Kâbus gibi bir döneme girdik; buna kuşku yok. Ve muhtemelen bu hafta yaşadıklarımız, seçime kadar yaşayacağımızın, sadece uvertürü...
Çağlayan Adliyesi’nde salı günü yaşanan feci olay, bir yanıyla 2007 Danıştay saldırısı, bir yanıyla da Sabancı suikastını hatırlatıyor... Zaten herkesin ağzında seçimler yaklaşırken provokasyon ve siyaseti dizayn çabaları olacağı vardı.
Ancak ben şahsen oyunun yine eski senaryo defterinin tozlanmış sayfalarından çıkacağını, bu kadar tanıdık motiflerle karşı karşıya kalacağımızı beklememiştim. Yanılmışım.
Yapıldığı günden beri onlarca hukuksuzluğa mekân olan o uğursuz Çağlayan Adliyesi, bu kez de savcı Mehmet Selim Kiraz’ın canını aldı. Biliyoruz ki bu eylemi DHKP-C yaptı. Peki, bu örgütün arkasında başkaları var mı?
Bilemeyiz. Komplocu değilim; nihayetinde DHKP-C geçmişte benzer eylemler yaptı. Ancak olayda bazı tuhaflıklar var ki hâlâ kafam basmıyor. Örneğin dünyada ilk kez silahlı bir örgütün ”Dosya çok yavaş ilerliyor” diye terör eylemi yaptığına şahit oluyorum. Üstelik, daha 4 ay önce dosyaya bakmaya başlayan savcı Kiraz, son olarak Berkin vurulduğu gün o bölgede görevli 21 polisin kimliklerini almış...
İşin garibi, müzakereci olarak eylemcileri vazgeçirmeye çabalayanlardan biri, yine Berkin Elvan’ın babası. Sami Elvan, her zamanki sağduyusuyla ”Oğlum öldü ama başkaları ölmesin. Savcı serbest bırakılmalı. Kan kanla yıkanmaz” diye dil döküyor. Acılı baba, böyle bir eylemin Berkin’in tertemiz mirasının lekelemeyi amaçladığını, sosyal medya densizlerinin anında “Bak gördünüz mü, biz demiştik Berkin terörist diye” çirkinliğine sarılacağını bilecek kadar siyaseti tanıyordur sanırım. İçi yanmıştır olan bitene.
Dedim ya, komplocu gibi algılanmak istemem çünkü terör eylemleri ille de mantıkla açıklanabilen, rasyonel işler değil. Malum, bu örgütün sicili kabarık. Eylemcilerin kim olduğu da ayan beyan ortada.
Ancak yine de dün görüştüğüm meslektaşlarımın neredeyse tümü ”kuşku” dolu ifadelerle bu eylemi siyaset ve seçimle ilişkilendirdiğinde, ne diyeceğimi bilemedim...
Bizim medya mahallesinde herkesin dilinde, bu lanet eylemin bir yanıyla Gezi, bir yanıyla da Alevilere yönelik bir algı yaratmayı hedeflediği, ”Alevi-Gezici-terörist” gibi sakil bir şablonu bilinçaltına kazımayı amaçladığı gibi bir teori vardı. Komplo teorisi tabii. Ama dün pat diye Kartal Ak Parti ilçe binasını basan bir başka eylemcinin cama çıkıp üzerinde Zülfikar olan bir Türk bayrağı astığını görünce, ister istemez ”Acaba mı?” dedim.
Bu ülkede bu zamana kadar böyle bir eylem göreniniz var mı? İyi kötü sol grupların ideolojisini, literatürünü, şablonlarını biliyoruz. Hiçbirinde bir Alevilik vurgusu yok. 70’lerden bu yana onlarca grup, fraksiyon, eylem gördük; Zülfikar ya da Aleviliğin kullanıldığını bir kez bile hiç görmedik! Bu nasıl iş? Birileri Alevileri sokağa dökmeyi ya da insanların bilinçaltında Aleviliği terörle özdeşleştirmeye mi çalışıyor?
Daha da kötüsü, birileri seçim öncesi bir ”Sünni refleks” tetiklemeye mi çalışıyor? Düşünmek bile istemiyorum. Sakin olalım. Komplodur bunlar diye düşünelim. Derin nefes alalım. Aklımızı yitirmemeye çalışalım.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.