Son dönemde yerel ve yabancı gözlemcilerin üzerinde en fazla kafa yorduğu konu Ankara’nın dış politikada sergilediği ‘U dönüşü’.
Nitekim Başbakan Binali Yıldırım İsrail ve Rusya ile ilişkilerdeki yumuşamanın ardından sırada Mısır ve Suriye’nin bulunduğunu müjdeledi.
Mısır’la ilişkilerin düzelmesi ihtimal dahilinde.
Suriye’ye gelince…
Değişimin kriteri belli
Türkiye’nin Esad rejimiyle Cezayir üzerinden dolaylı temaslarda bulunduğu öne sürülüyor. Nitekim Ankara’nın Suriyeli Kürtlerin giderek güçlenmesi karşısında istese de istemese de Esad rejimiyle barışmaya hazır olduğu kanaati hayli yaygın. Zaten Rusya’yla barışabilmek için Türkiye’nin bir şekilde Suriye politikasını değiştirmeye hazır olduğunu göstermesi gerekiyordu. Ne de olsa iki ülke Suriye yüzünden birbirine düşman kesilmişti.
Peki Suriye politikasında değişimin kriteri ne?
Cevabı net: Türkiye’nin muhaliflere verdiği desteği geri çekmesi gerekiyor. Aksi takdirde Şam neden Türkiye’yle barışıp Ankara’yla birlikte Kürtlere karşı cephe alsın?
Hangi muhalifler?
Buradaki esas mesele hangi muhaliflerden söz ettiğimiz. Bir tarafta sözde ılımlı muhalifler var. Bunların arasında CIA’nin eğittiği bir takım birlikler var. Diğer tarafta ise Ahrar uş Şam ve El Nusra Cephesi gibi cihatçı gruplar var.
2012’de kurulan El Nusra, El Kaide’nin Suriye kolu ve halihazırda IŞİD’den sonra Suriye’deki muhalifler arasındaki en etkin güç sayılıyor. Esad rejimine karşı en sert mücadeleyi El Nusra yürütüyor.
Örgütün 9 bin civarında militanı olduğu tahmin ediliyor. Bunların arasında birçok Çeçen olduğu biliniyor. Dolaysıyla örgüt Rusya için açık ve yakın tehdit teşkil ediyor.
Türkiye ve Suudi Arabistan’la birlikte Esad’ı devirmenin öncülüğünü yapan Katar’ın ilk günden beri El Nusra’ya para ve silah sağladığı ve bunu da Türkiye üzerinden yaptığı öne sürülüyor. El Nusra’nın Türkiye ve Katar’ın desteklediği Fetih Ordusu’nda yer aldığı sır değil.
Bünyesinde Ahrar uş Şam’ı da barındıran Fetih Ordusu Mart 2015’te Hatay’ın karşısında bulunan İdlib kenti ve kırsalını ele geçirmişti. Operasyonun Türkiye’nin sağladığı lojistik yardımla gerçekleştiği ileri sürülmüş. Esad ilk kez ciddi anlamda devrilme tehlikesi yaşamıştı. Bunun üzerine Rusya devreye girip rejimi son anda kurtarmıştı.
Çıbanbaşı: Ankara’nın Suriye politikası
Rusya ve Türkiye başta ekonomik çıkarlar olmak üzere pragmatik nedenlerden ötürü aralarındaki husumeti bir kenara itmiş görünse de Ankara’nın Suriye politikası çıbanbaşı gibi duruyor. ABD seçimlerinden önce bu politikada radikal bir değişiklik ihtimali hayli zayıf. Ankara yeni ABD başkanının Suriye politikası anlaşılana kadar statükoyu bir şekilde sürdürecektir.
Tüm bunların Obama-Erdoğan görüşmesiyle ilgisine gelince…
Erdoğan nabız yokluyor
Washington’da güvenilir resmi kaynaklardan edindiğim bilgiye göre Cumhurbaşkanı Erdoğan sonbaharda Washington’da Obama’yla tam teşekküllü resmi bir görüşme yapmak istiyor. Bunun için nabız yokluyor.
