Geçtiğimiz hafta "silahlı çete kurmak" suçundan mahkûm olan dönemin Emniyet Genel Müdürü Mehmet Ağar, zamanında, derin devletin duvarından bir tuğla çekilirse herkesin altında kalacağını söylemişti. Hrant Dink davasının gidişatına baktıkça, "o tuğla"yı hatırlıyorum. Savcı, mütalaasında cinayetin Ergenekon'la ilişkisi olduğuna dikkat çekiyor ama delillere ulaş(a)madığından bahsediyor. Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı, cinayet gününe ilişkin telefon kayıtlarını hâlâ mahkemeye vermiyor. (Bugün itibariyle mezkûr kayıtların silinmesine 118 gün kalmış durumda...) Başbakan Erdoğan tarafından 2007 yılında Başbakanlık Teftiş Kurulu devreye sokularak cinayetle ilgili soruşturma başlatılıyor; ancak ne hikmetse aynı hükümetin İçişleri Bakanlığı suçlananları aklamak için rapor hazırlayıp, soruşturmaya gerek olmadığına hükmediyor. Aynı Başbakanlık, MİT'in soruşturulmasına izin vermiyor. Yani devlet, kendi içindeki "şüpheli"lere dokundurtmuyor. Şu an için en büyük umut Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün başlattığı soruşturmadan bir sonuç alınması...
Kürt meselesindeki duruşu Hrant Dink'in Ermeni meselesindeki özerk duruşuna oldukça benzeyen Musa Anter'in cinayet dosyası da benzer bir kaderle yüz yüze çünkü devlet burada da "o tuğla"ya kimseyi yaklaştırmıyor. Geçtiğimiz Mart ayında, Musa Anter cinayetinin dosyasının hiçbir gelişme kaydedilmeden rafa kalkma ihtimali olduğunu anımsatıp şöyle yazmıştım:
"Benim de gözlemleme fırsatını bulduğum referandum öncesindeki Diyarbekir mitinginde Başbakan Erdoğan "Biz, bir gece yarısı sokak ortasında ensesine kurşun sıkılarak katledilen, katilleri gecenin karanlığında kaybolup bir daha hiç ortaya çıkmayan, çıkarılmayan faili meçhullerin acısını çok iyi biliriz. Sevgili kardeşlerim; Apê Musa'nın, yani Musa Anter'in acısını bizler unutamayız" demişti. Bu sözleriyle halkın gönlünü bir kez daha kazanan Başbakan'a sözlerinin canlı bir şahidi olarak gelecek sene Apê Musa'nın acısının 20. yıldönümü olacağını ve hiç açılmamış bu dosyanın zaman aşımından dolayı rafa kalkacağını hatırlatmak istiyorum."
Geçtiğimiz Salı günü, Apê Musa'nın öldürülüşünün 19. yıldönümüydü. Yani bu karanlık cinayetin aydınlatılabilmesi yönünde adım atmak için bir yıldan az zaman kalmış durumda... Bu vesileyle Orhan Miroğlu'nun Başbakan Erdoğan'a hitaben yazdığı, cinayet dosyasının nasıl hasıraltı edildiğini anlatıp adalet talep ettiği mektubunu paylaşmak istiyorum. Ak Parti, derin devlete karşı yürütülen mücadelede "o tuğla"ya dokunmaya cesaret edecek mi, hep birlikte göreceğiz...
"Sayın Başbakan,
Musa Anter, Diyarbakır'da 20 Eylül 1992'de, bir JİTEM operasyonuyla öldürüldü.
Ama bu operasyona karar verenlerin bölgede faaliyet gösteren başına buyruk küçük bir grup olmadığı, Ahmet Cem Ersever'in Ankara'dan, elinde bu ölüm kararıyla çıkıp Diyarbakır'a geldiği biliniyor.
Yani infaz kararı yüksek yerlerde alınmış!
Operasyona katılanlardan biri olan Ali Ozansoy'a cinayetten sonra ve iddiaya göre Hanefi Avcı'nın isteğiyle Ankara Emniyet Müdürlüğü bünyesinde yeni bir görev verildi.
Ozansoy'un bu görevi hâlâ sürüyor.
Yani Musa Anter'in öldürülmesine iştirak eden eski bir PKK itirafçısı, Emniyet Müdürlüğünde memur olarak 19 yıldır görev yapıyor!
Operasyonun olacağını "çocuklar bu gece eve biraz geç gideceksiniz" diyerek, Diyarbakır JİTEM merkezinde, Ali Ozansoy ve Abdulkadir Aygan'a haber veren JİTEM-TİM Komutanı Savaş Gevrekçi hakkında bugüne kadar herhangi bir işlem yapıldı mı, bu da meçhul..
Tetiği çeken, Dıjwar kod adlı Hamit Yıldırım'ın hâlâ Şırnak'ta ve güçlü bir korucu ailenin himayesinde olduğu konusunda iki kez suç duyurusunda bulundum, hiçbir sonuç alamadım.
'Kürtler'in ve Türklerin Apê Musası', Musa Anter, hayatı boyunca devletin güvenlik ve istihbarat örgütleri tarafından izlenmiş bir insandı. Onu öldüren ekibin lideri konumunda olan Yeşil kod adlı Mahmut Yıldırım'ın MİT'te alınan ifadesi, talepte bulunmama rağmen, dava dosyasına konulmadı. Oysa bu ifade, Musa Anter'in ölümüne kim, kimlerin karar verdiğini ortaya koyan bir ifadedir. Fakat MİT, elindeki bilgileri, raporları paylaşmaktan imtina ettiği için, şimdiye kadar sadece bir paragrafı Mehmet Eymür tarafından açıklanan ifadenin bütününe bir türlü ulaşılamıyor.
Sayın Başbakan,
Yarın 20 Eylül.
Bu vesileyle, size Apê Musa'nın öldürüldüğü 20 Eylül gününü yeniden hatırlatmak istedim.
Diyarbakır'da siz geçen sene 4 Eylül'de halka seslenmiş ve "Bizler Apê Musa'nın acısını unutamayız" demiştiniz.
Bu sözleriniz bizi oldukça umutlandırmıştı. Ama aradan geçen zamanda bu cinayet dosyasıyla ilgili olarak, bu umudu güçlendirecek hiçbir olumlu gelişme yaşanmadı.
Bu dosya, bu gidişle, zamanaşımı nedeniyle kapanacak ve Apê Musa'nın katilleri cezasız kalacak.
Sayın Başbakan,
Kamu vicdanı, Apê Musa cinayetinin, hesabı sorulmayan, sorulamayan bir cinayet olarak tarihe geçmesinden yana değil.
Ortak acımızın daha da büyümesine ve Apê Musa cinayetinin failleri belliyken, faili meçhul bir cinayet olarak tarihe geçmesine izin vermeyin...
Saygılarımla."
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.