Fransa’da 23 Nisan günü yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde merkez sol eğilimli bağımsız aday Emmanuel Macron oyların yüzde 24’ünü alarak yüzde 21.3 oy alan aşırı sağcı/popülist aday Marine LePen’in önünde ikinci tura kaldı. 2002’deki benzer durumda, merkez sağın adayı Jacques Chirac, ikinci turda baba LePen’e karşı yüzde 82 oyla Cumhurbaşkanı seçilmişti. Macron’un ise, ilk turun ardından yapılan kamuoyu yoklamalarına göre, 7 Mayıs’taki ikinci turda, bazı AB karşıtlarının da Marine LePen’e oy vereceği öngörülerek, yüzde 65’in biraz altında bir oyla Cumhurbaşkanı seçilmesi bekleniyor.
Fransa, mevcut yarı-başkanlık sistemini, 1958’de geçilen Beşinci Cumhuriyet’le getirmiş. Cumhurbaşkanı adayları, 2008’deki değişiklikle üst üste iki kez seçilebilmek kısıtıyla beşer yıllık dönemler için seçiliyor. Yaş sınırı 2011’de 18’e indirilmiş. Aday olabilmek için milletvekilleri, senatörler, alt ve üst bölge vekilleri, Korsika ve deniz ötesi meclislerle birlikte 36 bin belediye meclisi üyesinin oluşturduğu toplam 47 bin kişilik seçilmişler topluluğu arasından üç hafta içinde en az 500 imza toplamak gerekiyor.
Söz konusu 500 imzanın en az 30 seçim bölgesine yayılmış olması ve tek bir bölgeden 50 imzayı geçmemesi de zorunlu. Bu sistem aday sayısını kısıtlı tutmayı hedeflemiş, mantıken aday sayısının en fazla 80 civarında olabilmesi öngörülmüş. 2017 seçiminde ilk tura girebilmek için Anayasa Mahkemesi’nce 500 imza desteği onanan aday sayısı 11 olmuş. 1958’den bu yana hiçbir aday ilk turda oyların yarısından fazlasını alarak ilk turda seçilememiş.
Macron, hukuk devleti özelliğini haiz Batı Avrupa demokrasilerinin popülizme karşı içinden çıkardığı yanıtlardan biri. Bir yandan İspanya’daki Ciudadanos ve Podemos ile İtalya’daki Cinque Stelle’nin olduğu gibi kurulu düzenin gelenekselci partilerine dışarıdan verilen bir tepki. Bir yandan da kemer sıkmacı merkez sağa Almanya’da Sosyal Demokrat Schulz’un yarattığı türden bir meydan okuma.
Macron’un bir başka meydan okuması da gerçek anlamda “parti-siz” bir Cumhurbaşkanı adayı olması. Sadece 2006-09 arasında Sosyalist Parti kartı taşıyan 1977 doğumlu Macron, 2012-14 yılları arasında Cumhurbaşkanlığı’nda ekonomiyle ilgili danışman, ardından 2014-16 arasında ise yine temelde ekonomik konulardan sorumlu bakandı.
Önerdiği bir bakıma “acı reçete” içerikli ekonomik reformlar sosyalist Valls hükümetince benimsenmeyince 2016 Ağustos sonunda istifa etti. Sosyal-liberal “En Marche!” (yürüyelim demek ama ileri, haydi gibi de tercüme edilebilir) siyasi hareketini kuran Macron cumhurbaşkanlığına adaylığını aynı yılın Kasım ayı ortasında ilan etti. Bugüne dek hiçbir seçime girmişliği olmayan Macron’un böylece ilk girdiği seçim yarışı en tepe nokta için oldu.
Fransa’da 577 üyeli Millet Meclisi’ne milletvekili seçimleri yine iki turlu olarak, 11-18 Haziran tarihlerinde yapılacak. Milletvekilleri de keza beşer yıllık dönemler için Cumhurbaşkanı’yla aşağı yukarı eş zamanlı olarak seçiliyor. 348 üyeli Senato seçimleri ise altı yıllık dönemler için farklı dilimler için ayrı ayrı yapılıyor. İşte partisizlik meydan okuması da burada devreye giriyor. Macron’un partiler arası (“transpartisan”) En Marche hareketinin milletvekili seçimlerinde ne sonuç alacağı kestirilemiyor.
Ancak bu olağan dışı durum şimdiden geleneksel siyasal partilerin hatta particiliğin, partiler üzerinden siyasetin sonunun geldiği yorumlarına yol açıyor. Fransa’da önce sosyalistler onların ardından şimdi Cumhuriyetçiler adını alan merkez sağ parti aday belirlemede ön seçim (“primaires”) sistemini benimsedi. Söz konusu parti ön seçimlerinde dilerse her seçmen katılıp, oy verebiliyor, parti üyesi olmak koşulu aranmıyor. Macron, Sosyalist Parti hükümetinden ayrıldı ama Sosyalist Parti adaylığını kovalamadı.
Ayrıca Macron, diğer adaylara göre programını da çok geç açıkladı. Bunun yerine ağırlığı seçmene ulaşmaya, toplantılar yapmaya, Fransa’yı dolaşmaya ayırdı. Akılcı, sağduyulu, reformcu bir profil çizdi. Ama reforma belki insancıl bir makyaj yapmayı ihmal etmedi. Birleştirici dolayısıyla cihadist terörizme yumuşak görülen Macron’un oyu, seçimden bir hafta önce Paris’in ortasında gerçekleşen IŞİD saldırılarından (benim gibi düşünenleri yanıltarak) etkilenmedi. Macron, AB taraftarı ve seçimden sonraki ilk konuşmasında “milliyetçilere karşı yurtseverlerin yanında olacağım” dedi. Macron, Türkiye demokratlarıyla dayanışma halinde olduğunu kampanyası sırasında açıklamıştı.
Babası nöroloji profesörü, annesi hekim olan Macron, (hayal gücünüzü epey zorlarsanız) Fransa’nın Mülkiye’si denilebilecek ENA’yı bitirip, maliye müfettişi olmuş. On yıllık mecburi hizmetini tamamlamadan altıncı yılında Rotschild Yatırım Bankası’nda çalışmaya başlamış. Kalan dört yıl karşılığında devlete 54 bin Euro ödemiş ama 2008-13 yılları arasında resmi kayıtlara göre 2.8 milyon Euro gelir elde etmiş. Macron, eğitimine koşut olarak on yıl boyunca konservatuvarda piyano çalışmış, futbol oynamış ve Fransız Boksu (ThaiBoks benzeri) yapmış. 15 yaşındayken tanıştığı ve kendinden 24 yaş büyük eşi Brigitte Macron, aday olma sürecinde de, seçim kampanyasının yürütülmesinde çok etkin bir kişilik olarak görülüyor.
Yeni siyasetin taze bir filizi olarak kuşkusuz Macron fenomeninden bizim de, en azından “laboratuvar koşullarında” çıkaracağımız dersler var. Acaba biz de tarihsel ters takla atarak hileli bir sonuçla geçtiğimiz iki turlu ve yüz bin imzayla bir aday çıkarılabilen yeni yerli ve milli başkanlık sistemimizde bir Macron bulabilir miyiz? Yoksa bizde zaten epeydir LePen mi iktidarda? Bu ve benzeri soruları “Sülüngiller ve Darı Ambarları” adlı eserimde etraflıca ele almayı ümit ediyorum değerli okurlarım.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.