Türkiye’de Yaşayan Diller Enstitüsü’ne Mardin Artuklu Üniversitesi’nin rektörü “Türkiye’de Her Şeye Rağmen Yaşayan Diller Enstitüsü” diyormuş.
Adamcağızın başını belaya sokmayayım, şahsen duymadım, belki de demiyordur.
Ama Serdar Bedii Omay’ın bölgede çok sevilen bir kişi olduğu belli.
“Hem Türk hem Müslüman, ama doğru dürüst bir adam” diyor herkes.
Üniversitede haftasonu yapılan “Anayasa: Tecdid ve İstikbal - Demokratik bir Anayasanın Çerçevesini Çizmek” sempozyumuna hem destek vermiş hem de üniversitenin tüm olanaklarını seferber etmiş.
Açılış konuşmasını yapmak için kürsüye geldiğinde, ben rahat koltuğumda uyku pozisyonuna geçtim. Bir rektörün yapacağı konuşma ne olabilir ki? Uzun, boş, diplomatik bir gevezelik olur.
Ama Serdar Bedii Bey’i hesaba katmamışım. Daha ilk cümlesinde uyanıverdim. Kendisini izleyen konuşmacılar kadar keskin ve tarafgir bir açılış konuşması yaptı.
İlk panelde konuşan Osman Baydemir, “Dicle Üniversitesi’nin olanaklarını hiçbir şey için kullanamıyoruz, Artuklu Üniversitesi’ne teşekkür ederiz” dedi.
Ben de ederim.
Rektör Omay, Yaşayan Diller Enstitüsü’nün hikâyesini ta 2009’da şöyle açıklamıştı: “Kasım 2008 tarihinden beri hazırlıklarını yürüttüğümüz Kürt Dili ve Edebiyatı Bölümü’nün açılmasıyla ilgili taleplerimiz YÖK tarafından karşılanmadı. Enstitü taleplerimiz de farklı bir isim ve içerikle onaydan geçti.”
“Bu kararla şöyle bir manzara ortaya çıkmaktadır; Kürt Dili ve Edebiyatı Bölümü ya da Anabilim Dalı adı altında lisans programı açılmasına ilişkin talebimize olumlu karşılık verilmemiştir. Buna gerekçe olarak da öğretim üyelerinin bulunmaması gösterilmiştir. ‘Mardin Artuklu Üniversitesi Kürdoloji Enstitüsü’ talebimiz, ‘Türkiye'de Yaşayan Diller Enstitüsü’ adıyla değiştirilmiş, bu enstitüde Arapça, Farsça ve Süryanicenin yanı sıra Kürtçe üzerinde de akademik çalışmalar yapılabileceği belirtilmiştir.”
“Bir bilim olarak kuruluşu 1787 yılına kadar giden ve halen dünyadaki 30 kadar üniversitede enstitü, bölüm, merkez, kürsü gibi birimler bünyesinde ele alınmakta olan Kürdoloji’nin, ülkemizde de aynı isimle anılmamış olmasının bilimsellik açısından izahı zordur. Kürdoloji yerine ‘yaşayan dil’ ifadesinin kullanılması, diğer yandan ülkemizin ayrılmaz unsuru olan Kürt vatandaşlarımızı da rencide edecektir.”
Ara sıra Kürt vatandaşlarımızı rencide eden tek tük başka şeyler de oluyor!
Az önce Taraf gazetesini okudum.
Özgür Gündem gazetesi bir aylığına kapatılmış.
Birkaç ay önce de gazetenin hemen hemen bütün çalışanları gözaltına alınmıştı.
Ahmet Altan, hükümete hitaben şöyle demiş:
“Sen, ‘devletin yeni Kürt planı’ dediğinde sadece şiddetten söz ettin mi? Evet.
Senin ‘yeni’ planında Kürtlerin en doğal haklarının kabulüyle ilgili tek satır var mı? Yok.”
Alper Görmüş ise şöyle yazmış:
“Yeni Kürt planının en kritik noktası kuşkusuz bundan böyle Kandil’in ve Öcalan’ın muhatap alınmayacağına dair karardır.”
Mardin’den dönüş uçağında yanımda İstanbul’da çalışan Diyarbakırlı bir mühendis oturuyordu. Elinde Ali Şeriati’nin bir kitabı, dindar bir Müslüman. Üç seçimdir AK Parti’ye oy vermiş, PKK’yle filan hiç alakası yok.
“Kandil ve Öcalan’la görüşmeyeceklermiş! BDP’nin de binlerce yönetici ve üyesi hâlâ hapiste. Ee, kiminle görüşecekler?”
“Üç şans tanıdım bunlara,” dedi, “barış getirirler diye. Artık yok. Bir daha vermem.”
Düşündüm de; yahu madem niyetin yok, niye açılım maçılım diye milleti gaza getiriyorsun?
Ne güzel savaşıyorduk işte. Şimdi de güzel güzel savaşıyoruz.
Ne gerek vardı ortalığı bulandırmaya?
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.