“Kürtler Üzerinden Emperyal Büyüme” Hedefi Çökünce, Öcalan Kasetleri Piyasaya Sürüldü!
Günler hatta aylar oldu Aydınlık Gazetesi Öcalan’ı hedef alan yayın yapıyor. Önceleri, “İmralı’daki Öcalan Diyor ki” başlıklı yazı dizisi yayınlandı. Ardından çok geçmeden bu kez de, “İmralı’daki Apo… 1999” spotuyla bu kez İşçi Partisi çizgisindeki Ulusal Kanal, “sorgu görüntüleri”ni yayınlamaya başladı. Niye, neden 15 yıl önceki sorgu tutanakları şimdi yayınlanıyor? Bununla ne/neler amaçlanıyor?
Yayın yapan kurumun adresi, Perinçek liderliğindeki İşçi Partisi’nin (İP) kurumları olunca zaten amaç da az çok hasıl olmuş demektir. Zaten Aydınlık Gazetesi ve Ulusal Kanal’ın gerçekleştirdikleri yayına İP’in en tepedeki yöneticileriyle birlikte sahiplenmesi amaç konusunu izah ediyor. Öyle ki Doğu Perinçek 11-02-2014 tarihli Aydınlık Gazetesi’ndeki yazısında, “bugün İşçi Partisi önderlik ettiği bölücü örgütten kurtulma ve bölücü iktidar alanlarını tasfiye mücadelesinin başarısı kesindir” diyerek amacı izah edecekti.
Amaç, Kürt ulusal özgürlüğüne saldırı, gözden düşürme ile paralel Türk rejim ve hükümetine yeni manevra alanları açabilmektir. Aynı amaca dün farklı konular üzerinden ulaşma hedeflenirken bugün Öcalan seçildi.
Yine ilginçtir dün “Türkler, Kürtlerle büyüyecek” yani Kürtler üzerinden Ortadoğu’da emperyal hedeflere yelken açma gündemdeyken, Türk rejimi özelde de AKP hükümeti Öcalan’ın elini güçlendirme arayışındaydı. Çünkü o zaman “Misakı Milli sınırlarına doğru genişleyecek emperyal Türkiye” hedefine Kürdün sırtına binerek ulaşmak belirlenmişti. Ve tabii emperyal Türkiye yolunda genişleyecek olan Türk devleti çerçevesinde, Kürde statü hatta “federasyon da olabilir” lafları dolaşıma sokulmuştu yani kazın geleceği yerden tavuk esirgenmeyecek, Kürde de bir şeyler verilecekti.
Ancak Türk devletinin emperyalistleşme hedefi en azından şimdilik çökünce hesaplar, dolaysıyla Kürtlere ve Öcalan’a bakış da değişti, değişecek. Türk devletinin emperyalistleşme hedefinin çöküşünü 08-02-2014 tarihli “ABD-İran Uzlaşması ve Barzani’nin Randevu İptali” başlıklı yazımda şöyle özetlemiştim: “Türk hükümetinin özellikle Yiğit Bulutların emperyalizm hayali şimdilik Rus-ABD uzlaşmasının altında ezildi çünkü bu iki küresel aktör, İran ve Türk devletine ‘siz bölgesel güçler ancak bizim egemenliğimizin bir parçası olarak davranabilirisiniz’ hatırlatılması en son Cenevre-2 konferansı üzerinden açıkça verilmiş olundu. Şimdilik Türk ve İran devletlerinin emperyalizm hayali yarı yolda kaldı ama sadece şimdilik!”
Meselenin anlaşılması için şunu da ekleyelim: Bağdat ile Hewler arasındaki sorunlarda son bir yıldan beri Bağdat’tan yana tavır koyan ve Hewler ile Ankara ilişkilerine özellikle enerji kaynaklarının Türkiye üzerinden Batı’ya ulaştırılmasına “Bağdat’ın onayı olmadan olmaz” diyerek açıkça karşı çıkan Washington’un, bu tutumuyla Türk devletinin emperyal yönelimine özellikle de Güney Kürdistan enerji kaynaklarını da arkalayarak geliştireceği bölgesel emperyal yönelime “hayır” demesi de; Türk devletinin özelikle de AKP hükümetinin geliştirdiği “Ortadoğu’da Kürtlerle büyüme-genişleme” projesinin çöküşünü hızlandıracaktı. En azından bu aşamada çöktü. İP ve Ergenekoncuların sorgu kasetleri üzerinden Öcalan’a saldırılarına buradan da bakmakta yarar vardır.
