Medeniyetler beşiği deniliyor- eşyanın doğası: sanıyorum hep o yüzden sallanıyor. Kimler geçti buralardan, Nuh’un selefi Utnapiştim’in tufanı burada oldu, peygamberler burada doğdu, en kanlı diktatörler de.
Ninova, Şam, Bağdat... Masallara ilham vermiş, medeniyet tarihçelerinde yer almış diyarlar bugün harabe.
Ama tabii, tarih (ya da çanak çömlek) ve kültür (ya da AVM) hikâye.
Bu toprakların 19. yüzyıldan itibaren en büyük şansızlığı kara elmas, nam-ı diğer petrol; Birinci Dünya Savaşı’nın uzatmalarının oynanması bu yüzden.
Yeni dünya düzeni
Bu bahtsız topraklar, hem pek mücevherli olduğu için savaş ve yağmaya davetiye çıkarıyor; ekselanslar, hanımlar, beyler, kafalarına göre haritalar çizip Ortadoğu’yu pasta gibi dilimliyor. Hem de coğrafyası ve kukla oynatıcıları gereği birbirinden berbat lider figürleri hortlatıyor; megalomani, doyumsuzluk, mezhepçilik, tahammülsüzlük fıtratlarında var.
Tek adamların topraklarda, dilediğini dinsiz diye öldür, dilediğini taşla, heykel indir: al sana özgürlük. Hem elhamdülillah, şeriat gelince hırsızların eli kesilecek, kadınlar evden çıkamayacak, fena mı? Welcome to the Middle ages. (Hep Ortaçağlara meftundum da).
Ne güzel işte, insan doğasının en sınırsızca yaşandığı, Hobbes felsefesinin harfiyen uygulandığı, ağaçsız orman kanunlarının geçerli olduğu yeni bir dünya düzeni kapımızda. Müzmin nikbinler Sayın Arınç ve Davutoğlu buradan da bir tebessüm çıkartırlar artık.
Küçümseyecek ülke kalmadı
Sıfır sorun bu olsa gerek. Sevinebiliriz. Savaş zamanında aşk başkadır.
Ustalık dönemi bu olsa gerek. Rahatlayabiliriz.
Artık didişecek bir topluluk, küfredecek bir muhalefet, küçümseyecek bir ülke kalmadı.
Sürpriz yumurtalar da cabası. Önümüzdeki günlerde nur topu gibi yeni müttefikler göreceğiz. Amerika, ezeli düşmanı İran’la kol kola girip Bağdat’ı koruyacak.
Kim bilir, belki eski kankalar Erdoğan ve Esad bile barışacak. Ne güzel aile tatillerine giderlerdi, şu fani hayatta küsülür mü zaten? Ne de olsa kelleci kardeşlere güven olmaz, konsolosluğumuzu basmalarından anladık.
Hazır konuya gelmişken, belki devlet büyüklerimiz beni aydınlatabilir.
Diplomasinin içine doğmuş bir insan olarak kafam çok karıştı da. Stratejik derinliklerde yüzmediğim için soruyorum:
* Bölgede THY dahil pek çok kurum ve birim Musul’u terk etmişken, konsolosluk nasıl boşaltılmadı?
* “Biliyorduk ama konsolosun inisiyatifine bıraktık” diye bir şey diplomasi 101’in kurallarına aykırı değil mi? Her şeye karışıp buna karışmamak oldu mu şimdi?
* Sayın Arınç “IŞİD’in hedefi Türkiye değil” beyanatını neye dayandırıyor? Hedef Cibuti konsolosluğu değildi de, o yüzden soruyorum.
* Geçen hafta bayrak edebiyatı yapanlar işbu konsolosluğun bayrağı inince neden suspus? (Bu arada bayrağımızı indirmediler diye böbürlenip IŞİD’cilere ilham verdikleri için Yeni Şafak’ı alkışlıyoruz).
* CHP milletvekillerinin ortaya koyduğu fotoğraflardan gördüğümüz üzere, kimi militanlar hastanelerimizde ağırlanmış. Acaba bu arkadaşlar minnetlerini bu rehin meselesine el atarak gösterebilir mi?
* Geçtiğimiz günlerde Obama’yı hedef tahtası haline getiren “1 Amerikan askeri karşılığında 5 terörist” takasından da gördük, düşmana taviz vermek netameli bir konudur. 20 Mart 2014’te 1 asker ve polisimizi öldüren IŞİD’cilerin karşılığında mı 8 aylık bebeleri, kadınları alacağız? Yoksa $ 5 milyon karşılığında şoförlerimizi mi kurtaracağız?
* Oyuncak dolu kamyonlar gördük. Görmemizi sağlayan memurlar da günlerini gördü. Acaba bu Mickey Mouse’larla, Donald Duck’larla hangi şehirler düştü? IŞİD’le petrol alışverişi de mevzu bahismiş, ma(a)şallah. Son soru. 1 minüt alacak, söz. Transit ülke Pakistanlaştığımıza göre, bizi kim kurtaracak, İsrail mi?
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.