• BIST 8980.29
  • Altın 3033.718
  • Dolar 34.2777
  • Euro 37.0994
  • İstanbul 16 °C
  • Diyarbakır 12 °C
  • Ankara 6 °C
  • İzmir 18 °C
  • Berlin 14 °C

Kürtlerin kazanımları ve sosyalizm - 1

Fehim Işık

Türk solunun önemli bir bölümü, hatta Kürt solu, daha doğru bir tanımla kendini ‘sol’ ve ‘sosyalist’ olarak tanımlayan Türk ve Kürt çevrelerinin bir kesimi, uzun yıllar Irak Kürdistanı’ndaki direnişi görmezden gelerek kazanımların neredeyse tümünü Iraklı Kürtlerin ABD ile işbirliğine bağladılar. Bu işbirliğini de, bazen Perinçekvari bir ağızla ‘lanetlediler’. Bu bakış açısına sahip kesimlerin önemli bir bölümü Kürtlerin yeniden dirilişini de PKK’nin 1984 yılında başlattığı silahlı mücadeleye bağlıyor. Elbet ABD’nin gelinen durumda yadsınamaz bir payı var. Bu payı görmezden gelmek mümkün değil. Ancak kazanımları tümüyle ABD’ye bağlamak, ya da Kürtlerin yeniden dirilişinin miladı olarak 1984’i göstermek doğru bir tutum değil. Bu yaklaşımları tartışmadan önce, Kuzey’deki Kürt ‘dirilişinin’ tarihçesi üzerine kısa da olsa bazı değerlendirmelerde bulunmakta yarar vardır.

Kuzey’deki Kürt dirilişinin tarihini 1984 ile başlatmak elbet doğru olmayan, eksik bir değerlendirmedir. Kürt hareketinin 1984 sonrası izlediği rotanın Kürtlere kaybettirdikleri olduğu gibi, bedeli ağır da olsa ciddi kazanımlarının olduğu yadsınamaz. Ancak Kürtlerin yakın tarihini incelediğimizde, her şeye rağmen 1984’ün yeniden dirilişin miladı olarak ele alınamayacağını, alınmaması gerektiğini söyleyebiliriz.

1984’ün etkilerini görmezden gelerek Kürt hareketinin Kuzey’deki dirilişini 1961 yılında Irak Kürdistanı’nda silahlı mücadeleye başlayan Barzani hareketine bağlayanlar da var. Elbet bu da eksik bir değerlendirmedir. 1961 yılında Mele Mustafa Barzani’nin Irak Kürdistanı’nda silahlı mücadeleyi başlatması sonrasında 1965 yılında kurulan T-KDP’nin (Türkiye Kürdistanı Demokrat Partisi), Kuzey Kürtlerinin 1938 sonrasındaki ilk politik Kürt örgütlenmesi olduğu doğrudur. Ancak bu örgütlenme Irak Kürdistanı’ndaki hareketi destekleme boyutunu aşamadı; 1938’li yıllarda Kürtlerin üzerine serpilen ölü toprağını, bu halkın üzerinden atmayı başaramadı. 

Kürtlerin dirilişi ve sosyalizm

1938 İsyanı’ndan sonra büyük bir sessizliğe bürünen Kuzey’deki Kürt hareketinin ilk ciddi dirilişi, İsyanın bastırılmasından sonraki ulusal uyanışın Kürtlerin sol ve sosyalist düşüncelerle tanışmasına bağlamak, en doğru tutumdur, inancındayım. Diğer bir anlatımla, tüm dünyayı sarsan 1968’in etkisinin yanı sıra SSCB ve diğer sosyalist ülkelerdeki gelişmelerin etkisiyle sol ve sosyalist zeminde örgütlenen, sosyalizmin Kürt halkının özgürlüğünü de beraberinde getireceğine inanan Kürtlerin, ağırlıkla da metropollerdeki Kürt aydın, emekçi ve öğrencilerinin, Kürtlerin yeniden dirilişini gerçekleştirdiği inancı en doğru yaklaşımdır, denilebilir.