Resmi olarak başvurulduğunu henüz teyit edemedim. Ama en ufak şüpheniz olmasın ki U dönüş furyasının nedenlerinden biri Erdoğan’ın uluslararası camiada, özellikle de Washington’da imajını rehabilite etme, yeniden eski itibarlı günlerine dönme arzusu. Batılı başkentlerde ‘diktatörler ligi’nde anılmaktan feci halde sıkılan Erdoğan belli ki Obama tarafından istediği formatta kabul edilirse arzusuna kavuşacağına inanıyor.
Peki Obama’nın Erdoğan’ı talebini ne diyecek? Görüştüğüm resmi ABD’li kaynakların yanıtı şöyle oldu: “Bu, El Nusra konusundaki tavrına bağlı.”
Göz ardı edilen hassasiyet
Hepimiz Türkiye’nin IŞİD’le mücadeledeki isteksiz tavrına odaklanmışken Washington’ın El Nusra hassasiyetini göz ardı ettik. Oysa 2012’den beri Washington Türkiye’nin El Nusra’yla ilişkilerinden en az Rusya kadar rahatsız.
Öyle ki Washington, Erdoğan’ın Mayıs 2013’te Obama’yla Beyaz Saray’da yaptığı son zirve öncesinde El Nusra konusunda Ankara’yı uyarmıştı. Tıpkı IŞİD konusunda olduğu gibi Türkiye’nin El Nusra’yla ilgili müsamahakar tavrından duyulan rahatsızlık dile getirilmiş, örgüte karşı harekete geçilmesi talep edilmişti. Uyarıların basına yansımasının akabinde 52 kişinin can verdiği Reyhanlı saldırısı gerçekleşmişti. Saldırıyı El Nursa üstlenmiş, Türkiye’ye gözdağı vermişti.
Kafa karıştıran tablo
ABD’nin baskılarıyla El Nusra’yı 2013’te terör listesine alan Ankara, iddiaya göre 2014’te bu kez Katar’ın baskısıyla örgütü liste dışında bıraktı. Eleştiriler karşısında Dışişleri Bakanlığı’nın, “El Nusra’yı liste dışında bırakmamız söz konusu değil. BM’nin yeni düzenlemesine uyduk” mealindeki açıklaması ise tatmin edici bulunmadı.
HDP Gaziantep Milletvekili Mahmut Toğrul’a göre ABD’nin tüm telkinlerine rağmen Türkiye’nin El Nusra’yla ilişkisi sürüyor.
Diken’e konuşan Toğrul, “IŞİD’in Türkiye sınırından süpürülmesi halinde El Nusra YPG’ye karşı yedek güç olarak el altında tutulmak isteniyor” dedi. Benzer bir iddia PYD Eş Başkanı Salih Müslim tarafından da dile getirildi.
Bu iddiaları ispatlamak mümkün değil. Fakat ‘Inca News’ ve ‘Islah Haber’ gibi El Nusra’ya sempatiyle yaklaşan medya siteleri ve Twitter hesaplarının Türkiye’de henüz yasaklanmamış olması gerçekten ilginç.
Buna karşın Türkiye El Nusra’ya karşı mücadele ettiğini savunuyor. Hatta Hürriyet’e konuşan bir Türk yetkilisine göre geçen kasım ayında Türkiye ve Rusya IŞİD ve El Nusra’ya karşı ortak mücadele kararı aldı, hatta bu anlaşmaya ABD’yi de katmak istediler ancak Rusya’nın 30 Eylül’de Suriye’ye müdahalesiyle birlikte anlaşma bozuldu. Aynı haberde bu anlaşmanın canlandırılmak istendiğinden söz ediliyor.
Görüştüğüm ABD’li kaynaklar böyle bir anlaşmadan haberleri olmadığını söyledi. Erdoğan-Obama görüşmesinin ön koşullarından biri El Nusra’yla mücadele olduğuna göre, örgütü yeniden ismiyle, tek başına, bağımsız olarak, tıpkı ABD Dışişleri Bakanlığı’nın listesinde olduğu gibi terör listesine dahil etmek, herhalde çok daha inandırıcı bir tavır olur.
Tabii El Nusra’nın tepkisi ne olur o da ayrı mesele.
Suriye politikasının faturası kabardıkça kabarıyor.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.