"MİT krizinin tetiklediği Fethullah Gülen hareketi-AK Parti gerginliği bir yönüyle hayra vesile olmuştur" demiştik en son yazımızda. Özellikle Gülen hareketi cephesinde şeffaflığa, özeleştiriye, hatta arınmaya kapıyı aralayabilir öngörüsünde bulunmuştuk. Dün Zaman Gazetesi'nde Ekrem Dumanlı'nın hareketin manifesto niteliğinde temel ilke ve prensiplerini sıralayan yazısı bu tahminimi doğrular gibiydi.
Harekete "cemaat" değil "camia" denmesinin daha uygun olacağını vurgulayan Dumanlı, Fethullah Gülen hareketi konusundaki birtakım suçlamalara cevap verirken aslında "camia"yı savunuyordu. Bu kendini anlatma çabalarının bir başka örneği de yine Zaman yazarı ve akademisyen Şahin Alpay'dan geldi. (Alpay, hareketin içinden değil ama yıllarca yakından izleyen bir isim.)
Radikal Gazetesi'ne konuşan Alpay önemli bir hatırlatmada bulundu. Gülen hareketinin her daim şiddeti dışladığının altını çizdi. Global ölçülerde faaliyet gösteren ve İslam dünyasında söz sahibi olan Gülen hareketinin radikalizmle arasına mesafe koyması, Batı dünyasında rahat hareket edebilmesini sağlayan temel nedenlerden biri.
Bu bence son derece mühim ve olumlu bir gelişme. Zira Ahmet Şık ve Nedim Şener'in tutuklandığı ve "Cemaate dokunan yanar" algısının tavan yaptığı günlerde hareketin önde gelen bazı kalemlerinin bu algıyı ciddiye almaları gerektiğini söylemiştim. Verdikleri tepki çoğunlukla kibir doluydu. "Biz kimseye kendimizi anlatmak zorunda değiliz" mealinde cümleler kurmuşlardı. Son süreçte anlaşıldı ki evet kendilerini daha iyi anlatmak zorundalar. Hele Batı medyasında daha yakından mercek altına alınırken ve geçmişe kıyasla daha eleştirisel olduğu göz önünde tutulursa. Harekete yakın bazı kalemler, ima yoluyla İsrail'e gönderme yaparak bunların bir "küresel komplo"nun ürünleri olduğunu savunsalar dahi bunun böyle olmadığını kendileri de biliyorlar.
Bu tartışmalar sürerken öteden beri getirdiğim bir eleştiri nedense göz ardı ediliyor. O da kadınların hareket içindeki konumları. Vitrini oluşturan "modern" kadınlardan değil Anadolu hinterlandında yaşayanlardan söz ediyorum. Evet o bölgelerin genel yapıları zaten muhafazakâr, dolayısıyla bütün kadınlar geriye itilmiş durumda.
Ve sanırım kadınların kendileri de bu durumdan rahatsız değiller. Ancak "camia" kadın-erkek eşitliği konusunda ön açıcı olabilir. Hele ellerinde okullar ve medya gibi kitleleri şekillendiren araçlar varken. Hareketin içindeki tanıdıklarıma, erkek olanlara hep sormuşumdur: "Sizin eşlerinizle ne zaman tanışacağız?" Tanışmak kısmet olmadı henüz.
Son yazımda Gülen hareketi ve hükümetin ayrı düştükleri iddia edildiği konulardan birinin de Kürt sorunu olduğunu belirtmiş ve bir çelişkiye dikkat çekmiştim. Bunun olası sebeplerini kendimce yorumlamıştım. Ancak bazı okurlarımdan "Yazdıkların tam olarak anlaşılmıyor" mealinde tepkiler aldım. Tekrar izah etmeyi deneyeceğim.
Yazıda şöyle demiştim: "Deniyor ki Gülenciler, AK Parti'nin son zamanlarda Kürt sorununa yönelik güvenlik ağırlıklı politikasına karşı çıkıyor. Reformların, özellikle kültür temelinde sürmesini istiyor. Hatta Fethullah Gülen geçtiğimiz günlerde Kürtçe dilinde eğitim için çağrıda bulundu. Ama beri yanda cemaate yakın olduğu iddia edilen emniyet ve yargıdaki unsurların KCK operasyonları tam gaz sürüyor. Bunun nedeni de gözlemleyebildiğim kadarıyla şu: Kürt sorunu PKK'sız çözülsün isteniyor. Çünkü Güneydoğu'da cemaatin faaliyetlerinin kendisine zemin kaybettirdiğini gören PKK, Gülen hareketini düşman ilan etti. Ve geçen sene Silopi'de cemaate yakın bir öğrenci yurduna saldırı düzenledi. Basına yansımasa da buna benzer başka olaylar da yaşandı. Hal böyleyken PKK ile masaya oturan AK Parti iktidarına karşı bir güven kaybı yaşandı. KCK operasyonlarıyla birlikte dayatılmak istenen PKK'sız bir çözüm."
Okurlar haklı olarak soruyorlar: "Gülenciler, KCK tutuklamalarının arkasındaki itici güç ise hükümetin reform yapmayıp PKK'ya karşı askeri operasyon düzenlemesinden neden şikayetçi?" Yine benim gözlemlediğim kadarıyla Gülenciler, PKK'ya karşı düzenlenen operasyonlara karşı değiller. Ama operasyonların yanında reformlar da yapılmaz ise bunun PKK'nın elini güçlendireceğine inanıyorlar. Eskiden olduğu gibi. Haklılar. Ama bölgenin sosyolojik bir gerçeği olan PKK'yı dışlayarak gerçek barış yakalanabilir mi? En azından yakın gelecekte hiç sanmıyorum. Ve barış bize şimdi lazım. Hemen!
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.