Leon Troçki’nin söylediği varsayılan veciz sözdür: “Siz savaşla ilgilenmeyebilirsiniz ama savaş sizinle ilgilenmektedir”...
Bugün bu söz ABD Başkanı Obama için söyleniyor gibidir:
“Obama savaşla ilgilenmeyebilir ama savaş Obama ile ilgilenmektedir.”
Başkan Obama seçmenden Amerika’nın savaşlarını sona erdireceği vaadiyle oy istedi, bu hedefine hep sadık kalmaya çabaladı.
Ülkesini Ortadoğu’da yeni bir çatışmaya sokmamak için çok çalıştı; örneğin Suriye’deki iç savaşa doğrudan müdahil olmaktan hep kaçına geldi.
Ancak, ne yaptıysa olmadı. Çünkü savaş Obama’yla “ilgileniyordu”.
Bu ilgiden daha fazla kaçması mümkün olmadı ve ülkesini yeni düşman “İslam Devleti”ne karşı savaşa soktu.
Obama, nasıl selefi Bush’un Afganistan ve Irak savaşlarını devraldıysa, halefine de Bush savaşlarının yan ürünü olan yeni bir Ortadoğu savaşını devredecek.
ABD Başkanı, 10 Eylül’de yaptığı “savaş ilanı” konuşmasında nihai hedefin “İslam Devleti”ni (İD) “zayıflatmak ve yok etmek olduğunu” açıkladı.
Stratejinin ana hatları şöyle:
Muharip güç olarak sadece hava kuvvetinin kullanılacağı bu savaş Irak’la sınırlı kalmayıp Suriye’yi de kapsayacak.
Irak’ta “İslam Devleti”ne (İD) karşı karada Kürtlerin ve merkezi Irak hükümetinin orduları savaşırken, Suriye’de rejim muhalifi güçler bu amaçla desteklenip eğitilecek.
Askeri etkinliğin yanı sıra “İD”nin para ve insan tedarikinin engellenmesi ve savaş bölgesi dışındaki şebekelerinin etkisizleştirilmesi için de tedbirler alınacak.
ABD’nin önderliğinde kurulmuş, aralarında Türkiye’nin de bulunduğu varsayılan geniş bir ülkeler koalisyonu bütün bu çabalara destek olacak.
Obama, “En büyük tehdit kuzey Afrika ve Ortadoğu’dan gelmektedir” dedi ve bu büyük tehdidi de “İD” olarak tanımladı.
Ve “İD”yi nerede olursa orada vuracaklarını söyledi.
Bu, İD terörüne karşı küresel bir savaş.
Haliyle küresel etkileri olacaktır.
Mesela aklıma hemen ABD’nin askeri varlık ve dikkatini, “21’nci yüzyıldaki stratejik öncelik” olarak nitelediği Asya-Pasifik havzasına kaydırma kararı geldi.
Bunda amaç Çin’i dengelemek, ABD ve müttefiklerinin bu geniş ve zengin bölgedeki çıkarlarını Çin’e karşı korumaktı.
Obama, 17 Kasım 2011’de Avustralya Parlamentosu’ndaki konuşmasında, “bugünün savaşlarını bitirirken ülkesinin Asya-Pasifik’teki görev ve varlığını birinci öncelik haline getireceklerinden” söz etmişti.
Obama 2014’te ise “En büyük tehdit Kuzey Afrika ve Ortadoğu’dan geliyor” demektedir.
Herhalde Çin’in yöneticileri bu “rahatlatıcı” gelişmelerden gizli bir memnuniyet duyuyordur.
Rahatlayan bir başka ülke de bir anda ABD’nin bu yeni savaşındaki fiili müttefiki haline geliveren İran olmalıdır. Bu durumun nükleer görüşmelerde İran’ın üzerindeki baskıyı hafifletmesinden endişe duyuluyor şimdi...
Irak’ı İslam Devleti’nden kurtarmanın Irak’la sınırlı, tek ayaklı bir strateji mümkün olamayacağı bilindiğinden Obama yönetimi Suriye’yi de savaşına dahil etti.
Ancak, bu stratejinin Suriye ayağı hem hukuki hem de askeri açıdan sakat...
Irak’ta ABD’yi davet eden bir merkezi yönetim mevcut olduğuna göre uluslararası hukuk açısından sorun yok. Ama Suriye’de ABD’yi çağıran bir merkezi yönetim olmadığına göre, oradaki İD’yi bombalamanın meşruiyetini elde etmek için BM Güvenlik Konseyi kararı gerekli. Çin ve Rusya’nın bu yöndeki bir karar tasarısını desteklemeyecekleri de belli oluyor.
Dolayısıyla, 2003’teki Irak işgalinde olduğu gibi BM’nin sağlanamayan hukuki meşruiyet geniş tutulmuş bir “gönüllüler koalisyonu”nda aranacak.
Obama stratejisinin Suriye ayağındaki asıl sakatlık, Suriyeli rejim muhaliflerini eğitip silahlandırarak “İD”ye karşı savaştırma kararı... Bu muhalifler zaten hiçbir zaman istenen seviyeye gelememişlerdi; geçen sürede rejim ve “İD” arasında sandviç olup iyice güç kaybettiler ve ufalandılar. Bu zaten yenilmiş olan gücün dış yardımla toparlanıp “İD”ye karşı etkili biçimde savaşması, aşırı iyimser bir beklenti.
Obama’nın, Suriye rejimine meşruiyet kazandırmak istemediğini anlıyoruz... Peki, “ılımlı muhalifler” İslam Devleti ile savaşırken rejimin de diğer taraftan bu muhaliflerle savaşmasına nasıl engel olunacak?
Obama’nın 10 Eylül’de açıkladığı çerçevenin içinde bu sorunun cevabı yok.
Bu savaş stratejisinin ancak Irak’ta bir başarı şansı var; Suriye’de tutması ise imkansıza yakın. Suriye’de çalışmayacak bir strateji ile İslam Devleti’ni yok etmek mümkün olamayacağı için gerçek hedefin bu örgütü yok etmek değil Irak’ı bunlardan kurtarmak olduğunu anlıyoruz.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.