• BIST 9464.09
  • Altın 2952.122
  • Dolar 34.4839
  • Euro 36.1941
  • İstanbul 15 °C
  • Diyarbakır 14 °C
  • Ankara 13 °C
  • İzmir 20 °C
  • Berlin 3 °C

Masaya buyurun lütfen!

Orhan Miroğlu

Eğer Derya Sazak’ın TRT-1’de sunduğu “Politik Açılım” programına konuk olan Sayın Kılıçdaroğlu’nu dinlemeseydim, bu köşede bugün başka bir yazı yer alacaktı.

Programı baştan sona kadar izledim ve ortaya bu yazı çıktı.

2009’da başlayan açılım sürecine muhalefet eden CHP, neden üç yıl sonra toplumun karşısına yepyeni bir anlayışla çıkıyor
sorusu önemli bir sorudur.

Kılıçdaroğlu’nun bu bağlamda “Politik açılım”da yaptığı açıklamalar, sorulara verdiği cevaplar tatmin ediciydi.

Yıllardır iki farklı ulusal psikolojinin toplumsal barış ortamını ve her iki halkın insani ilişkilerini nasıl etkilediği yazılıp çiziliyor. Sanırım artık bu arafta yaşama hâllerini birbirimize hatırlatacak durumda değiliz. Siyasi partilerimiz çözüme odaklanmasa, yarın her şey için çok geç olabilir. Kılıçdaroğlu sözünü ettiğim programda bu gerçeği göstermeye ve paylaşmaya çalıştı.

CHP liderliğini, toplumsal barış ve uzlaşma için kaybetmeye hazır bir Kılıçdaroğlu var karşımızda.

Kürt meselesi Kılıçdaroğlu’nun ortaya koyduğu yeni siyaset anlayışıyla, CHP için bir iç politika malzemesi olmaktan çıkıyor, ulusal bir mesele haline geliyor.

Kemalist paradigmaları kökten değişime uğratacak bir hamle bu, kıymeti ve önemi önümüzdeki yıllarda daha iyi görülecek diye düşünüyorum.

Açılımdan sonra İslami kesim ve AK Parti ne kadar değiştiyse, Kılıçdaroğlu’nun bu atılımı da bence Kemalist çevrelerin ve CHP’lilerin Kürt sorunundaki geleneksel algılarını o oranda değiştirmeye aday bir girişimdir.

Lozan’dan beri hep öyleydi zaten, ama Kürt meselesi özellikle son otuz yılın en önemli iç ve dış politika malzemesi oldu. Bu malzemeyi herkes kendi siyasi çıkarları ve iktidarı için kullandı. Körfez savaşlarından bu yana gelişen yeni Ortadoğu jeopolitiği, Kürt sorununda yepyeni siyasi koşullar, ve çözüm için imkânlar yarattı. Ne yazık ki Türkiye bu imkânları kullanmak yerine, meseleyi çatışma sürecinin risklerine ve yaşattığı acılara rağmen, kabul edilebilir sınırlarda tutmayı tercih etti..

Şimdi böyle bir sınırın olmadığını herkes görüyor.

Bütün sınırlar aşıldı. Toplumsal barışı koruyan zırhlar birer birer delindi ve geldik bugüne.

Gerekçesi ne olursa olsun, çözüme karşı bir siyasi pozisyonu korumaya çalışmak, hiçbir siyasi partiye kazandırmaz.

Çözümsüzlük politikalarını, artık sadece, Türkiye’nin büyümesine, gücünün ve potansiyelinin artmasına karşı olanlar isteyebilir. Türkiye’nin kendi Kürt sorununu çözmesi hâlinde, ortaya çıkacak güçlü dinamiğin ve toplumsal enerjinin gücünden korkan ve endişeye kapılanlar dün olduğu gibi bugün de çözümsüzlükten yana olabilir, bu çevreler önümüze suni gündemler koyabilir vs.

Ama milliyeti, dinî inancı, ideolojisi ne olursa olsun hiçbir Türkiyeli çözüme karşı olamaz, çözümsüzlüğü besleyen politikaları destekleyemez.

