ERBİL- Bir kentten ayrılmak, bir kum saatini tersine çevirmek gibi... Ayrıldığınız kentin izleri, sevinçleri, heyecanı ve orada tanıştığınız yüzler, kum tanecikleri gibi sessizce aşağıya doğru akar... Daha yolun ortasındayken, o kente dair her şey, hafızanızın ekranından silinir ve bilincin loş bir noktasında birikir... Gideceğiniz kentteki hayat, orada sizi bekleyen işler, kaygılar ve bildiğiniz insanlar aynı ekrana yerleşiverir.
Erbil’den ayrılmak, benim için böyle bir şeydi... Bindiğim uçak, burnunu gökyüzüne dikerken, bu kentte ruhumun, gözümün ve elimin değdiği her şey uçuşmaya başladı. Gideceğim kentte beni bekleyen meseleler ağırlık kazandıkça, Erbil’de bırakmış olduğum kısa geçmişim, içimdeki loş bir özlem köşesine yığıldı, kaldı...
Bir istisna hariç... Bir genç kız vardı ki gözleri, bakışları ve berrak yüzü, asılı kaldı zihnimde, kaybolmadı... Hani Candy Crush oyununda sökemediğiniz jöleli kutucuklar gibi...
Adına X diyeceğim o Kürt kızının...
X ile Erbil’de tanıştım. Önce adını duymuştum X’in. Birkaç gün evvel bir dost sohbetinden konuşuldu. O gün iş yerinde çalışırken bayılmış, hastaneye kaldırmışlar... Bu bayılmalar sık sık oluyormuş, yine fiziki hiçbir neden bulunamamış. X’i iyi tanıyan bir arkadaşı, nedenin psikolojik olduğunu söylüyordu. X’i tanıyan yardımsever insanlar, onu vatanı olan Türkiye’ye kaçak yollardan sokmuş. X hastanede tedavi görmüş ancak faydası olmamış, geri kampa dönmüş...
Ertesi gün X’le çok kısa da olsa tanışma ve konuşma şansım oldu... Güzeller güzeli bir genç kız... Güler yüzlü, yumuşak sesli, yumuşak üsluplu ve sakin...
Şırnaklıymış X. Daha bir yaşındayken köyleri yakılmış... O günden sonra kendisini ‘Irak topraklarında’ bulmuş, yani şimdi Irak Kürdistanı denen bölgede...
X’le konuşunca ve öyküsünü dinleyince insan garip bir suçluluk hissine kapılıyor. Kendi hayatımda şikâyet ettiğim şeyler ve onun hayatındaki meseleler arasında ister istemez bir kıyaslama yaptım. Benimki ayakta kalma mücadelesi onunki ise hayatta kalma mücadelesiydi.
Şimdi Erbil’e yarım saat uzaklıktaki bir kampta, Mahmur’da kalıyor X... Yaklaşık 12 bin Türkiye Kürd’ü bu kampta yaşıyor... Riskli sınır köylerinde yaşadıkları için çoğunluğu 1994 yılında göç eden insanlar bunlar. Yerden yere, kamptan kampa savrulmuşlar. Diyor ki X; “Gittiğimiz yeri cennete çeviriyoruz, ağaçlandırıyoruz, sonra hop, oradan da ayrılıyoruz, bu defa başka bir yere... Yıllardır Mahmur durağındayız...”
Mahmur Kampı kuru bir çölün ortasında kurulmuş. Yıllarca orada çadırlarda yaşamışlar, olmayan sudan, sonra kampa gelen kirli sudan, sıcaktan, akrep sokmalarından ölen çocuklar olmuş... Şimdi ise kampta kerpiçten evler yapılmış, ağaçlandırılmış, çölü cennete çevirmişler.
Geçtiğimiz yıl bir üniversiteye yazılmış X... Şimdi hem okula gidiyor hem çalışıyor... “Babama yük olmak istemiyorum” diyor. Derinden gelen kısık bir sesle, “Yaşlandı babam ve çok çöktü” diye tamamlıyor cümlesini.
Babasının ‘part-time gerilla’ olduğunu öğrenince küçük bir şok geçiriyorum... Hiç bilmediğim bir konsept. Öyle bir baba ki yılın üç dört ayını dağlarda geçiriyormuş. Dağlara gitmediği zamanlarda ise Erbil’deki inşaatlarda çalışıp, ailesinin geçimini sağlıyormuş.
Açıkçası irkildim bu durumdan. Çocuk yapan, ailesiyle birarada yaşayan bir baba, mevsimlik bir işçi gibi dağlara çıkıyor. Her çıktığında dönmeme durumu var. Bir yıl değil, iki yıl değil, her daim babalarının ölüm haberini bekleyen çocukların hâlini düşünün.
X doğduğunda babası hapisteymiş. Baba hapisten çıkınca ailesini ardında bırakıp, gerillaya katılmış. Faili meçhullerle kanlanan topraklarda kalmak ona daha riskli gelmiş, dağlara sığınmış...
X’in erkek kardeşlerinden biri, daha bir yıl önce gerillaya katılmış. “Bize hiç haber vermedi, babamın bile haberi yoktu” diyor X... Bir ablası ve abisi Şırnak’ta kalmış. Oradaki erkek kardeş babasını suçluyormuş hep, “hayatımızı mahvetti, ailemizi parçaladı” diyormuş...
Bugün 20 yaşında X... Dokuz yaşında gelmiş Mahmur’a... Şahit olduğu, yaşadığı acıların yanı sıra ailesinin acı hatıralarını da beraberinde getirmiş. Kendisine anlatılana göre, yaşadıkları köy evi, Türk askerleri tarafından yıkılmış ve yakılmış. Annesi, yengesi ve amcası yanan evin içine atılmak istenmiş ama onları yine bir Türk subayı kurtarmış.
Daha fazla konuşamadım X’le... Daha doğrusu o konuşmak istedi ama bende onu dinleme gücü kalmamıştı... Benim dinlemeye tahammül edemediğim şeyler ise X’in içinden geçtiği bir hayattan başka bir şey değil...
Sanırım yeryüzündeki hiçbir varlık, böyle bir cehennemi hayat olarak yaşamayı hak etmiyor. Bu durumdan kim sorumlu, kim suçlu, ne kadar suçlu, tartışmakla bitiremezsiniz. Ancak Barış Süreci’nin Kürt kızı X ve onun gibi başka X’ler için ne kadar önemli olduğunun farkındasınız, değil mi...
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.