Oslo sürecinin kilit isimlerinden Zübeyir Aydar, bir Avrupa başkentinden Milliyet’in sorularını yanıtladı...
PKK’nın Öcalan’ı ‘sabote etmediğini’, tam tersine, Öcalan’ın veto ve onay makamı ve PKK açısından ‘başmüzakereci‘ olduğunu söyleyen Aydar, silahsızlanma süreciyle ilgili “Anayasal haklar ve güvenlik konuları paralel yürütülmeli. Örgüt ve Sayın Öcalan arasında bir mekanizma kurulmalı. Örgüt Başkan’a, Başkan da örgüte danışmadan bir karar vermez” dedi.
Zübeyir Aydar PKK’nın en tepe isimlerinden. Örgütün Avrupa sorumlusu, aynı zamanda 2006’dan 2011’e kadar devam neredeyse kesintisiz devam eden müzakere sürecinde, MİT’in Avrupa’daki muhatabı ve bir dönem İmralı-Kandil ya da Ankara-Kandil arasında köprü vazifesi gören kilit isimlerden.
Zübeyir Aydar’la en son Kasım 2010’da Brüksel’de görüşmüştük. Aradan geçen zamanda neler olmadı ki? 2011 seçimleri, Silvan saldırısı, KCK tutuklamaları, müzakere sürecinin tamamen tıkanması, Oslo tutanaklarının sızdırılması ve Hakan Fidan’a yönelik soruşturma...
Şimdi ise, Kürt meselesinde yeniden bir ‘iyimserlik’ havası hâkim. Başbakan’ın MİT müsteşarının ‘gerekirse İmralı’ya gidebileceği’ ifadesi, açlık grevlerinin Öcalan’ın direktifiyle bitmesi, İmralı’da başlayan alt seviyeli temaslar ve en son Erdoğan’ın “Silahlar susarsa PKK liderleri üçüncü bir ülkeye gidebilir” sözü...
Bir anda Türkiye gündeminde yeniden PKK’nın ‘silahı bırakması’ ifadesi var. Üstelik önümüzdeki aylarda bir anda parlamentoda Kürt meselesine yönelik bazı yasal bazı düzenlemeler olacağı, BDP’nin daha aktif rol oynayabileceğinin ipuçları var.
Peki, PKK kanadı ne diyor? Dün örgütün Avrupa’daki en önemli temsilcisiyle İnternet üzerinden sohbet ettik. Kritik soru ve başlıkları, yorum katmadan aktarıyorum...
* İmralı’yla görüşmelerin başladığı izlenimi var. Sizinle de temas var mı?
Hayır. Bizlerle herhangi bir temas yok. Güneydeki arkadaşlarla (Kandil’i kastediyor) olduğunu da sanmıyorum. Önemli olan, devletin ciddi bir proje, ciddi bir program ortaya koyması. Günü kurtarmak için palyatif tedbirler, ara formüllerle olmaz. Ya ciddi olur, ya hiç olmaz. İstiyorlarsa oturalım, açık ve net tartışalım.
* Ya Türkiye, geçmiş sürecin aksine, PKK’yı ve Kandil’i by-pass ederek işi İmralı ve BDP üzerinden götürme yoluna giderse?
Hareket bir bütündür, farklı kanatlar yoktur, başında da Başkan’ımız sayın Öcalan vardır. KCK sözleşmesine göre, sayın Öcalan, stratejik konularda onay makamıdır, veto hakkına sahiptir ve başmüzakerecidir. Başkan’ımız, örgütle paylaşmadan, görüşlerini almadan bir işe girmez. Örgüt de aynı şekilde. Tabii şu olabilir. Bu sürecin iki ayağı var.
Birincisi anayasal ve yasal konular, ikincisi de güvenlik konuları. (PKK’nın silahı bırakıp dağdan inmesinden söz ediyor, AA) Birinci konu BDP’nin içinde olduğu bir komisyon tarafından tartışılabilir. Ama güvenlik konuları BDP ile yürümez. Türkiye’nin, örgüt temsilcileriyle ve gerekirse Güney’deki kürt partilerle konuşmasıyla olur. Ama her iki sürecin de Başkan’ımız Öcalan’la ilişkilendirilmesi gerekir.
