Milliyet gazetesinde yayımlanan, İmralı’da 3 BDP milletvekilinin Öcalan ile yaptığı görüşmenin tutanakları üzerinde bir fikir jimnastiği deneyelim.
Tutanaklar nasıl sızdı? Artık kesinleşti ki, tutanaklar BDP Genel Merkezi’nden sızdı. Üç BDP milletvekili görüşme sonrasında bir araya gelip ortak bir metin hazırladılar. Metnin fotokopisi çekilirken sızma da gerçekleşti. Yani çaycı-fotokopici işin içinde... (BDP yönetimi bu insanları iyi tanıyor mu? Sakın bildik “iyi çocuklar” olmasın!)
Kim sızdırdı? Tutanaklar, BDP üzerinden, çözüm sürecinden rahatsız olan her odak, mihrak, istihbarat örgütü ve “derin yapı” tarafından sızdırılmış olabilir. İsrail’den Suriye’ye, İran’dan ABD’ye, Almanya’ya kadar şüpheli çok. Vesayetin ağaları, asırlık tecrübeleriyle direnmeye devam ediyor. Bir tane PKK olmadığı gerçeğini de unutmayalım. Bu sabotajın, barışı istemeyen KCK-PKK kanadı üzerinden gerçekleştirilmiş olması da kuvvetle muhtemel. Ama asıl onların üzerindekileri görmek gerekiyor.
Milliyet bu tutanakları yayımlamayabilir miydi? Deniyor ki, hangi gazeteye böyle bir tutanak getirilirse yayımlardı. Ben buna katılmıyorum. Basit iki soru sorayım. Bir: Gazete yayın yöneticileri, patronları ile ilgili her haberi, tutanağı yayınlar mı? Patronlarının çıkarı söz konusu olduğunda haberi görmeyenler, göremeyenler, ülke çıkarı söz konusu olduğunda meslek ilkelerini neden bayraklaştırıyor acaba? İkinci soru: 28 Şubat sürecinde kırk yıllık arkadaşları, Şemdin Sakık’ın ifadelerine general eklemeleriyle “PKK’nın adamları” diye andıçlanırken, susturulurken, kapının önüne konurken gazetecilik ilkelerini, etiğini, özgürlüğünü neden hiç hatırlamadılar? Tam tersine, yüz kızartan sevinç gösterileri ile bayram ettiler. Onun için lütfen meslek ahlakını, çıkar ahlakı olarak anlamış, uygulamış, servet sahibi olmuş kimseler, bugün kimseye gazetecilik dersi vermeye kalkmasın…
Öcalan niye öyle konuşuyor? Meselenin bam teli, Öcalan’ın ifadeleridir. Öcalan, tembihlenmiş gibi konuşuyor. Her telden çalıyor ama sürece destek veren tek bir nağmesi yok… AK Parti’ye iktidarı altın tepside sunduğunu, on yıldır iktidarı ayakta tuttuğunu, MİT müsteşarını ipten aldığını, koruduğunu falan söylüyor. Andıçlamalar yapıyor. Hedef gösteriyor. Bediüzzaman Said Nursi’ye, Fethullah Gülen Hocaefendi’ye abuk sabuk laflar ediyor? Neden? İki sebepten: Bir, derin devletin zihniyetini yansıtıyor. İki; bu milletin kardeşlik projesine tahammülü yok. Bugün Güneydoğu’da Kürt vatandaşımızın ilköğretim çağındaki yüz bin civarındaki evladı, ücretsiz olarak okuma salonlarında Anadolu ve fen liselerine hazırlanıyor. Dağa çıkışın önünü kesen en büyük proje, siyasi Kürt hareketini, ayrılık isteyen bütün odakları adeta çıldırtıyor.
Başbakan Sayın Erdoğan, Öcalan’ın sözlerini neden hiç eleştirmiyor? Başbakan doğru yapıyor. Çünkü çözüm süreci çok hassas bir çizgide ve her türlü sabotaja, provokasyona açık yürüyor. Baldıran zehiri içmeyi göze almış bir Başbakan’ın tahammülü ve sabrı, siyasi hayatının en büyük sınavından geçiyor. Yutkunmadan, dayanmadan, kan kusup kızılcık şerbeti içtim demeden bu süreç başarıya ulaşamaz.
Her şeye rağmen süreç baltalanırsa? AK Parti ve Başbakan Erdoğan kaybetmez. Elinden geleni yapmış bir lider olarak barışı baltalayanları teşhir etmiş olur. Oynanan oyunları, kurulan tezgâhları deşifre etmiş olur.
Bu millet, büyük Türkiye için ayağa kalkmış bir kere. Çelmelensek de Allah’ın izniyle aydınlanan ufkumuzun müjdeleri var...