Bazıları tarafından “gayrı resmî CIA” olarak da görülen Stratfor’un raporlarının, bilgilerinin, analizlerinin ne kadarı doğru bilmiyorum ama bizim bugün Türkiye’de konuştuğumuz her konuyu, biz konuşmadan çok önceden bildikleri gerçek.
Türkiye bugün hükümet-cemaat kavgasını konuşuyor.
Ama Stratfor, bu konuyu çok önceden fark edip raporlaştırmış.
Ahmet Şık’la Nedim Şener’in tutuklanmasını da bu çekişmeye bağlamış.
Cemaat’in AKP’den 150 milletvekilliği istediğini, isteğine ulaşmak için de bu tür tutuklamalarla hükümeti zor duruma düşürdüğünü ileri sürmüş.
Bunu daha bir yıl öncesinden, Şık’la Şener tutuklandığında söylüyorlar.
Bu iki gazetecinin Ergenekon’la bağlantısını gösteren ciddi bir kanıt çıkmadı ortaya.
Onların tutuklanmaları Ergenekon soruşturmasını da şirazesinden çıkardı, Türkiye’nin başına bela olan büyük ve kanlı bir örgütle ilgili soruşturmalar bu olaydan sonra ciddiyetini ve ağırlığını kaybetti.
Daha o tutuklamalar olur olmaz Stratfor’un kaynakları onlara, “bu Cemaat-AKP kavgasının sonucu” demişler.
Stratfor, bu kavgayı medyadan çok önce kayıtlarına geçirmiş.
Sadece bu mu?
Biz daha Erdoğan’ın ilk ameliyatının ne olduğunu bile tam saptayamadan, Stratfor, “herkes için sürpriz olan” ikinci ameliyatın gerçekleşeceğini de biliyormuş.
“Stratfor biliyor” demek aslında “bütün dünya devletleri biliyor” demek; anlaşılıyor ki kendi ülkemizin başbakanının sağlığıyla ilgili bilgileri en az bilen biziz.
Tabii, başka bir gerçek daha var.
Stratfor’un Türkiye’de “ortağı ya da partneri” olan gazeteler bulunuyor, bu bilgiler büyük bir ihtimalle onlara da gitti ama onlar hiç seslerini çıkarmadılar.
Aslında Stratfor’un ilişki kurmadığı gazete de kalmamış Türkiye’de.
Sadece gazeteler değil, Başbakanlığa kadar sızmışlar.
Başbakan’ın danışmanı, Stratfor’un yayınlanmasını istediği bilgileri gazetelerde yayımlatmış.
Bu olayın neresine şaşacaksınız bilmiyorum.
Başbakanlık’ta adamları olmasına mı, Başbakan’a o kadar yakın birinin Stratfor’a da bu derece yakın olmasına mı, Stratfor’un isteğiyle gazetelerde haber yayımlatmasına mı, Başbakan’ın danışmanı istiyor diye bizim gazetelerin haber yayımlamasına mı?
Neresinden tutsan elinde kalıyor.
Tabii, bir de AKP’nin kendi içindeki kavgalar var.
Başbakan Erdoğan’ın bu son dönemi, bir dahaki seçimlerde milletvekili adayı olmayacak, parti başkanlığını da bırakacak.
Görüldüğü kadarıyla şimdiden “Erdoğan sonrası” dönemin sancıları ve çekişmeleri yaşanıyor AKP’nin içinde.
Stratfor, Başdanışman’ın gözünün Dışişleri Bakanı’nın koltuğunda olduğunu, ikisinin arasında rekabet bulunduğunu yazıyor.
Bu bilgilere baktığınızda Türkiye karmakarışık gözüküyor.
Suçsuz gazetecilerin “Cemaat-AKP kavgasının” kurbanı olduğu, Başbakan’ın sağlık durumunun sır olarak saklandığı, iktidar partisinin içinin kaynadığı, Başbakan’ın danışmanlarının bile “tuhaf kuruluşlarla” içli dışlı olduğu, medyasının “istihbarat örgütlerine” bilgi verdiği ama kendi halkından o bilgileri sakladığı tuhaf bir ülke.
Tabii burada en çok Şık ve Şener olayının üstünde durmak lazım.
Stratfor’un tutuklanma sebebi konusunda yanılmış olup olmaması değil burada mühim olan, mühim olan Stratfor’un bu tutuklamalar için asla hukuki olmayan bir neden araması, bu tutuklamaların hukuksal bir dayanağı olmadığını daha baştan bilmesi ya da buna inanması.
Devletin ve yargının da, bu inancı hem Türkiye’de hem de dünyada kırabilecek hiçbir inandırıcı belgeyi ve kanıtı ortaya koyamaması.
Böylece büyük bir yargısal boşluk çıkıyor karşımıza.
“Yargı bir oyundan mı ibaret” sorusu da insanların aklında çınlıyor.
Uludere gibi korkunç bir katliamla ilgili hiçbir açıklamanın yapılmadığı, hiçbir sorumlunun soruşturulmadığı, yargının suskun kaldığı bir ülkede, iki gazeteci “nedeni anlaşılmaz şekilde” tutuklanırsa, bu soru da elbette hayatımızın kaçınılmaz bir parçası olur.
Garip ve ürkütücü bir dağılma sürecinden geçiyoruz.
Her şey inandırıcılığını kaybediyor.
Stratfor’un maillerinde bu “dağılmanın” arkasındaki karanlığın izlerine rastladıkça da “kuşkular” büyüdükçe büyüyor.
Ve, şu çok bilinen alaycı soru, “ne olacak bu Türkiye’nin hali” sorusu, bunaltıcı bir gerçeklik kazanıyor.
Biraz daha okuyalım bakalım şu derin postaları.
Her şeyi bizden daha iyi bildiklerine göre, bu sorunun da cevabını biliyorlardır belki.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.