Öcalan’a yönelik sürdürülen yayınla sadece Öcalan’ın itibarsızlaştırılması hedeflenmiyor esas Kürt/Kürdistan meselesinde sıkışan ve emperyal hedefler üzerinden Kürde söz verilen kimi taleplerinin karşılanması noktasında manevra alanları daralan AKP hükümeti ve önemlisi rejime yeni manevra alanlarının açılması hedefleniyor.
Aydınlık ve Ulusal Kanal yayınları üzerine, Öcalan ile görüşen ya da görüşecek olan MİT heyeti; “görüyorsunuz ki siz de biz de hedefteyiz. Yeni adımlar beklemeyin bizden, hele hele anadilde eğitim, özerklik gibi şeyleri dile getirmenin zamanı değil yoksa biz de siz de güme gidebiliriz. Bu kritik evrede birlikte hareket etmemiz lazım aman ha ‘ateşe benzinle gitmeyiz’ politikanızı sürdürün” derse ya da demişlerse şaşırmamak lazım. Dolaysıyla Aydınlık Gazetesi ile Ulusal Kanal’ın gerçekleştirdiği yayınla devam eden “barış sürecinin” sonlandırılması değil, bu haliyle yani statüsüz ve anadilde eğitim yerine özel okul gibi kimi adımlarla sürecin devamı isteniyor. Kürt ulusal demokratik hareketi, özelde de PKK; “anadilde eğitim, siyasi statü gibi yeni talepleri dillendirirsek, süreç bozulur hatta AKP gider daha da kötü olur” basıncı altına alınmak isteniyor.
Öcalan’da görüntü kasetleri ile neyin hedeflendiğinin farkın da ki BDP heyeti aracılığıyla, AKP hükümetine “kararlılık gösteremezsen darbecilerin elinde oyuncak olursun” diyerek mevcut “ciddiyetsizliğin” aşılmasını ve böyle devam ederse süreç tıkanır “katkı sunamam” diyecek ve bunu BDP Eş Başkanlarının açıklamaları tamamlayacaktı. Demirtaş’ın 11 Şubat tarihli Grup konuşması AKP’ye eleştiri ağırlıklıydı; “1 yıldır yürüttüğümüz çözüm sürecinin güvenliği adına tek bir yasa bile çıkarmadılar… Aylardır söylüyoruz, çözüm süreci koptu kopacak. Sabırlar taştı” derken; Kışanak ise, “sözü uzatmak istemiyorum. Çözüm süreci konusunda Başbakan Erdoğan pek bir şey değil hiçbir şey yapmıyor” diyor.
Durum buyken Kürt siyaseti AKP’yi desteklememeli
AKP ile Cemaat arasında yaşanan kavgada Kürt siyaseti taraf tutmamalı ne AKP ne de Cemaat’ten yana taraf olmamalıdır.
*AKP’nin sırtında Roboski gibi ağır bir savaş suçu dururken ve Kürdistan siyasetinin önünde Roboski suçlularının savaş suçlusu olarak yargılanmaları için mücadele görevi bulunuyorken;
*Açılan “demokratikleşme paketleriyle ters orantılı olarak despotizm, otoriterleşme ve dolaysıyla polis devleti olgusu güçleniyorken;
*Son olarak çıkarılan internet yasası ile iletişim özgürlüğü kuşatma altına alınmış ve sansür toplumun, bireyin her alanında hakim hale getirilirken;
*Kürt/Kürdistan meselesi hükümet değil devlet (rejim) meselesi olduğu gerçeğinden hareketle AKP’nin kimi “demokratikleşme” adımlarına rağmen hükümeti aşan Meclis yani devlet bağlayıcılığı olan hiçbir adımı atmamada ısrar ediyorken;
*Son çıkarılan ve içerisinde Kürtler için ana dilde eğitim yerine özel yanı Kürde ve diğer ezilen haklara “kendi çocuklarınıza para ile özel okullarda anadilini öğretin” dayatmasında bulunan, dolaysıyla asimilasyonda ısrar eden AKP hükümeti desteklenmemelidir.
