• BIST 9549.89
  • Altın 3005.805
  • Dolar 34.5348
  • Euro 36.0249
  • İstanbul 8 °C
  • Diyarbakır 17 °C
  • Ankara 15 °C
  • İzmir 19 °C
  • Berlin 3 °C

Medyanın “omerta”sı

Ahmet Altan-

Eylül sonlarında bir gün Güneydoğu’nun ıssız mezralarından birinden Taraf’a bir telefon gelmişti.

On iki yaşlarında bir kız çocuğu, annesine “bana makarna yapsana” dedikten sonra evin önünde oynamaya çıkmıştı.

Evin karşı tepesinde yerleşmiş olan askerî birlikten atılan bir havan topuyla küçük kız paramparça olmuştu.

Ne yapacağını bilemeyen ailesi bize haber veriyordu.

Bölgedeki arkadaşlarımızdan birini olay yerine göndermiş ve bu korkunç olayı manşetten haber yapmıştık.

Bir gazetenin “ilk görevinin” sesi duyulamayan insanların sesini duyurmak, sahipsiz insanların derdine sahip çıkmak olduğuna inanan bir gazetenin yapması gereken de buydu.

Ertesi gün “Türk” medyasında tek satır yer almadı bu olayla ilgili.

İkinci gün gene manşetten haberi sürdürdük.

“Türk” medyasından gene ses çıkmadı.

On iki yaşındaki bir çocuk bir havan mermisiyle parça parça ediliyor ama çocuk Kürt, vuran da Türk askeri olduğu için Türk medyası olayı tamamen görmezden geliyordu.

Üstelik çocuğun ölümü karşısında mafyanın sessizlik kuralı “omerta”ya uyanlar, değişik görüşten gazetelerdi.

Bugün birbirine düşman gözüken gazetelerin ve gazetecilerin hepsi o gün sessizliklerini koruyordu.

Sessizlerdi.

Tek satır haber koymuyorlardı.

Sanki bir çocuk öldürülmemişti.

Havan topuyla paramparça edilmemişti.

Öfkeden deliye dönmüştüm.

Bir mezrada yoksul bir Kürt çocuğunu öldürdükleri yetmiyormuş gibi bir de çocuğu ve ailesini sessizliğe gömmeye uğraşıyorlardı.

Gazetecilik kurallarına falan boşverip üçüncü gün haberi yeniden manşetten verdik.

Zavallı Ceylan’ın annesi, “çocuğumun etlerini toplayıp eteklerime doldurdum” diyordu.

Ancak üçüncü günkü haberden sonra Türk medyasının “omertasını” kırabildik, işin peşini bırakmayacağımızı anladıklarından haberi vermeye mecbur kalmışlardı.

Bu korkunç olay, medyanın yapısını da olduğu gibi gösteriyordu.

Öldüren devletse, öldürülen de yoksulsa, Kürtse, sahipsizse, “devletin yanına geçip, sessizlikleriyle suçun ortağı oluyorlardı.

Bu, gazetecilik açısından işlenebilecek suçların en büyüklerinden biriydi.

Bugün de bu aşağılık “omerta”larını sürdürüyorlar.

Güneydoğu’da korkunç trajediler yaşanıyor, bebekler, çocuklar, hamile kadınlar, yaşlı dedeler sokaklarda vuruluyor, cenazeleri evlerin mahzenlerinde defnedilmeyi bekliyor, sokağa çıkanı vurduklarından insanlar cenazelerini bile kaldıramıyorlar.

Neler olduğunu ancak “sosyal medyadan”, internet sitelerinden, twitterdan, facebook’tan öğrenebiliyorsunuz.

“Büyük gazeteler” ve televizyonlar bu haberleri ya hiç vermiyorlar ya da bir iki paragrafla geçiştiriyorlar.

Haberi verdiklerinde de bu insanların kimler tarafından vurlduğunu belirtmemeye özel itina gösteriyorlar.

Devlet güçleri, kuşattıkları mahallelerde, ilçelerde bir kıyım yapıyor, “silahlı, silahsız” ayrımına hiç aldırmadan insanları vuruyor.

Evinde otururken öldürülen adamın, ensesinden vurulan beş aylık bebeğin silahla ne işi olacak zaten?

Bu haberleri vermeyerek, saklayarak, küçülterek, faillerini belirsizleştirerek, işlenecek yeni cinayetlerin yolunu açıyor medya.

Öldürülen insanlara sahip çıksalar, öldürülenlerin kim olduklarını, nasıl öldürüldüklerini anlatsalar, kimin öldürdüğünü söyleseler, her gördüğüne ateş açan “keskin nişancılar” böyle fütursuzca adam vuramaz.

Çekinirler.

Medyanın temel işlevi de zaten yapılan hataları, işlenen suçları ortaya çıkararak bunların tekrarını önlemek, suçluların cezalandırmasını sağlamaktır.

Medya bu görevini yapmadığı için insanlar böylesine rahat öldürülüyor bu ülkede.

Devlet görevlileri insanları öldürmek konusunda kendilerini özgür hissediyorlar.

İktidarın değişmesi hiç fark etmiyor, cinayetler kesintisiz sürüyor.

Medya da suç ortaklığından vazgeçmiyor.

Hatta orada da kalmıyor bazıları, “öldürenleri” haklı göstermek için utanmazca çabalıyor.

Öldürülenler Kürt nasıl olsa, öldürülenler yoksul, öldürülenler sahipsiz, ensesinden vurulan bebeği bir de siz sessizliğinizle vurup öldürebilirsiniz.

Bu cinayetleri haklı göstermek için bin dereden su getirebilirsiniz.

Daha önce de birkaç defa yazmıştım, bu ülkede kötülüğe ve suça açılan kapının “menteşeleri” bu ülkenin medyasıdır.

O menteşeler öyle işlemese, o kapılar kötülüğe bu kadar rahatça açılmaz.

Suçlar bu kadar rahatça işlenmez.

Ceylan öldürüleli altı yıldan fazla oldu, suçlular hiç bulunmadı.

Ondan sonra öldürülen çocukların sayısını kimse bilmiyor.

Çocuklar öldürülüyor, medya susuyor.

“Omerta” sürüyor.

Bu sefil düzene karşı çıkmak isteyen, çocukların ölümüne engel olmak isteyen herkes, “medyanın” bu cinayetlerdeki “sessiz” suç ortaklığını ortaya çıkarıp, “menteşelerin” işlevini ortaya koymalıdır bence.

Her cinayette, o cinayeti haberleştirmeyen gazeteleri “sosyal medyada” afişe edin.

Bunu yaptığınızda bu cinayet düzeni apaçık ortaya çıkacaktır.

Medyayı düzeltmeden bu ülkedeki rezilliği önleyemezsiniz.

Menteşeleri sökün önce.

Kötülüğe açılan kapı kendiliğinden kapanacaktır.

Bu yazı, Bağımsız Gazetecilik Platformu P24'te yayımlanmıştır.

  • Yorumlar 1
  • Facebook Yorumları 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
    ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Yazarın Diğer Yazıları
    ÖNE ÇIKANLAR
    Tüm Hakları Saklıdır © 2009 İlke Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
    Tel : 0532 261 34 89