlı görünüyor. Çözümü temel olarak demokratik gelişmelere bağlaması, örneğin mali ve idari özerklik fikrini içeren Avrupa Yerel Yönetimler şartını zikretmesi, eski alışkanlıkların terkedilmesini ifade etmesi bu açıdan önemlidir. Öcalan özetle silah yerine siyaset imkânlarından söz ediyor. Bu açıdan bakıldığında Öcalan'a atfedilen görüşlerin, iktidar tarafından aktarılan duruşun temel olarak doğru olduğu anlaşılmaktadır. Öcalan'ın Sırrı Süreyya Önder'e yazdırdığı Kürt meselesini kuşatacak vatandaşlık tanımı ilginçtir ve buna örnektir: 'Özgür iradesiyle Türkiye Cumhuriyeti'ne bağlılığını ifade eden her birey Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıdır…'
'İkincisi' şudur:
Öcalan PKK'nın ve kendisinin bir 'taraf', etkin ve eşit bir taraf olduğunu hatırlatıyor. Elindeki silahı, gerekirse çatışmaya devam edileceğini ima ediyor. Kimi meydan okuyucu vurguları, Kürt hareketine atfettiği güç, AK Parti hükümetine yönelik eleştirileri bunun açık bir ifadesi.
'Üçüncü'sü şöyle:
Bu noktada Öcalan'ın 'Kürtler içi bir konuşma' yaptığını görmek gerekir. Konuşmanın bu kısmı Kürt siyasi hareketinin parçalarının farklı duruşları, kimi tedirginlikleri açısından ele alınabilir.
Öcalan Kandil'in çözüm süreciyle ilgili farklı ve tedirgin duruşunu biliyor ve görüyor. Silahları yurtdışına çekmenin silahı bırakmak anlamına gelmediği vurgusu, 'Kandil karamsar bunu aşarsa iyi olur' ifadesi, Kandili ikna etmeye yönelik işaretleri, ayrıca Kandil'e ve BDP'ye gönderdiği fazla taviz vermediği, çıtayı indirmediği mesajları bu açıdan okunabilir.
'Dördüncü' noktaya gelince:
Öcalan'ın çözüme yönelik kimi açıklamaları, Meclis onayı, akil adamlar komisyonu, köye dönüş, başkanlık sistemi gibi hususlar henüz tam kurulmamış pazarlık masasının her an, her koşulda değişecek önerileridir, muhtemelen…
Görüşme tutanaklarının sızmasıyla ve bunun zamanlamasıyla ilgili düşüncelerimizle bitirelim.
'Sızmasa görüşmeler için daha iyi olurdu', diyenler, bir açıdan haklıdır.
Sızmayla birlikte 'Öcalan'ın konumu ve duruşu aracı olamadan ortaya çıktı' diyenler de başka bir açıdan da haklıdır.
Pandora'nın kutusu açıldı.
Kutunun içinde farklı Kürt eğilimleri, farklı gerginlikler var.
Uzun bir yol var.
Toz pembe olmayan ama umut veren bir güzergah var.
Soğukkanlı olmak ve bu durumu yönetmeyi bilmek gerek…
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.