Cemaat-AKP kavgasında birine destek vermek yerine ikisinin yıpranmasını esas alan bir siyasetin izlenmesi doğru olandır. Cemaat-AKP kavgası hayırlara vesile olmuştur, olacaktır. Aşağıda birkaç cümlede özetleyeceğim tablo ile birlikte ele alındığında söz konusu kavga uzun vadede siyaseten olumlu sonuçlar doğurabilir. Örneğin:
*İran İslam devriminin içerden büzülmeye başladığı ve dışarıda “büyük şeytan ABD” ile uzlaşma arayışında olduğu;
*Mısır’da ABD ve Batı’nın tam bir iki yüzlülükle desteklediği askeri darbe ile İhvan iktidarının devrildiği (biz Mısır halkının İhvan iktidarını devirmesini destekliyorduk ama Mısır Ordu’sunun darbe yolu ile devirmesine hayır dedik);
*Gerek Mısır’daki gelişmeler, gerekse Suriye’de radikal İslami örgütlerin sergilediği tutum;
*5 Eylül 2013 tarihli ve “İslam Coğrafyasında Kanlı Katliamlar! Niye?” başlıklı yazımda belirttiğim gibi; “Orta Afrika’dan Orta Asya’ya uzanan İslam ülkeleri haritasına bakın, baştanbaşa iç savaş ve kanlı katliamlara sahne olduğu görülür. Burada Filistin ile bir iki ülkeyi saymazsak hemen hepsinde iç savaş var. Yani Müslüman Müslüman’ı öldürüyor, katliam yapıyor, öldürdüğü Müslüman’ın iç organlarını çıkarıp yiyecek kadar Müslüman’ı Müslüman’a düşman!” hale getirecek kadar İslam’ın siyasetin aleti haline getirildiği;
*Suriye kanlı BAAS rejimi malum! Hem bugün varil bombalarıyla yaptıkları hem de özellikle geçmişte Hama ile Humus kentlerini yerle bir ettiği katliamlarıyla da hafızalarda diri. Tamam ama ya radikal İslami grupların da yer yer rejime rahmet okutturan pratikleri;
*Türkiye’de ise, AKP iktidarı (ki başarılı olursa kendi rejimini hedefliyor) “mazlum ve mağdur” durumundaki İslami kesimin üzerindeki Kemalist elitin baskısını kaldırmanın çok ötesinde bu kez tersinden laik kesim üzerinde mahalle baskısı oluşturulma noktasına eviriliyor ve kutsi İslami inanç örtüsü altında muazzam bir yolsuzluk ve mülkiyet hırsızlığı gerçekleştirilmişse, gerekçesi ne olursa olsun AKP hükümeti desteklenemez.
Bırakalım birbirlerinin gerçek kirliliklerini ifşa etsinler. İslam maneviyatı altında her türlü kepazeliği yapanların yıpranması hayra vesile olabilir. Örneğin yıpranmış bir AKP’nin bloke ettiği oylar Kürt partilerine dönebilir. Hatta Kürt demokratik İslam’ın da özellikle kültürel olarak kendisi olmasına yeni olanaklar sunabilir.
Bütün bunlardan hareketle, Kürt ulusal demokratik siyaseti AKP’yi destekleme siyasetinden hızla uzaklaşmalı. Temel hak ve özgürlüklerin kısıtlanması nedeniyle liberallerin bile desteğini kestiği hatta ağır eleştirmeye başladığı, iç ve dış baskılar nedeniyle Abdullah Gül’ün bile eleştirel yaklaştığı, hatta MHP’nin bile seçim hesabıyla da olsa “demokrasi elden gidiyor” diye eleştirdiği AKP desteklenemez.
Ayrıca Ergenekon ve genelde de asker ile yeniden uzlaşmaya yönelen Erdoğan’dan Kürt meselesinin çözümü beklenemez ve Kürt meselesinin siyasal çözümü AKP endeksli olarak ele alınamaz. “İyi de kiminle çözeceğiz” sorusunun yanıtı açıktır:
Kürtler kendi öz güçleriyle devletle çözecekler! Ya devlete rağmen ya da devlet ile müzakere içerisinde. Çünkü hiçbir Türk hükümeti, Kürt meselesini devlet (rejim) yönelimi dışında çözmeye kalkamaz.
Sonuç olarak; Kürt ulusal demokratik siyaseti, Aydınlık Gazetesi ve Ulusal Kanal üzerinden Öcalan eleştirisine girmemeli, değer verilmemeli. Aydınlık Gazetesi ile Ulasal Kanal’ın tutumu eleştiri çerçevesinde değerlendirilemez. Perinçek liderliğindeki İP’in safı yeni değil çok önceden bellidir: İP her daim Türk şoven rejimin (devletin) safındadır. Bu nedenle, İP yayın kurumlarının parantezine alınmış bir Öcalan değerlendirmesine Kürdistan siyaseti itibar etmemeli. Buna itibar etmemek ile Öcalan ve PKK siyasetini eleştirmek ayrı şeylerdir. Birincisine itibar edilmemeli ama ikincisi yani Öcalan ve PKK’nin ideolojik, politik eleştirisi her zamankinden daha fazla gereklidir!
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.