Dün HDP Milletvekili Mithat Sancar ve DTK Eşbaşkanı Emine Ayna’nın neredeyse hastanelik edilmeleri, Mardin Belediyesi Eşbaşkanı Ahmet Türk’ün tutuklanmak istenmesi ve son olarak da HDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş’a suikast girişimi, olayların biraz dışına çıkıp bölgede diğer olan bitenleri de dikkat alarak değerlendirmeyi gerektiriyor. Özellikle sıkıyönetim ilan edip bölgede terör estiren devlet güçlerinin arkalarında bıraktıkları izleri dikkate alarak bu değerlendirmeyi yapmak gerekiyor: ‘Devlet geldi!’, ‘Ne mutlu Türküm diyene’, ‘TC Her yerde’, ‘Devletin var ihanet etme’, ‘Türksen övün, değilsen itaat et’, ‘Jöhtem burada’ ibareleri ve ‘Esadullah Timi’ imzası bunlardan bazıları. Bu yazıları yazanlarla ilgili inceleme başlatılması bile devletin meşruiyetine gölge düştüğünü açıkça ortaya koyuyor. Anlayacağınız devlet bile niyetini bu kadar açığa vurulmasından rahatsız olmuş durumda.
Haksızlık mı ediyorum?
Sanmıyorum. Çünkü bugüne dek bu yazılarla ilgili herhangi bir AKP yetkilisinden doğru dürüst bir açıklama gelmedi. Örneğin her konuda mutlaka söyleyeceği bir şeyi olan Cumhurbaşkanı Erdoğan, hemen her gün TV’lerin karşısına çıktığı halde bu konuda herhangi bir söz etti mi? Örneğin ‘Biz yaratılanı yaradandan dolayı severiz, onun için bizim açımızdan Türk olmuş, Kürt olmuş farketmez, duvarlara böyle yazılar yazılması vesayetçi devletin, eski Türkiye’nin asimilasyoncu uygulamalarıdır, biz bunu asla kabul etmeyiz’ gibilerinden bir şeyler söyledi mi? Ya da geçmişte hatalar ve bölgeler arasında ayrım yapılmıştır. “Geçmişte yapılan hataları yok saymak büyük devletlere yakışmaz” gibilerinden bir cümle?
Sık sık tekrarlıyorum Türkiye devletini yöneten siyasetçi ve bürokratlar Kürt sorununu nasıl çözeceklerini bilmiyorlar, bilmediklerinden dolayı da en çok bildikleri yöntemi uyguluyorlar: O da şiddet! Başka bir şey değil. Bir ara bu sorunu Türk usulü çözebiliriz, diye düşünmüş olan AKP, iktidardan düşeceğini anlayınca yeniden eski devlet anlayışına dönmüş ve yine eskiden dağlara yazdığı ‘Ne mutlu Türkiye’ sloganlarını bugün Kürdistan’ın delik deşik edilmiş yıkık dökük evlerinin duvarlarına yazıyor.
Oysa Kürt sorunu denilen bir sorun varsa bu sorun eski devlet anlayışının neden olduğu ve Erdoğan’ın da ara sıra altını çizdiği ‘hatalar’dan kaynaklanıyor. Erdoğan’ın Diyarbakır’da bir konuşmasında ‘geçmişte hatalar ve bölgeler arasında ayrım yapılmıştır’ derken sözünü ettiği de budur. O zaman neden sormayalım ‘Sayın Cumhurbaşkanı, bu ülkedeki dindar Müslümanlara da aynı devlet bazı ‘hatalar’ yapmamış mıydı ve sizin iktidarınızın sebebi de bu değil miydi?’. O zaman aynı devletin Kürtlere yönelik dün yaptığı asimilasyoncu politikalara bugün yeniden neden döndünüz? Eski, vesayetçi devleti neden sahipleniyorsunuz?
Bu soruları yalnızca hatırlatmak için yazdım. Erdoğan’ın yalnızca devletle değil devletin Ergenekon uzantılarıyla da aynı dili konuşur hale geldiğini biliyorum. Bu duvar yazılarının özgürlükçü siyasetçilere Kürtlerin haklarını konuşmaktan vazgeçin ihtarları olduğunu da biliyorum.
Ama bildiğim bir başka şey daha var.
O da böyle bir devletin meşruiyetinin olmadığı, olmayacağı. Bu devletin, dün Müslümanlara, Kürtlere ve solculara yaptıkları meşru değildi, bugün Kürtlere yeniden yapmaya çalıştığı da meşru değildir.
En azından bu toplumun önemli bir çoğunluğunun gözünde, gözünde değilse de gönlünde...
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.