Kürt meselesi can yakan, can alan, demokrasi iklimini karartan, yürek ve zihinleri öfkeye bulayan bir sorun.
Sorunun milliyetçi bir pistte hareket ettiği, bu milliyetçiliği Kürt siyasi hareketinin taşıdığı ortada. Kürt siyasi hareketi ise yıllar içinde yasal, silahlı, kentsel örgütlenmeleriyle, Türk siyasal sistemini sıkıştıran şiddet hamleleriyle tatsız da olsa, çıplak bir gerçek haline geldi.
Bu hususlarda ayrıntılar dışında tartışma yoktur.
Mesele bu dalganın gerisinde ne bulunduğu tartışmasında.
Kimileri biteviye terör, iç zaafiyet, dış destek üçlüsüne işaret ederler.
Oysa son 25 yıl tanıktır:
Onlar bunu yaptıkça Kürt meselesi de, Kürt milliyetçiliği de, şiddet de azar.
Oysa görünen köy kılavuz istemez:
Bu milliyetçi dalganın gerisinde sadece şiddet meselesi bulunmaz. Bahçeli gibilerin sık vurguladığının tersine Kürt sorunu terörden ibaret değildir. Kürt meselesi Kürt siyasi hareketinden, bu hareketin Kürt alanı kontrol etme, Kürtlere vasi olmak talebinden de ibaret değildir. Bu dalga önemli ölçüde ana dilde eğitim, Kürtlerin kendilerini bir ölçüde yönetme arzusu gibi ciddi toplumsal ve siyasal talepleri de barındırmaktadır.
Bunlar beğensek de beğenmesek de bir tür 'uluslaşma' sürecine işaret ederler.
Ama bundan da ötesi var.
Ortadoğu coğrafyasında dört ayrı ülkeye dağılmış olan Kürtler, yeni siyasi dinamikler etrafında bu bölgede kendilerine yer arıyor, yeni ve etkili bir güç olma yolunda ilerliyorlar.
Pek çok gözlemcinin yaptığı ana tespit, 21. yüzyılın Ortadoğu açısından 1. Dünya Savaşı'nda belirlenen sınırların değişmesine tanık olacağı ve bu çerçevede Kürtlerin siyasi arayışlarıyla öne çıkacağı şeklinde.
Hafife almanın, görmezden gelmenin anlamı yok...
Irak Kürtleri yarı bağımsız bir haldeler, Türkiye'deki Kürt isyanı ortada, Suriye'de Esat rejiminin inişe geçmesiyle Türkiye'nin güney sınırında bir Kürt enerjisinin açığa çıktığı biliniyor, en nihayet son dönem suskun olsalar da, İran Kürtleri ve örgütlenmeleri var.
Velhasıl Türkiye'nin karşı karşıya bulunduğu ya da baş etmek durumda kaldığı sorunun çapı bu…
İşte bu yüzden artık Türkiye'de Bahçeli gibiler dışında hiç kimse, askerler bile iç ve dış düşmanların güdümündeki bir eşkıya hareketinden, sıradan bir terör hareketinden söz edemiyor.
Ve bu yüzden barış, çözüm fikri ve politikaları asayiş mantığı karşısında galebe çalıyor.
2013 Ocak ayında MİT'in İmralı temaslarının hükümet tarafından açıklanmasıyla bu çetrefil 'sorun'a, bu sorunu 'nasıl aşarız' sorusuna ilişkin yeni arayış bu çerçevede oluştu.
Bu arayış şu dört ayak üzerine oturuyor:
1. Bu sorunun siyasi tedbirlerle ortadan kalkması mümkün değildir, kaldı ki sorun Türkiye'nin çapı ve sınırlarını aşmaktadır.
2. Bu durumda yapılması gereken tek şey Kürtlerin, Kürt siyasi hareketinin kendisini ve taleplerini ifade etme tarzının değişmesini sağlamaktır.
3. Bu tarz değişikliği Türkiye sınırları içinde doğacak farklı Kürt coğrafyalarına örnek ve model olabilecek demokratik yeni bir uzlaşma yapısını üretebilir.
4. Bu değişim Kürtlerin bu fikre yaklaşmaları kadar (ki yaklaştılar) devletin buna imkân vermesiyle, Kürtlerin mevcut taleplerini (örneğin yerel yönetimlerin güçlendirilmesini, ana dilde eğitim meselesini) bir miktar kuşatacak şekilde yasal, hatta anayasal yapısını buna göre değiştirmesiyle mümkündür.
Yeni bir siyasi alanın inşası,
Kürt meselesinin, en azından Türkiye'de şiddet safhasından, siyaset aşamasına geçmesi, bölünmenin engellenmesi...
Siyaset fikrine yabancı ve alerjik Bahçeli gibilerin anlamadığı budur.
Bahçeli siyaseten ve fikren bu işe soyunanlardan, el atanlardan davacı olacakmış diyorlar.
Asıl, millet Bahçeli gibilerden davacıdır ve davacı olacaktır.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.