Yazıları gazete kâğıdına yağ lekesi gibi yayılan dalkavuk sürüsüyle, çıkarları için gerçekleri saptıran “muhalif” görünümlü sahtekârlara aldırmayın
İnsanlık var olduğundan beri yanlış fikirler vardır, doğru fikirler vardır.
İnsanlık var olduğu sürece de bu böyle devam edecektir.
Doğru fikirlerin bulunabilmesi için insanlığın yanlış fikirlere ihtiyacı hiç bitmeyecektir.
Çünkü fikirlerden hangisinin doğru olduğu, tartışılarak ve olayların gidişatı izlenerek anlaşılır… Yanlış fikirler bu tartışmalar için elzemdir.
Medyanın da buradaki görevi hayatidir.
Medya, olayları gerçek bir şekilde aktarır ve bu olaylar hakkındaki fikirlerin tartışılacağı arena olma görevini üstlenir.
Doğal ve sağlıklı olanı budur.
Ama her zaman bu doğal ve sağlıklı olan durumu bozmak, çarpıtmak isteyen güçler çıkar, onlar medyaya hâkim olmaya uğraşır.
Bu güçlerin amacı, hangi fikrin doğru, hangi fikrin yanlış olduğuna karar verme yetkisini elinde tutabilmektir.
Bugün Türkiye’deki medyanın çok büyük bölümü bu amaca hizmet etmek için çabalamaktadır.
Onlar, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ülkenin “lideri” olduğuna ve doğru ile yanlışı ayırt edecek tek odak olarak da onun sözlerini ölçü almak gerektiğine insanları inandırmaya uğraşmaktadırlar.
Bu çarpılmanın ilk adımı, Erdoğan’ın “ülkenin lideri” olduğu gibi gerçekle alakası olmayan bir algıyı yerleştirme uğraşıdır.
Erdoğan ülkenin lideri değildir.
O, bir süreliğine, halkın bir kesiminin oylarıyla cumhurbaşkanı seçilmiş bir siyasetçidir.
Daha fazla bir şey değildir.
Üstelik de bugün dış politikadaki öngörüleri tümüyle yanlış çıkmış, ekonomiyi kayalara çarptırmış, bir vizyonu bulunmayan, siyasetini sadece başkanlık zırhı arkasında kendini “tek adam” seçtirmek üzerine kurmuş bir siyasetçidir.
Ülkedeki fikirlerin hangisinin doğru hangisinin yanlış olduğuna karar verecek merci de o değildir.
Öyle bir merci de zaten yoktur.
Havuz medyası denilen, doğrudan iktidara bağlı medya, bugün eşi çok az görülmüş bir fütursuzlukla şiddetini arttırarak “hainler” listesi yayınlamaya, Erdoğan’ı “tek lider” kabul etmeyenlere tehditler savurmaya, işten atılacak, hapishaneye koyulacak gazeteciler ve akademisyenler listesini açıklamaya başlamıştır.
Nazi Almanyası’nda rastladığımız türden bir medyadır bu.
Yanlış ve doğru fikirleri, Erdoğan’ı merkeze aldığı bir ölçüyle belirlemeye ve herkese bu ölçüyü kabul ettirmeye uğraşmaktadır.
Böylesine sefil bir rolü haysiyetli ve yetenekli hiçbir gazeteci üstlenmeyeceği için havuz medyası da çok büyük ölçüde haysiyetini kaybetmiş yeteneksiz insanlardan oluşmaktadır.
Bunların kendilerine ait fikirleri yoktur.
Aynı konuda, Erdoğan tavır değiştirdiğinde bir gün önce yazdıklarının tam tersini yazmaktan asla gocunmazlar.
“Liderimiz ne söylüyorsa doğrudur” der, orada dururlar.
Oradan öteye gidecek bir güçleri bulunmaz.
Sadece küfür eden, doğru dürüst yazı yazmayı bile beceremeyen, yalan söylemekten, çarpıtmaktan hiç çekinmeyen, korkak bir insan grubu oldukları için inandırıcılıkları da bulunmaz.
Öfkelerinin asıl nedeni bu yetersizliklerinden kaynaklanır.
