Başlığı “MİT” olan bir yazı yazdığım için kendi kendime ziyadesiyle hayret etmekteyim. Açılımı “Massachussetts Institute of Technology” değil de, “Millî İstihbarat Teşkilâtı” olan MİT üstüne yazı yazacak ne biliyorum ki ben? Ama şu son günlerin olayları bindirdi ve MİT’i yeniden ön plana çıkardı. Tabii “bilmek” apayrı bir şey de, bir TC yurttaşı olarak, elbette ki bu ikinci MİT üstüne söyleyebileceğim çok daha fazla şey var, bunun farkına vardım.
Gençliğimizde konuşurken MİT lafı geçerse, üstümüzden soğuk bir rüzgâr geçmiş gibi olurduk. Korkutucuydu. Örneğin polisi önemsemezdik. Kötüydü, şuydu buydu, ama MİT gibi değildi. MİT insana her şeyi yapabilirdi. Öldürürdü isterse; cesedini de yok ederdi; isterse nüfustaki kaydını da yok ederdi.Yani hiç yaşamamış, doğmamış olabilirdin.MİT her şeyi yapardı.
“Devlet! Devlet!” diye konuşup duruyoruz. “Şunu da yapmış! Bunu da yapmış!” Eskiden bunları “Devlet” yapmazdı. MİT yapardı.
Ne tuhaf, son zamanlarda MİT’in adını anmaz olmuştuk. Hiç yoktu ortalarda. Sonra ortaya çıkınca da, o bizim zihnimize yerleşmiş imgeye pek uymayan bir biçimde çıktı.
Ne olmuştu?
Bunu adı “İstihbarat Teşkilâtı”! Bu teşkilâtların bir “entelektüel” yanı, düzeyi, işlevi vb. vardır. Taraflıdır, şudur budur da, dünyada neyin ne olduğunu kavraması, değerlendirmesi, ona göre davranması gerekir. Bizim “Hür Dünya”da, örneğin, benzer teşkilâtların “birinci vazife”si Komünizm’le mücadele etmekti. Ama bu işi yapmak için de Komünizm’in ne olduğuna dair bir bilgi sahibi olması gerekirdi. Herhalde işin bu kısmını ciddiye alan “MİT mensupları” da vardı memlekette.
12 Mart öncesi, hatırlarım, bazı arkadaşları MİT aldırmış, sorgulamıştı. Bu arkadaşlar herhalde “MİT’e götürülme” ürpertileriyle gitmiş, ama kıllarına dokunulmaksızın, şaşkın bir halde dönmüşlerdi. Entelektüel bir sohbet halinde sorular sorulmuş; “Sizin hücrede kimler var” türünden sorular değil. “Emek/ Sermaye çelişkisi mi belirleyici bugün dünyada, Gelişmişlik/ Azgelişmişlik mi” türünden sorular... Arkadaşlar şaşkındı.
Buna benzer hikâyeleri zaman zaman işitirdik, MİT hakkında. Örneğin bir tarihte (doksanlarda) bazı Kürt siyaset adamlarının davet edildiği birtakım toplantılar yapılmıştı, Vamık Volkan’la. Sonra konuştuğum bazı Kürt dostlar burada bulunan MİT mensuplarıyla doğru düzgün konuşmalar yaptıklarını, onların “Sorun şudur, şöyledir” diye anlattıklarını ötekilerin ilgiyle dinleyip kaydettiğini anlatmışlardı.
Yani, uzun lafın kısası, MİT’in böyle bir entelektüel yanı vardı. Ama yalnız bu yanı yoktu tabii. Bir de, o hepimizin tüylerini ürperten, pratik, eylemci yanı vardı.
Kemal Tahir’in Büyük Mal’ında, bir taşra mütegallibesi, Ermeni malıyla zengin olmuş ağa anlatılır. Bir münasebetle MİT gelir oralara. Herkesin önünde korkudan ne yapacağını bilemediği bu yerel “güçlü”nün MİT’ten nasıl korktuğunu anlatır Kemal Tahir. Bu bizim düzende, Devlet karşısında, “yerel güçlü” filan olunamayacağını anlatmaktır derdi. Çok da haklıdır. Dünyanın birtakım yerlerinde “egemen sınıf” adını hak eden sınıflar bizde öyle egemen filan olamamıştır. Düzen, kapitalizmi geliştirmek için vardır, ama kapitalisti de adam yerine komaz.
Yani, bu ülkede nihai güç gelir devlette, “Devlet” deyince de onun “MİT” denen organında toplanırdı. Böyle olunca da, MİT, siyasî gücün en üst mertebesiydi. Çok- partili sisteme geçildiği zamanda da, MİT herhangi bir siyasî partinin güdümüne giremezdi. Başındaki kişi de, kadrolarının büyük çoğunluğu da asker olan MİT’i bir iki derece sivilleştirmek için, Menderes, sivilden gelen (ama zaten muhtemelen örgütün içinden gelen) birini MİT Başkanı yaptı. 27 Mayıs öncesinde MİT, hükümete ve Başbakan’a, bir darbeye doğru gidildiği haberini vermedi.
MİT hakkında yazı yazdığım için hayrete düştüğümü söyleyerek başlamıştım ama laf bitmedi, demek bir değil iki yazı (en az) yazmak durumundayım.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.