Başbakan Ahmet Davutoğlu’ nun Pakistan’a yaptığı ziyaret çerçevesinde İslamabad’dayız.
Büyülü coğrafyasından, kadim kültüründen çok, uzun yıllardır iç karışıklıklar, terör saldırıları, yönetim krizleriyle gündeme gelen kentte, güvenlik ağırlıklı politikaların yoğunluğu ve çatışmaların izini hemen her köşe başında görmek mümkün.
Özellikle Peşaver’de Taliban’ın bir okula düzenlediği terör saldırısında 132’si çocuk 141 kişinin yaşamını yitirmesinden sonra, önlemler daha da görünür bir hal almış.
Terörün ve çatışmaların bir ülkeyi ne hale getirebileceğini görmek için çatışmacı politikaları destekleyen her kesimin bu coğrafyayı ziyaret etmesinde fayda var.
Günlük yaşamın nasıl dönüştüğünü, ülkelerin önceliklerinin nasıl değiştiğini görmeden anlayabilmek çok da mümkün değil.
Sürecin kazanımları
Terör saldırılarıyla dünya gündemine giren Pakistan’a giderken, akıllarda çözüm sürecinin kazanımları var.
Şehit cenazelerinin, genç ölümlerin yasını tutmak zorunda kalmayan insanların rasyonel bakış açılarını geliştirebilmeleri, tabu gibi görünen onca engelin aşılabilmesi.
Akıllardaki kritik soru ise bundan sonra sürecin nasıl gelişeceği.
Barışın nasıl bir daha bozulmamak üzere hakim kılınacağı.
Silahlara tümüyle nasıl veda edileceği.
Başlıklar bunlar olunca elbette HDP’nin Kandil ziyaretinden sonra geçtiğimiz pazar günü yaptığı açıklamada iletilen mesajlar.
Silahlara veda mesajı bekleyen hükümete ve kamuoyuna, somut adım atılmadıkça ve iç güvenlik paketi geri çekilmedikçe bunun mümkün olmayacağı, boşuna beklenti yaratılmaması gerektiği mesajları.
10 madde tartışması
Ve dün sabah Kandil’in doğrudan yaptığı, tonu ve içeriği, süreç ve beklentilerle örtüşmeyen sert açıklama.
Sürecin son derece kritik ve bitme noktasında olduğu, örgüt için büyük önem taşıyan 15 Şubat tarihinde somut adım atmak yerine, “Kandil’den ve İmralı’dan açıklama yapılmasını bekleyen hükümetin tutarsız ve müzakereye gelmeyen yaklaşımlarının örgütü sorgulama ve yeni kararlar alma aşamasına getirdiği” mesajı.
Tehditkâr ifadeleri de barındıran açıklamayı iki başlığa oturtmak yanlış olmaz:
- 15 Şubat’a kadar müzakerelerin başlaması gerekirken neden başlatılmadı?
- Somut adım atılmamasına rağmen neden kamuoyunda silahsızlanma açıklaması beklentisi yaratılıyor?
HDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş’ın dün yaptığı açıklama da dikkat çekiciydi:
“HDP’nin elinde Öcalan’ın çağrısı varmış, bunu kamuoyuyla paylaşmıyormuş demelerinin hiçbir anlamı yok. Öcalan’ın çağrısı bu 10 maddeye dair. ‘Buyursunlar kendileri paylaşsınlar. Çok istiyorlarsa bu 10 maddede uzlaşma sağlayalım, hemen martta da gereğini yapalım’ diyor Öcalan. Bunu niye konuşmuyorlar? Çok sürpriz maddeler değil.”
Hükümetin tutumu
Hükümet çevreleri ise Kandil’den ve HDP’den gelen bu mesajlara rağmen silahsızlanma açıklamasına yönelik umutlarını tüketmiş değil.
“Bir metin hazırlandı ve bu metin hâlâ duruyor, mevta değil. Hâlâ açıklanma ihtimali var.”
Kulislere yansıyan bilgiler, Abdullah Öcalan tarafından hazırlanan ve 4 Şubat’taki İmralı ziyaretinde HDP heyetiyle de paylaşılan, “silahlı mücadele döneminin bittiği, silahsızlanma konusunda kongrenin toplanması gerektiği” mesajının akıbeti konusunda hâlâ ihtiyatlı bir bekleyişin olduğu yönünde.
Ancak dikkat çekilen, altı çizilen noktalar da var.
HDP’nin tavrı
Öcalan tarafından hazırlanan, tıpkı tarihi 2013 Nevruz’unda yapılan açıklamada olduğu gibi devlet yetkililerinin de gözden geçirdiği, bir yandan Nevruz mesajı ruhunu koruyan, diğer yandan sürecin yol haritasına ilişkin ipuçları da veren açıklama konusunda HDP’lilerin neden sessiz kaldığı bu noktaların başında geliyor.
Aynı HDP heyetinin, Kandil’e gidip, bütünüyle olumsuz mesajlar içeren bir açıklamayı döner dönmez kamuoyuyla paylaşmasının da altı çiziliyor.
4 Şubat’ta İmralı’da yapılan görüşme ve sonrasında hükümet yetkilileriyle yapılan görüşmede iç güvenlik paketi konusunda şerh düşülmemesine rağmen, neden şimdi paketin öncelikli konu haline getirildiği de Ankara’da konuşulan bir başka başlık. Demirtaş’ın sözünü ettiği 10 madde.
10 maddelik bir listenin söz konusu olmadığı da ifade ediliyor.
‘Neyi izleyecek’ sorusu
Hükümet çevrelerinde, “eş zamanlılık” isteyen Kandil’in, eylem planının işlemeye başlamasıyla geri çekilme ve silahsızlanma açıklamasının aynı anda yapılmasını istemesi de “gerçekçi” bulunmuyor.
Oluşturulması istenen İzleme Kurulu’nun, çekilme ve silahsızlanma başlamamışsa, “neyi izleyeceği” sorusu yöneltiliyor.
Kandil, her ne kadar hükümeti seçime kadar zaman kazanmaya çalışmakla suçlasa da hükümette de Kandil’in seçime kadar oyalama taktikleri uyguladığı görüşü hâkim.
Silahsızlanma deklarasyonunun açıklanması halinde puan kazanacak HDP’nin barajı aşma olasılığının yükselecek olmasına rağmen Kandil’in buna yanaşmaması, barajın aşılıp aşılmamasını da önemsemediği şeklinde yorumlanıyor.
Gelinen noktada, hükümetin genel tutumunda fazla değişiklik olmadığı söylenebilir.
Hükümetin önceliği hâlâ “kamu güvenliği” ve seçime huzurla gidilmesi.
Sert önlemler alınacak
Her ne kadar örgütten 6-7 Ekim ve Cizre olayları gibi olayların tekrarlanmaması için tutum alındığı açıklamaları gelse de aksi bir durumda son derece sert önlemler alınması yönünde bir kararlılık söz konusu.
İç güvenlik paketi konusunda sokağa yapılan çağrıların yanıt bulması halinde de hükümetin aynı kararlılığı göstereceğini söylemek yanlış olmaz.
Hükümet, bir yandan bu dengelerde süreci yönetirken, diğer yandan dağdakilerin silah bırakması, dönüşleri, bu dönüşlerin Habur benzeri görüntülere yol açmaması gibi konularda bütün planlamaları yapmış durumda.
Kandil’in bilinen tutumu ise sürüyor.
Ancak hükümetin tutumu da net:
Bu süreçte gri alan olamaz.
Ya silah bırakılır ya da bırakılmaz.
Müzakere, silah bırakmadan olmaz.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.