Darbecilikle ilgisiz isimlerin, gerekçesi kolay anlaşılmayan bir şekilde Ergenekon davasına katılmasının, sivilleşme yolculuğuna zarar vermesi riski var.
Ahmet Şık’la uzun yıllar Cumhuriyet gazetesinde birlikte çalıştık. Heyecanlı, atak ve gözünü budaktan sakınmaz bir muhabirdir. İlk başladığı gün öyleydi, sonra da hep öyle kaldı. Bazen kafasına, bazen koluna polis jopu yer, günlerce yaralı gezdiği olurdu. Sonra Radikal’e gitti. Orada da aynı heyecanı devam etti.
Nedim Şener de bu mesleğin çalışkan isimlerindendir. Ekonomi muhabiri olarak başladığı gazeteciliği, araştırmacı gazeteci olarak sürdürdü. Son dönemde Hrant Dink cinayeti dosyasıyla ve bu konuda yazdığı iki kitapla öne çıktı. Posta gazetesine yazar oldu, Star TV’de Uğur Dündar’la haberlerde yorumlar yaptı.
Evleri basılan, saatlerce süren aramalar sonucu bugüne kadar biriktirdikleri ne var ne yoksa polis tarafından toplanıp götürülen bu iki gazeteci arkadaşımız hakkındaki arama ve gözaltına alınma gerekçesi ve iddiası, “Ergenekon terör örgütüne üyelik veya yardım, yataklık.”
Onları tanıdığım kadarıyla Nedim de Ahmet de askeri darbelere karşı olan meslektaşlarımızdır. Ahmet’in, Özden Örnek’in günlüklerini yayımlayan muhabir olarak, darbelerin karşısında durduğunu unutmayalım. Bu yayın nedeniyle Askeri Savcılık’ın talebiyle Nokta dergisi polis tarafından basılmış, aranmış ve yayınına devam edememişti.
Tam anlamıyla hangi gerekçeden gözaltına alındıklarını bilmiyoruz. Genel gerekçe ‘Ergenekon’ soruşturması. Ergenekon ve Balyoz davaları, darbecileri sivil yargının önüne çıkararak tarihi bir dönüşüme katkıda bulunuyorlar. Darbecilikle hiçbir ilgisi olmayan isimlerin, hangi gerekçeyle olduğu kolay anlaşılmayan bir şekilde bu davaların içine katılmasının, sivilleşme yolculuğuna zarar vermesi riski var.
Hrant Dink davası
Nedim Şener, Gülen Cemaati hakkında kitap yazmıştı. Ahmet Şık’ın da ‘İmamın Orduları’ adını verdiği ve cemaati hedef alan bir kitap hazırladığını biliyoruz. Odatv ekibiyle bu nedenle ilişki kurdukları ve mesleki sınırları aşan faaliyetlerde bulundukları iddiaları gündeme gelmiş, onlar da bu iddiaları reddetmişlerdi.
Nedim Şener, Hrant Dink cinayetinde bazı devlet görevlilerinin ağır ihmallerini ortaya çıkaran çok sayıda belge ve bilgi de yayımladı. Bu bilgiler, cinayetin bir ‘devlet cinayeti’ olduğu konusundaki şüpheleri doğrulayan ve polislerin, idarecilerin en azından ‘ağır ihmal’ini gözler önüne seren sonuçlar doğurdu. Bu yüzden Nedim hakkında davalar da açılmıştı. Hrant Dink cinayetinin sorumluları hakkında soruşturma açılması konusu hükümet ve idare tarafından ‘ağırdan’ alınırken Nedim’in ve Ahmet’in baskı altına alınması, Hrant Dink cinayeti davasındaki ‘devlet’ tutumunun sorgulanmasını da yeniden gündeme getiriyor.
Nedim’in ve Ahmet’in bir darbecilik ve suikastlar davası olan Ergenekon davasına dahil edilmesini anlamak ve kabul etmek benim açımdan mümkün değil. İki meslektaşımızın sorgularının ardından bir an önce özgürlüklerine kavuşmasını diliyoruz ve bekliyoruz.
Balbay ve hücreler
Bir tutuklu veya hükümlünün tek kişilik hücrelere konmasının ne olduğunu iyi bilirim. Tek kişilik hücrelerde kalmış birisi olarak bunun insanlık dışı bir ceza olduğunun bizzat tanığıyım. Silivri Cezaevi’nde Mustafa Balbay’ın, Tuncay Özkan’ın tek kişilik hücrelere konulması kabul edilemez. Bunun insan psikolojisine, yaşam hakkının bir parçası olan bir arada yaşama hakkına aykırı bir durum olduğu açıktır.
Yalnız Silivri’de değil, diğer siyasi davalardan tutuklu ve hükümlü olan binlerce insanın F tipi cezaevlerinde benzer uygulamalarla yıllardır yüz yüze olduğunu da hatırlatmakta yarar görüyorum, bunu görev biliyorum. Onların sesini duymak veya duyurmak isteyen çok fazla insanın olmadığını da biliyorum.
Balbay, Özkan ve Silivri tutuklularının hücrelere konmasına tepki gösteren gazeteci meslektaşlarıma, F tipi cezaevleri konusunda geçmiş dönemlerde yaptıkları destekleyici yayınları ve yazıları hatırlatmak isterim. O dönemde F tipi cezaevlerini eleştiren yazılarıma tepki gösterenlerin, F tipi ve hücre tipi cezaevine destek çıkanların, bugün böyle bir muameleye tabi olmaları, belki ‘kaderin cilvesi’ belki de ‘varoluşun ironisi’dir...
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.