Sayın Başbakan’ı ve Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez’i kutlarım.
Dalga geçmiyorum, vallahi kutlarım.
Görmez, “Bugün dünya üzerinde ırkçılık ve ayrımcılık nasıl suç sayılıyorsa, nasıl nefret suçları diye bir suç çeşidi varsa, bu şekilde kültürlerin ve milletlerin kutsal değerlerini aşağılamak, tahkir etmek, bilimsel, sanatsal, kültürel hiçbir değeri olmayan, sadece provokasyon olan bu tür operasyonlar da aynı şekilde bütün hukuk sistemleri tarafından nefret suçları kapsamına alınmalıdır” demiş.
Ağzına sağlık. Allah söyletmiş.
Başbakan ise, Türkiye’nin inançlara hakaretin nefret suçu kapsamına alınması için bir çabası olup olamayacağı sorulduğunda, “Tahrik biçiminde olduğu zaman insanların kutsallarına, dinî inançlarına saldırıların tanzim edilmesi konusunda uluslararası düzenlemelerin yapılması gerekir. Uluslararası hukuk noktasında değerlendirmeler yapılabildiği gibi ulusal hukuk açısından da bir şey yapılabilmeli. Türkiye olarak biz başı çekelim. Düşünce ve inanç özgürlüğü, farklı insanların özgürlük sınırına kadardır.
Ulusal hukukta değerlere inançlara hakaretin nefret suçu kapsamına alınmasıyla ilgili Ömer Çelik’e talimat veriyorum hemen çalışmasını yapalım. Filmle ilgili değil, benzer hareketler için. Yasalarda muğlâklık varsa, onları açmak lazım. Bu konuda Türkiye dünyaya öncü olacak. Ben antisemitizmi insanlık suçu olarak ilan eden, halkının tamamına yakını Müslüman olan ülkenin başbakanıyım. Ama Batı, İslamofobia’yı insanlık suçu ilan edememiştir, teşvik etmiştir.”
Harika!
Nedendir bilinmez, “Bu konuda Türkiye dünyaya öncü olacak” sözlerini birazcık kuşkuyla karşılıyorum, ama önemli değil. Görmez’le Başbakan’ı alkışlıyorum.
Gerçi, bu demeçleri gazetede okuyunca kısa bir panik yaşamadım değil.
Bilirsiniz, Avrupalılar bizim gibi değildir. Biraz densizdirler, ileri geri konuşurlar.
Fena hâlde korktum!
Ya Avrupalı bir politikacı Başbakan’a şöyle bir cevap verseydi:
“Ne konuşuyorsun lan? Bizim hukukumuzda ‘nefret söylemi’ kavramı var, yasalarımızda ‘nefret suçu’ diye bir suç var, bu suçun cezaları var. Üstelik kâğıt üzerinde değil, gerçekten uygulanan cezaları var. Sizde ne var? Söyle bakalım, ne var?”
Başbakan’ın iki seçeneği olurdu bu durumda.
Ya sağ elinin işaret parmağıyla orta parmağını ağzına götürüp dudaklarıyla “Blüb blüb blübb” diye bir ses çıkarabilirdi.
Ya da, birinci seçenek bir devlet adamına çok da yakışmayacağı için, çok alçak bir sesle, “Ya, kusura bakmayın, bizde öyle bir şey yok, isteyen nefret suçu işleyebilir, karışmayız. Sadece Türklüğe hakaret etmek suçtur bizde, geri kalanını suç saymayız” diyebilirdi.
Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi 1997’de bir tavsiye kararı kabul etti. Nefret söylemi şöyle tanımlandı: “Irkçı nefret, yabancı düşmanlığı, antisemitizm ve hoşgörüsüzlüğe dayalı diğer nefret biçimlerini yayan, teşvik eden, savunan, haklı gösteren her tür ifade biçimi. Hoşgörüsüzlüğe dayalı nefret, saldırgan milliyetçilik, ayrımcılık ve azınlıklara, göçmenlere ve göçmen kökenli kişilere karşı düşmanlık yoluyla ifade edilen hoşgörüsüzlüğü içermektedir.”
Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı’na 56 ülke üye. Bunlardan sadece sekiz ülkede nefret suçu hukuksal olarak tanımlanmış değil. Bu sekizden biri de Türkiye!
AGİT, üye ülkelerden nefret suçları hakkında bilgi topluyor. İngiliz yetkililer AGİT’e 2010’da İngiltere’de 50 bin nefret suçu işlendiğini bildirmiş. Türkiye’nin bildirdiği rakam 383!
Yok denecek kadar az!
Ne mutlu bize!
Suçu tanımlamazsın, o suç yok olur, suç işlenmemiş olur.
Örneğin, Türk Solu dergisinin internet sitesinden aldığım şu sözler suç değildir bizde:
“Şehri istila eden Kürtler kendi dillerini hâkim kılmaktadır. Bunlarla temas içinde Türkler de şivelerini bozmakta, Türkçe konuşsa bile adeta Kürt şivesiyle Türkçe konuşmaktadır.
TV’lerdeki Kürt dizilerinin, Kürt müziğinin, her adım başı Kürtçe müzik çalan barların, kasetçilerin, minibüslerin ortasına düşen Türk ister istemez lisanını yitirmektedir. Buna direnmek için: Türk, Kürt dizisi izlemez. Kürtçe müzik dinlemez. Kürtçe müzik çalan barlara gitmez. Kürtçe konuşulan minibüse binmez. Kürtçe kaset satan dükkândan alışveriş yapmaz.
Türk’ün damak tadı, Kürt yemekleri ile yer değiştirmektedir. Türk’ü kebaba, lahmacuna mahkûm eden anlayışla mücadele edilmelidir.”
Adamın biri askerlik yaparken sırf Ermeni olduğu için öldürülür. Nefret suçu değil. Çünkü öyle bir suç yok!
Bir başkası sırf eşcinsel olduğu için öldürülür. Nefret suçu değil. Çünkü öyle bir suç yok!
Başbakan’la Görmez’i kutluyorum.
Kendi dinlerine küfür edilince nefret suçu diye bir şeyin farkına vardılar.
İyi.
Geç olsun da güç olmasın.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.