• BIST 9886.11
  • Altın 2954.659
  • Dolar 34.7445
  • Euro 36.5021
  • İstanbul 10 °C
  • Diyarbakır 5 °C
  • Ankara 4 °C
  • İzmir 10 °C
  • Berlin 5 °C

Marx’ın öncülü bir Arap materyalist (1)

Bayram Bozyel

Avrupa’da aydınlanma çağıyla eşzamanda, Kuzey Afrika’nın Müslüman toplumunda başka bir aydınlanmanın kıvılcımları çakıyordu. Böyle bir aydınlanmanın ilk tohumlarını ortaya çıkartanlardan biri de 14. yüzyılın ortalarından 15 yüzyılın başına kadar Kuzey Afrika’da yaşayan İbni Haldun’dur (1332-1406).

İbni Haldun, Mukaddime (Kaynak Yayınları) adlı eserinde daha o zamanlarda tarih ve sosyoloji biliminin temel taşları niteliğinde ilerici görüşler ortaya koydu. Bu yönüyle İbni Haldun Arapların Montesquieu’su olarak kabul edilir. Birçok yorumcuya göre İbni Haldun tarih filozofu ve çağdaş sosyolojinin önderi sıfatını hak etmektedir. Ayrıca İbni Haldun coğrafik ve ekonomik determinist anlayışıyla Karl Marx ve Montesquie’unun öncülü sayılır.

Doğu toplumlarındaki çağdaşları tarih yazımını kuşaktan kuşağa aktarılan söylencelerle süsleyip, tarihi gelişmeleri mistik bir dille aktarırken, İbni Haldun tarihi yaklaşımını çok erken bir dönemde diyalektik ve maddeci bir temele oturtuyordu. Her ne kadar o güçlü dini inançları olan bir insan olsa da.

İbni Haldun’a göre toplumlar doğar, gelişir, olgunlaşır ardından durma ve gerileme safhalarından sonra yıkılırlardı.

 “Tarih bilimi ile uğraşanları yanıltan şey, ulusların hal ve durumlarının değişmekte olduklarını unutmaktır. Değişme, tanrının bütün varlıkları için koyduğu bir yasadır…Toplumlar da insanlar gibi doğar, gelişir ve ölürler. Hüner ve sanayinin gelişmesi toplumsal gelişmenin başında gelir. Hüner ve sanayinin gelişmesi, insanı düşünsel bilgilerle uğraşmaya yöneltir. Değer emekle belirlenir (abç B.B), pazarda satılan buğdayda, iş ve emeğin değeri açıkça görünmez ama buğdayın değeri, onu elde etmek için harcanan iş ve emeğin değeridir. Toplumsal olayların temeli ekonomiktir.” S.29

İbni Haldun’un bu yaklaşımı Marx’ın artı değer ve fiyat kavramlarıyla ne çok örtüşmektedir, değil mi?

İbni Haldun’un geliştirdiği kavramlar içinde toplum (toplumsal yaşam), ümran (uygarlık) ve asabiyet (dayanışma) önemli yer alır. Asabiyet toplum ya da topluluk üyelerini bağlar, örneğin kabilelerdeki kan bağı, yakınlık-akrabalık ilişkiler, dayanışmayı sağlayan etkenler anlamında kullanılır. S.31

İbni Haldun evren ve toplumdaki değişim ve dönüşüm ilkesinin altını çizer.

İnsanlığın toplumsal yaşamını bir zorunluluk olarak gören İbni Haldun; “Ancak, insanın besinini elde etmeye tek başına gücü yetmez…” der. “Bir ölçüde sağlayacağını düşünsek bile-ki, olsa olsa bir günlük geçimine yetecek tahıl elde edebilir- birçok iş ve işlemden sonra gerçekleşebilir bu da. Tahılı öğütüp un durumuna getirmesi, unu hamur yapması, hamuru pişirip ekmek yapması gerekir…

“Bu üç işten her biri için de kap kacak, araç gereç gerekli olur o insana ve söz konusu işler için, birtakım zanaatlar olmadan sonuca ulaşamaz. Demirci gerekli olur, marangoz gerekli olur, çömlekçi gerekli olur…. Bunların her biri birçok araç gereç, birçok zanaat ve ustalık ister. Bütün bunların tümüne ya da bir bölümüne yalnızca bir insanın gücünün yetebileceği düşünülemez. Öyleyse insanın kendi türünden kişilerin güçlerini birleştirmeleri gerekir...”