İster Kemalist, ister İslamcı, ister Ülkücü, ister Türk milliyetçisi olun. Eğer bu aidiyetlerden birini ve birkaçını benimsemiş olmanızın gerekçesi Türkiye sevdası ve Türkiye yurtseverliğiyse, Kürt halkına barış elini uzatmanız gerekir. Türkiye’yi sevmek, Türkiye’nin geleceğinin ve bekasının peşinde olmak Kürtlerle savaşmaktan değil, barışmaktan geçiyor.

Barış başkalarının hayatına duyulan sevgiyse eğer, bu sevginin her geçen gün toplumun içinde paylaşılan bir değer hâline geldiğini görüyoruz.

Bugün her zamankinden daha yakınız barışa. Çünkü tecrübelerimiz, ortak acılarımız, bize barıştan başka çare olmadığını gösterdi.

Eğer birlikte yaşama iradesi, Kürtler ve Türkler arasında güçlü bir irade olarak bugünlere kadar korunmamış olsaydı, “Kürt milliyetçiliği” de Türk milliyetçiliği de bu kadar zayıf olabilir miydi?

Sonra, Kürtler, Türklerle beraber yaşamaktan mutlu olmayacaklar da, mutluluğu nerelerde, hangi coğrafyalarda arayacaklar?

“Türkiye’nin birliğini korumak adına” masaya oturmayız diyen Türk milliyetçilerinin yeni bir muhasebe yapmasının zamanı geldi.

Türk milliyetçileri Kürtlere hak verilirse, bölünürüz diye korkuyor ve korkutuyorlar.

Oysa herkes biliyor ki, son iki yüzyılın en mağdur halklarından sayılan Kürtler, eğer bağımsızlığın peşinde olsaydılar, bugün Kürt meselesi özü ve talep edilen haklar itibariyle bir demokrasi sorunu olarak değil, karşımıza bir bağımsızlık ve toprak talebi olarak çıkacaktı.

Aslında bunca isyana, acıya ve yasa rağmen, birlikte yaşama ve geleceği birlikte tahayyül etme hâlâ ortak bir değer olarak yaşıyorsa, inanın bunu bir mucize gibi görüp, bu mucizeyi gözbebeğimiz gibi korumanın yolunda, yani barış yolunda yürümeyi bir insanlık görevi, bir yurtseverlik görevi olarak benimsemeliyiz.

Sayın Kılıçdaroğlu’nu dinledikten sonra aklıma gelenler bunlar oldu.

Çünkü o, “neden şimdi” sorusuna verdiği cevaplarla demek istiyordu ki, Türkiye bu sorunu çözmeden tarih içindeki ilerleyişine devam edemez.

Duygusal ve siyasi kopuşun geldiği tehlikeli aşamaya dikkat çekti CHP lideri ve bazı anekdotları paylaştı.

“Mihriban”ın şairi müteveffa Abdurrahim Karakoç’un cenaze törenine katılmış Kılıçdaroğlu. Bir MHP’li yurttaşımız yanına yaklaşmış ve kendisini kutlamış. Kutlarken de MHP’ye oy verdiğini ve vermeye de devam edeceğini ifade etmiş.

Kürt sorunu çözülse veya biraz daha zamana yayılsa da CHP’liler, BDP’liler, AK Partililer ve MHP’liler kuşku yok ki, kendi partilerine oy vermeye devam edecekler.

Ama bu partilerin liderleri, yöneticileri de şunu anlamalılar ki, “Kürt sorununu çözün” talebi, siyasi bir tercih olmanın ötesinde, bu partilerin tabanında, “ulusal” bir tercih, bir “toplumsal mutabakat meselesi” haline geliyor.

Bu tercihe gözünü kapatarak siyaset yapılamaz artık.

Türkiye’nin bu aşamaya gelmesi en büyük kazanımdır. Kazanımı bir siyasi proje hâline getirmek ve sonuçlandırmak bu Meclis’in ve siyasi partilerin görevidir.

Toplum bütün siyasi partileri, diyalog ve müzakere için masaya oturmaya davet ediyor.

Gerekçeleri bir yana bırakın, masaya buyurun lütfen!

  • Yorumlar 0
  • Facebook Yorumları 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
    ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
ÖNE ÇIKANLAR
Tüm Hakları Saklıdır © 2009 İlke Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 0532 261 34 89