Akademisyenler, iç savaşı eleştiren ve bunun durmasını isteyen bir bildiri yayınladığında, bu bildirideki görüşlere karşı kendi görüşleriyle çıkamazlar, tartışamazlar.
Çoğu zaten daha önce bugün söylediklerinin tam tersini söyledikleri için, yalama olmuş vidalar gibi boşa dönerler.
Bir türlü istedikleri gibi toplumu sıkıştıramazlar.
Çıkarttıkları şey gazete değildir.
Kendileri de gazeteci değildir.
O yüzden toplumda bir karşılıkları yoktur.
Medyanın asıl görevi insanları konuşturmak ve o konuşulanları bütün topluma yansıtmak iken, bunların görevi toplumu susturmak, konuşulanları saklamak, iktidarın beceriksizliğini ortaya seren olayları gizlemektir.
Bütün bu çarpıtmaların, yalanların, tehditlerin tek amacı da toplumu, Erdoğan’ın bu ülkenin “lideri” olduğuna inandırarak, Erdoğan’a bir tür “kutsallık halesi” yaratmaktır.
“Kutsal” liderimiz Erdoğan söyleyecek, biz de “liderimizin” söylediğini aynen tekrarlayacağız.
Erdoğan’ı eleştirmek “devleti ve vatanı” eleştirmek olacak.
Çünkü “kutsal lider”, devlet, vatan, millet gibi kavramlarla “eşanlamlı” bir kavramdır.
Erdoğan bu toplumun lideri, önderi değildir.
Kutsal hiç değildir.
Doğruyu yanlışı birbirinden ayırt etmek, neyin doğru olduğunu belirlemek yetkisi yoktur.
Zaten kendi söyledikleri de birbirini tutmaz.
Bir yıl once Kürtlerle ilgili söyledikleriyle, bugün söyledikleri birbirinin tamamen zıddıdır.
Bence bugün dürüst gazetecilerin topluma ilk söylemesi gereken, Erdoğan’ın “bir süreliğine” cumhurbaşkanlığına seçilmiş pragmatist bir siyasetçiden başka bir şey olmadığıdır.
Gerçek budur.
Söylenmesi gereken de budur.
Havuz medyasını çıldırtan da bu gerçeğin söylenmesi, yaratmak istedikleri illuzyonun bir türlü toplum tarafından kabul görmemesidir.
17-25 Aralık dosyaları ortada dururken hiçbir AKP’linin bu toplumun dürüst insanlarının gözünde bir saygınlık kazanması mümkün olmayacaktır.
Sıradan bir siyasetçiden “kutsal bir lider” yaratabilmek için fikirleri bir yana bırakıp küfürlerle, tehditlerle, düpedüz şiddeti kışkırtan başlıklarıyla ülkeyi bir kan gölüne çeviren bu gazeteci kılığındaki görevlilere karşı, hakiki gazeteciler, gerçeklere dayanarak ciddi bir barikat oluşturmalıdır bence.
Söylenecek söz basittir.
Erdoğan cumhurbaşkanı seçilmiş sıradan bir siyasetçidir.
Ne kendisi, ne fikirleri kutsaldır.
Neyin doğru fikir, neyin yanlış fikir olduğunu belirleme yetkisi yoktur.
Kendine böyle bir rol biçmeye kalktığında da kendi üslubuyla eleştirilecektir.
Gerçek gazeteciler için basit bir iş bu.
Yağmur yağarken “yağmur yağıyor” demek gibi bir iş.
Siz yazıları gazete kâğıtlarına yağ lekesi gibi yayılan dalkavuk sürüsüyle, kendi çıkarları için gerçekleri saptıran “muhalif” görünümlü sahtekârlara aldırmayın.
Gerçek net ve açıktır:
Erdoğan sıradan bir siyasetçiden başka hiçbir şey değildir.
Olamayacaktır.
Hakiki gazeteciler de bunu yazacak, bu gerçeği ortaya çıkartan haberleri sayfalarına koyacaktır.
Bu kadar.
Bu yazı, Bağımsız Gazetecilik Platformu P24'te yayımlanmıştır.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.