Gerekçelerine gelince:

Kuzey Kürtlerinin, tüm diğer isyan ve başkaldırılarında olduğu gibi 1938 İsyanı’nın da bilançosu ağır oldu. Bu isyan sırasında ve sonrasında büyük katliamlar ile sürgünler yaşandı. Kürt halkının önderleri idam edildiler. Tüm bunlar yapılırken Cumhuriyet’in egemenliği de giderek arttı. Cumhuriyet’in kurucuları devletin alt ve üst yapısını kurumlaştırdı. Silahlı güçler, ekonomi ve eğitim alanlarındaki kurumlar başta olmak üzere tüm devlet yapılanması toplumun her kesimine egemen oldu. “Tek Dil-Tek Millet” anlayışı, büyük bir korku ve sindirme politikasıyla birlikte toplumun her kesimine, zımni de olsa kabul ettirildi. Elbet Cumhuriyet’in bu politikalarından en çok ‘nasiplenenler’ de, Kürtler oldular.

Bunca baskı ortamı, doğaldır ki, Kürtleri de sindirdi. Uzun yıllar sessiz kalan, baskı ve asimilasyon politikalarıyla dönüşen/dönüştürülmek istenen Kürtler, Cumhuriyet’in yanında yer almasalar bile, yaşanan baskı politikalarının sonucu olarak Cumhuriyet’in karşısında da olamadılar. Kısmi de olsa karşı politika, karşı koyuş geliştiremediler. Bu durum, 1965 yılına kadar devam etti. 1965 yılında neredeyse eş zamanlı olarak kurulan TİP (Türkiye İşçi Partisi) ile T-KDP, Kürtler açısından Cumhuriyet’in gidişatına karşı geliştirilen ilk örgütlü tepkiler oldular.

T-KDP’nin Barzani hareketinden etkilenerek kurulduğu, daha sonra bu hareketin etkisinde kalarak daha çok Kuzey ile Güney arasındaki sınır bölgelerinde bulunan aşiretler arasında ağırlıkla bir köylü örgütlenmesi gerçekleştirdiği bilinmektedir. Tüm Türkiye Kürtlerini etkilemese de nispi bir etki yarattığını söyleyebileceğimiz T-KDP’nin bu yapısı, kendi içinden koparak sosyalist düşüncelerle yeniden örgütlenmeye başlayan kesimlerin varlığına kadar devam etti.

TİP ise başlangıçta, bir kısım Kürt aydınının yanı sıra daha çok Türk aydın ve emekçilerinin örgütlendiği, sol kimlikli bir yapı olarak ortaya çıktı. Hem TİP’in sol kimliği, hem de 1961 Anayasası’nın yarattığı nispi demokratik ortam, üzerindeki ölü toprağını atmak isteyen Kürtleri de bu yapılanmaya itti. Hiç kuşkusuz, 1965 seçimlerindeki “nispi temsil sistemi”yle yüzde üç oy alarak parlamentoya 15 milletvekili gönderen ve parlamentodaki direnişçi yanıyla geniş bir toplum kesimini etkileyen TİP, diğer kesimlerin olduğu gibi Cumhuriyet uygulamalarına tepkili olan Kürtlerin de ilgisini çekti.

Doğu Mitingleri süreci, Kürtlerin TİP ile kitlesel tanışması, daha sonra TİP’in kapatılmasına neden olan kongre kararları, vb. bu yazının boyutunu aşan ve ayrı olarak değerlendirilmesi gereken konulardır. Ancak özetle şunu söyleyebiliriz ki, Kürtlerin sosyalizmle kitlesel bir biçimde tanışması TİP ile birlikte olmuştur.

TİP içindeki tartışmalar beraberinde ayrışmaları getirince, Kürtler de, bağımsız örgütlenmelerini gerçekleştirmek için adımlar attılar. 12 Mart 1971 askeri darbesi sonrasına, özellikle 1974 genel affı sonrasına rastlayan bu gelişmeler, Kürt halkının sosyalistlerin önderliğinde örgütlenmesini ve kendi bağımsız kimlikleriyle ete-kemiğe kavuşmasını sağladı.

