DAĞLICA Taburu’na bağlı Yeşiltaş Karakolu’na yapılan saldırıyla birlikte PKK’nın Kandil dağlarında bulunan bir numaralı komutanı Murat Karayılan ile ilgili spekülasyonlar yeniden alevlendi. Radikal Gazetesi yazarı Avni Özgürel’le geçtiğimiz günlerde Kandil’de bir araya gelen Karayılan, Türk kamuoyuna yönelik ılımlı mesajlar verdi. Bol bol barıştan söz etti. Geçen yaz Silvan’da 13 askerin can verdiği çatışmanın kendi inisiyatifi dışında gerçekleştiğini iddia etti. Bunlar enine boyuna yazılıp çizildiği için burada tekrarlamama gerek yok. Dağlıca Taburu’na yapılan saldırıyla birlikte Özgürel’in çizdiği profil yerle bir oldu. “Kandil’e girip hepsinin işini bitirelim” çağrıları yeniden yükselmeye başladı.
Karayılan ile Nisan 2010 yılında bir araya geldiğimde ben de tıpkı Özgürel gibi Karayılan’ın PKK’nın ılımlı kanadını temsil ettiğini yazmıştım. Tokat-Reşadiye saldırısının Karayılan’ın inisiyatifi dışında gerçekleştiğini, barışı sabote etmek isteyen PKK ve derin devlet artı dış aktörlerin işi (İran) olma ihtimalinin yüksek olduğunu savunmuştum. Bu tezim elbette sadece Karayılan ile yaptığım uzun görüşmeme dayanmıyordu. Aynı görüşleri Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi’ne (IKBY) bağlı üst düzeydeki yetkililer de dillendirmişlerdi. Ayrıca Karayılan ile IKBY adına görüşmeler yaptığını iddia eden İngiliz askeri istihbaratından emekli bir isim de aynı şekilde, “Karayılan iş yapılabilir makul bir adam” diyerek ondan övgüyle söz etmişti. Emekli istihbaratçı zamanında IRA ile de müzakerelerde yer aldığını iddia etmişti. Peki gerçek nedir? Karayılan şeytan mı melek mi, yoksa Özgürel’in ihtimal veremediği şekilde “çok iyi bir aktör mü”? Bana kalırsa esas önem arz eden soru şu: “Karayılan hâlâ etkili bir aktör mü?” Bunun cevabı da Abdullah Öcalan’ın halen ne denli önemli bir aktör olduğuna bağlı. Zira Öcalan’a yakınlığıyla bilinen Karayılan tek başına, Öcalan’ın desteğinden bağımsız olarak silahları susturabilecek güce sahip görünmüyor. Oslo süreci de üç ayaklı yürütülüyordu. Bir yandan Öcalan, diğer yandan PKK’nın Avrupa kanadı ve Kandil üzerinden. Ancak son söz Öcalan’ın ve hâlâ öyle.
Ne var ki son bir yıldır Öcalan’ın sesi kısıldı. Bu suskunluğun sebebi hâlâ netleşmiş değil. Çeşitli teoriler var. Biri AK Parti’nin yeni güvenlik ağırlıklı, PKK’sız çözüme endeksli politikası çerçevesinde susturulduğu. Bir diğeri de kendi iradesi dışında hareket eden PKK’yı hizaya getirmek, aynı zamanda yokluğuyla varlığını ve ağırlığını hissettirmeye çalışan Öcalan’ın kendi kendine sustuğu yönünde. Ümit Fırat gibi bazı ılımlı Kürt aydınlarına göre buna rağmen Öcalan artık Kürtler arasında eski gücünü korumuyor. Eskiden saçı tıraş edildi diye ortalığı toza dumana katan kitleler Öcalan’ın tecridi konusunda aynı refleksleri göstermiyor. Eğer bu doğruysa bu durumun sorunun çözümünü daha da zorlaştıracağına inanıyorum. Çünkü hoşumuza gitse de gitmese de sorunun çözümü için bir muhatap lazım. Hele Suriye’deki krizle birlikte dış aktörlerin konuya müdahale etme alanları yeniden genişlemişken. Öcalan ile varılan ve Karayılan’ın da doğal olarak sahipleneceği herhangi bir anlaşma, barış karşıtı olan her kim ise onları açığa çıkaracaktır. Kanlı eylemlerine devam ederlerse de PKK ister istemez bölünecektir. 30 yıla yakın süredir kan ve acıyla iç içe yaşayan Kürtlerin kimin peşinden gidecekleri de aşikâr. Aynı şey Türkiye’de barışı arzu eden tüm vatandaşlar için geçerli.
Bu noktada Leyla Zana’nın Hürriyet Gazetesi’ne verdiği demeç daha da anlam kazanıyor. 1999 yılından beri hapis yatan Abdullah Öcalan’ın, İmralı haricinde değişen koşulları ve bunların kendi gücüne ne şekilde etkilediğini tüm megaloman tandanslarına rağmen anlayacak zekâda bir adam olduğunu tahmin ediyorum. Zana’nın ifade ettiği gibi Başbakan Tayyip Erdoğan kalıcı barışın başmimarı olabilir. Ne var ki karşısında da o barışın teminatı olabilecek güçte bir aktör lazım.
Düzeltme: 15.6.2012 tarihli köşemde belirttiğimin aksine Suriye Ulusal Konseyi Başkanı Abdulbasit Seyda ile mülakat yapan Jana Seyda arasında herhangi akrabalık ilişkisi yok. Mülakatı yayınlayan IMC kanalı, “Milliyetçi Kürt çevrelerine yakın” şeklindeki tanımlamama da itiraz etti. Bağımsız olduklarını vurguluyorlar. Uydu üzerinden yayınlanan kanalı sınıflandırabilecek kadar izlemediğim için bu tanımımdan dolayı özür diliyorum.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.