Ciddi yaparlarsa olur. Ama örgütün artık ara formüllere karnı tok.
* Ancak hükümette PKK konusunda bir yılgınlık var. Müzakerelerin karşı taraf yüzünden aksadığı düşüncesi hâkim. Örgütte farklı kanatlar olduğu, mesela komuta kademesinde Suriye ya da İran’a yakın isimler olduğu, ayrıca zaman zaman örgütün Öcalan’ın çabalarını sabote ettiği görüşü hâkim. Başbakan’a yakın isimlerden Yalçın Akdoğan bunu açıkça yazdı geçenlerde...
Buna gerçekten inanıyorlar mı? PKK herkesle görüşür, kimsenin adamı olmaz. Biz Türkiye’yle de görüştük uzun süre. Açlık grevleri de İmralı’yı sabote etmek için değil, cezaevindekilerin kendi kararıyla başladı. Başladığında görüşme falan yoktu. Hükümet hep bu argümanı sunuyor. Ama hükümet ne zaman, hangi adımı attı da sabote ettik?
* Peki, açlık grevlerinin bittiğinin ertesi gün Şemdinli’de bir çatışmada 5 şehit verilmesine ne diyorsunuz?
Çünkü Şemdinli’de zaten bir operasyon vardı. Sabote etme iddiası doğru değil.
* Siz nasıl bir müzakere mekanizması teklif ediyorsunuz? Daha önceki süreç 3 koldan yürüdü ama sonuç yine alınamadı...
Mesela (devlet olarak) gittiniz Ada’ya, Başkan’ımız Öcalan’la konuştunuz. Bu kararın örgüte ulaşması lazım. Basın ya da telefon yoluyla olmaz. Bunun için bir mekanizma kurulması lazım. Başkan’ımızın örgüt ve gençler üzerinde bir otoritesi var. Güvenlik ve silahlarla ilgili nihai kararın netleşmesi için, onunla bire bir temas kurulması lazım. Ama sadece zaman kazanmaya yönelik adımlarla bir yere gidemeyiz. Hareketi bir bütün, Başkan’ımız Öcalan’ı da ‘başmüzakereci’ olarak görmek lazım.
* Ya devlet sizi dinlemeyip sadece İmralı’yı muhatap alırsa...
PKK bu konuda tecrübeli. Biz Başkan’ımız Öcalan’la, o da bizlerle paylaşmadan nihai karara gidemeyiz. Birilerinin hâlâ bu konuda umudu varsa, çoktan tükenmiş olması lazım.
‘Hakikat Komisyonu kurulmasını istiyoruz'
* Ak Parti’nin anadilde savunmanın önünü açmasını önemsiyor musunuz?
Mevcut tasarı ideal değil. Sadece esasa ilişkin karara karşı mahkemede savunmayı kabul ediyor. Oysa bir sanığın mahkemeye Kürtçe belge sunabilmesi, gerektiğinde yazılı savunma da verebilmesi lazım. Ayrıca tercüman ücretini sanık niye kendi ödesin? Bir hak verilmiş gibi, ama kullanılmaması için bütün tedbirler alınmış. Yazılı ve sözlü olarak isteyen savunmanın her aşamasında kendini anadilde savunabilmeli.
* Ancak bu ve anadilde eğitim konusunda gerçekten bir kapasite sorunu var. Yazılı belgeyi kim tercüme edecek? Okullarda Kürtçe dersleri kim verecek? Bu talepler haklı olsa dahi o kadar hızlı karşılanması zor gözüküyor...
Bu gerekçe değil. Hukuki altyapı olur, gerisi pratik olarak zamanla gelişir. Demiyorum ki bir yılda her şey olsun. Ama başlarsa, kısa zamanda tamamlanır. Önemli olan, anayasal/yasal konularla güvenlik meselelerinin paralel yürümesidir. Ayrıca bir Hakikat ve Uzlaşı Komisyonu kurulmalıdır. İki taraf da ciddiyse, bu iş olur.
Milliyet
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.