Manzaraya bakın:
Bir zamanlar Kürt adını bile telaffuz etmekten kaçınan, “Onlar dağ Türküdür” gibi inkarcı bir dille rejim bekçiliği yapanlar, bugün Selahattin Demirtaş'ı destekliyor. CHP mesela. Kendisi de yarışın içinde olduğundan açıktan desteklemek artık ayıp kaçacağından mahcup ve örtülü bir destek bu.
Doğan Grubu açıktan omuz veriyor ama. Milyonlarca dolarlık yalılarda oturan patronların, yine milyonlarca dolarlık yalılarda oturan genel yayın yönetmenlerinin yönettiği muhalif gazetelerinde, neredeyse “Erdoğan'ın Sarayı” olmasa ekonominin level atlayacağı yazılıp duruyor aylardır. Köşe yazılarından haberlere dek, içinde Saray'ın olmadığı bir gazete nüshası basılmıyor neredeyse.
Ardından Kemalist ulusalcılarla Cihangir entelleri katılıyor koroya. PKK Güneydoğu'da silah zoruyla oy toplarken, Batı'da Demirtaş bir özgürlük havarisine dönüşüyor. Bu hormonlu sempati, “Seni Başkan seçtirtmeyeceğiz” lafından sonra tüm AK Parti karşıtlarına, tüm Erdoğan düşmanlarına dalga dalga yayılıyor mesela.
Sonra, Erdoğan'ın Başbakanlığı döneminde hükümeti Kürtler'e karşı fazla tavizkar bulan, müsamahakarlık eşiği KCK operasyonlarıyla da tescillenen paralel yapı alıyor sırayı: HDP'li Belediye Başkanı'yla yapılan gizli görüşme basına yansıyor önce; ardından cemaatin yayın organı Zaman'da, seçim bildirgesinde Diyanet'i, zorunlu din derslerini kaldırmaktan, soykırımı tanımaktan, eşcinsel açılımından ve vicdani ret hakkından sözeden HDP'yi Asr-ı Saadet döneminde bir arada yaşama projesi olarak bilinen Medine Vesikası ifadesiyle anan bir yazı çıkıyor. Yazının müellifi de ilginç; İslamcı olarak tanınan Ali Bulaç…
Doğan medyasından paralellere, Cihangir solcularından ulusalcılara dek bütün bu benzemezleri, hiç birinin de inanmadığı bir isimde; Selahattin Demirtaş'ta birleştiren de, AK Parti ve Erdoğan düşmanlığı…
Oysa mesele bir arada yaşayabilmekse, en azından bir arada yaşamak istemeyenlerin bunu içinde tutmak zorunda kalmasını sağlayacak bir toplumsal atmosfer oluşturmaksa; katı laikçi, azınlık, Kürt ve dindar düşmanı denebilecek CHP'yi çarşaflılarla poz vermeye, Ermeni bir aday göstermeye mecbur eden siyasi ortamı sağlayanın AK Parti olduğunu bilmek ilzam ediyor.
Mesele ötekinin taleplerine kulak vermekse, bundan birkaç yıl öncesine dek kurdukları her partinin serencamı kapatılmak olan, üyeleri “bölücülük” suçlamasıyla ya tutuklanan ya da sürekli tutuklanma tehlikesi içinde yaşayan Kürt siyasal hareketinin, bugün en az diğer partiler kadar özgür bir ortamda seçime gidebilmesinin altyapısının da AK Parti'nin kimlik politikalarıyla kurulduğunu hatırlamak lazım geliyor.
Yani, aslında Selahattin Demirtaş, Erdoğan'a “Seni Başkan seçtirtmeyeceğiz” diye üç kere bağırabiliyorsa; bunu üç kere AK Parti'nin, aslında tam olarak Erdoğan'ın sağladığı birarada yaşama pratiği ve siyasetin normalleşmesini sağlayan girişimleri nedeniyle yapabiliyor.
Keza Gülen cemaatinin tedbiri elden bırakıp, doyma oranını çoktan aşmış bir özgüvenle hükümeti yıkma-yerine yenisini kurma işine girişmesinin kaynağı da AK Parti'nin, dindarları “olağan şüpheli” psikolojisinden çıkarmayı sağlayacak, yeni eşitleyici söylem ve yasaları inşa etmesi nedeniyledir.
Elbette, bunlar lütuf değil, AK Parti için bir görevdi ve yerine getirdi; öyle ki siyaset mühendisleri ittifakının; söylemlerini kurup, bu kurulum üstünden AK Parti ve Erdoğan'ı alaşağı etme planları yapmasına vesile olacak kadar “özgür” bir zemin temin etti.
Neyin üzerinde yükseldiklerini kendileri görmüyor ya da göstermemek için çabalıyor olabilirler, ama seçmen görüyor. Ben eminim.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.