Elbet, Kürtlerin yalnızca TİP’ten kopuşla birlikte sosyalist örgütlenmelerini gerçekleştirdiği iddiasında değilim. Ancak TİP’in legal konumu, farklı yapılanmalar içinde yer alsalar bile Türk ve Kürt emekçilerinin, sol ve sosyalist düşünceyi benimseyen aydınlarının önemli bir kesimini TİP’e yöneltmişti.

Sosyalist kimlik ve ulusal uyanış

Sosyalist kimliklerindeki ortaklığa rağmen dünyayı ve sosyalizmi farklı yorumlama, özetle sol kesimdeki farklı anlayışlar Kürt hareketini de etkiledi. 1974 sonrasında büyük çoğunluğu sosyalist kimlikli birden çok bağımsız Kürt siyasi yapılanması kuruldu. Önemli bir bölümü, hatta neredeyse tümü illegal mücadeleyi benimseyen bu yapılanmalar, legal zemindeki mücadele araçlarını da geliştirmekten geri durmadılar. Kürtçe ve Türkçe yayınlanan Kürt kimlikli birçok dergi ve gazetenin yanı sıra, onlarca demokratik kitle örgütü kuruldu. Sendikalarda, emek örgütlerinde Kürtler kendi kimlikleriyle sosyalizmin savunusunu yürüttüler. Türk sol hareketinin önemli bir kesiminin Kürt kimliğinin savunusunu yadsıyan, Kürt halkını bir ulus olarak görmekten uzak düşüncelerine rağmen, Kürtlerin ulusal uyanışı ile sosyalizmin savunuculuğu atbaşı gitti. 1978’li yıllara gelindiğinde Kürt hareketi kitlesel olarak doruğa vurmuştu. Kürt kimlikli gazete ve dergilerin toplam tirajları 100-150 bini bulmuş, 1 Mayıs mitinglerine, Newrozlara çoğunluğu genç ve emekçi 10 binlerce Kürt katılmaya başlamıştı.

Tüm bu gerekçelerden de anlaşılacağı gibi, Kürtlerin 1938 yıllarında bastırılan ve neredeyse yitmeyle karşı karşıya olan ulusal duygularının yeniden uyanmasını sağlayan en önemli etken, Kürt aydın, emekçi ve gençlerinin sosyalizmle tanışmasıdır. 1960’lı yıllarda “Kürdistan” yerine “Doğu-Şark” diyen, “Kürt Sorunu” yerine “Doğu Sorunu” demeyi uygun bulan, neredeyse “Kürt” kelimesini ağzına bile almayan/almaktan çekinen Kürtler, 1978’li yıllara gelindiğinde “Kahrolsun Sömürgecilik”, “Yaşasın Sosyalizm”,  “Kürtlere Özgürlük”, “Bijî Kurdistana Azad û Serbixwe” sloganlarını onbinlerle birlikte haykırmaya başlamıştı.

Bu elbet bir diriliştir. Bu dirilişi sağlayan da, Kürt aydın, emekçi ve gençlerinin sosyalizmle tanışması, sosyalizmi benimsemesidir.

-Devam edecek-

NOT: Bir önceki yazımda görsel Kürt yayıncılığını, Kürt televizyonlarını kaleme alacağımı yazmıştım. Bu arada Günlük gazetesi yazarlarından Hüseyin Aykol'un bu konuyla ilgili, "112 Yıllık Serüven Büyüyor" başlığıyla kaleme aldığı geniş bir değerlendirmesini okudum. Yazıda, Kürt televizyonları ve bağlantılı konular derli toplu bir biçimde ele alınmış. Bu nedenle yazımın konusunu, tekrara düşmemek adına değiştirdim. Arzu edenler bu linkten Aykol'un yazısını okuyabilirler.

  • Yorumlar 0
  • Facebook Yorumları 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
    ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
ÖNE ÇIKANLAR
Tüm Hakları Saklıdır © 2009 İlke Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 0532 261 34 89