“Öyleyse toplumsal yaşam, insan türü için kaçınılmaz bir zorunluluktur. Toplumsal yaşam olmasaydı, varlıkları olmayacaktı insanların.” S.122

İbni Haldun’un, insanların göçebelikten tarıma ve yerleşik hayata geçişlerine ilişkin anlatımı şaşırtıcı derecede açık, sistematik ve anlaşılırdır.

“İnsanların bir arada yaşamaları, geçim olanaklarını elde etmekte yardımlaşma amacına yöneliktir. İlk aşamada insanların dayanışması ancak yaşamlarını korumaya ve geçimlerine yetecek ölçüdedir. Bundan fazlası değildir. Ancak daha sonra zorunlu geçimleri için gerektiğinden fazla üretip zenginleştiklerinde, bu durum onları yerleşik hayata, yerleşim merkezleri kurmaya iter. Bu durum onların daha çok dayanışmasına ve üretmesine yol açar. Sonra refah durumları ve uygarlıkları artar. Daha mutlu ve gösterişli yaşam gelir ardından. Hayatın bütün alanlarında, konut, mimari, giyim ve beslenmede seviye artar. S.253

Bunlardan bazıları geçim ve yaşamlarını sanayi ile sağlar. Kimileri ticaret yolunu seçmiştir… S. 254

Toplumların yerleşik hayata geçişinin ortaya çıkardığı kaçınılmaz başka gelişmeler var. Toplum kendi içinde ekonomik ve sosyal ilişkiler bakımından farklılaşır ve bu farklılaşmadan toplumsal sınıflar ortaya çıkar. Ardından devlet denilen bir yapı şekillenmeye başlar. Devlet ile toplumun, toplum üyelerinin ilişkilerini bir düzene bağlayan hukuk denen olgu gereksinir.

İbni Haldun’a göre devlet başlı başına bir ezicilikle egemen olma, ezicilikte hüküm yürütmedir.

Devletin ortaya çıkışı ve baskıcı bir yapıya bürünmesi çağlar boyu benzer bir rotayı izlemiştir.

İbni Haldun bildik bu gelişmeyi şöyle anlatır.

“Yakınlar birliğine dayanan kimse, başa geçmekte bir basamağa ulaştığı zaman, daha üst basamağa ulaşmak ister. Ulaştığı zaman da bırakmaz artık. Çünkü öyle bir noktaya ulaşmak hoşa giden bir şeydir. Bunu da, kendisini uyulur duruma getiren yakınlık bağıyla, yakınlarıyla sağlar. Demek ki, devlet egemenliği, yakınlar birliği ve yakınlık bağıyla (asabiyet) ulaşma amacı güdülen son basamaktır. S. 299

“Devlet yakınlık bağıyla kurulur. Bunlardan biri, ötekilerin hepsinden güçlü olur, hepsine baskın gelir ve hepsini egemenliği altına alır. Tümünü kendi gücü etrafında toplayana kadar… topladı mı, bütünlük sağlanmış, devlet kurulmuş olur…

“Başkan olan kimse de, baskı gücünü ortaya koyarak, halkı kendisine boyun eğdirme ve halka “hükmetme” işini, başkalarının kendisiyle paylaşmasına kalkmalarını önler. Başkan olduğu zamanda “tanrılaşma” huyu belirir insanda. (abç BB) S. 365

İbni Haldun’un din konusundaki yaklaşımı da çağdaşlarınkinden temelden farklıdır. Ona göre toplumsal yaşam için peygamberlik kurumu ve din zorunlu değildir. “Varlık ve insanlığın yaşamı, öyle tanrıdan din getiren biri olmaksızın da oluşup gelişebilir. Düzenleyici hakem, egemen, kendinde bulduğu güçle ya da yakınlarının yardımıyla, insanlar üzerinde gücünü gösterip egemenlik kurabilir… Düşünün; kitaplılar (ehli kitap) ve peygamberlere uyanlar, kitapları olmayan ateşe tapanlardan daha azdır… Kitapları, peygamberleri olmadığı halde, onların da yönetimleri uygarlıkları vardır.” S.39

Devam edecek…

  • Yorumlar 0
  • Facebook Yorumları 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
    ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
ÖNE ÇIKANLAR
Tüm Hakları Saklıdır © 2009 İlke Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 0532 261 34 89