29 Kasım 2014 tarihinde İmralı’da yapılan toplantıda Sayın Öcalan tarafından heyetimize verilen müzakere ve çözüm taslağı gündemde en çok takip edilen ve merak edilen yerini koruyor. Çünkü gerek ülkenin en temel sorunu olan Kürt Meselesiyle ilgili, gerekse de Türkiye’nin demokratikleşmesi ile çözüm kapısı aralanacak, kolektif hak ve özgürlükler sorunu ile ilgili kapsamlı bir teorik yoğunlaşma bu taslakta ele alınıyor. Heyet üyelerimiz tarafından kısmen de olsa çerçevesi paylaşılan bu taslağın pratikleşmesi durumunda Türkiye’deki kronikleşmiş pek çok sorun için çözümler yaratacağı tüm kamuoyu tarafından görülüyor. Aslında taslak, bir nevi iki yıldır devam eden çözüm süreci tartışmaları ve çalışmalarının adeta bir sonuç bildirgesi özelliğini taşıyor. Dolayısıyla iki yıldır yaşanan tüm iniş çıkışlara rağmen, çözüm sürecini destekleyen geniş toplumsal kesimler açısından da ortaya konan umudun korkulardan arındırılmış, bir aradalık sözleşmesinin haklı heyecanını barındırıyor.
Tabi taslak bazıları için bir takım hayal kırıklıklarını da beraberinde getirecek. Başından beri Türkler içinde “bölünme” korkusu yaratmaya çalışanlar ile Kürtler içinde ‘kandırılıyoruz’ paranoyası oluşturmaya çalışan çevreler taslağın tüm empati duygularını karşılayan, herkesin hassasiyetlerini gözeten çözüm gücü karşısında gerçekten yanıldıklarının farkına varacaklar. Her ne kadar bazı çevreler çözüm sürecini sekteye uğratmak için son çırpınışlarını sergileseler de yaklaşan büyük barış dalgası karşısında alabora olmaktan kurtulamayacaklar.
Dört bölümden oluşan taslağın ilk üç bölümü yöntem, sorunun tarihi ve felsefik boyutu. Geliştirilen güncel çözüm önerileri ile benzer dünya örneklerini geride bırakacak bir model olmaya şimdiden adaydır. İlk üç bölümle bağlantılı olarak ele alınan dördüncü bölümdeki eylem planı ise, hayata geçmesi durumunda uzun süre Ortadoğu’da ve dünyada Türkiye’yi en önemli gündem maddesi olarak halklar nezdinde olumlu tartışma zeminlerine taşıyacak. Özellikle son yıllarda iç ve dış politikada yapılan büyük yanlışların Ortadoğu’dan Avrupa’ya, Rusya’dan Amerika’ya, Türkiye’yi olumsuz kanaatlerle tartıştırdığını göz önüne getirmemiz durumu bile çözüm ve barış seçeneğinin önemini ortaya koymaya yetiyor. Kaldı ki demokratik çözümün ulusal ve bölgesel boyutu şimdiden en değme strateji sahibi olan ülkelerin bile dikkatini çekmiş, devrede olan pek çok emperyal politikalara olası alternatif planlar eklenme durumunu beraberinde getirmiştir. Süreci bozmak isteyen pek çok dış aktörün sinsi hamlelerini bu perspektif üzerinden okumak sanırım herkes açısından tabloyu berraklaştırmaya yeter.
Bu nedenlerle gerek iktidar partisinin gerekse demokratik bir gelecek özlemi içinde olan tüm muhalefet partilerinin de bazı konularda bir takım netleşmeler yaşaması gerekir. Çünkü elimizde bulunan taslak; devlet, iktidar ve demokrasi ayrımını net olarak sorgulamakta, devletçi, iktidarcı ve demokrasici çözümler konusunda halklarımız nezdinde herkesi bir yol ayrımına taşımaktadır. Deyim yerindeyse kutsal devlet, kutsal iktidar ve kutsal demokrasi konusunda herkesin gerçek yüzünü ortaya çıkaracak olan bir ayna tutmaktadır. Demokratik çözüm konusunda silahları bahane eden, ya da bilinçaltı silahla bastırma yönteminden bir türlü vazgeçmeyen pek çok çevrede demokratik siyaseti çözüm öncülüne alan bir politika ustasının bu hamlesi ile teşhir olmaktan kurtulamayacaktır.
Müzakere ve çözüm taslağında tüm sorunların yasal ve anayasal çözümlerle ele alınıyor olması militarize edilmiş bir toplumdan sivil bir topluma geçiş açısından büyük bir şans olarak görülmelidir. Çünkü devlet, 90 yıldır halkları ve hakları bastırma adına alabildiğine militerleşmiş, sivil özgürlük alanlarını adeta düşman olarak bellemiştir. Yasal güvenceli çözümle özgürlüklerin alabildiğine genişlemesi militer bir bakış açısının minimize edilmesi şansını doğuracaktır. Son günlerde tekrar ısıtılmaya başlanan ‘asker süreçten rahatsız’ tartışmalarını da bu bakış açısıyla daha net değerlendirmek mümkündür. Evrensel standartlara uygun çoğul, demokratik, eşit ve yasal güvenceli bir çözüm 90 yıldır halktan devlete doğru akan bir kum saatini de tersine çevirecektir. Demokratikleşmiş bir devletten, yasal güvenceli, çoğul kültürlü bir halka doğru özgürlüğün ve refahın billur kumlarını akıtma zamanı artık gelmiştir.
Taslağın kadın özgürlük sorunundan ekolojik talana, eşit vatandaşların güvenlik sorunundan ekonomik politikalara kadar geniş bir yelpazedeki sorunları ele alıyor olması da tüm halklarımız açısından büyük bir şans olarak değerlendirmelidir. Müzakere ile çözüm kültürüne yabancılaştırılmış bir halk olarak ilk deneyimde başarıyı yakalamaya odaklanmak son derece önemlidir. Hayatımızı bir yerlerden dokunmasını beklediğimiz sihirli değneklerle değil, acılar ve zorluklarla nasırlaşmış ellerimizle değiştirmenin tam zamanıdır. Yeni bir yıla yaşamın ve barışın yenilenmiş zihniyle başlamak bu ülkede yaşayan herkesin hakkı değil midir?
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.