• BIST 9367.77
  • Altın 2952.122
  • Dolar 34.4839
  • Euro 36.1941
  • İstanbul 7 °C
  • Diyarbakır 9 °C
  • Ankara 13 °C
  • İzmir 18 °C
  • Berlin 1 °C

Kürtlerin kaderi

Hilal Kaplan

Yaklaşık 10 gün önce Rojava'da, yani Suriye'nin kuzeyinde, Nusra cephesinin Kürt sivilleri öldürdüğü bilgisi sosyal medyada yayıldı. #Rojavadakatliam başlığıyla düşen haberler oldukça can yakıcıydı.

Üç Kürt'ün Nusra cephesi tarafından yakıldığı haberi, bir video halinde paylaşılıyor, ölü çocuk ve kadın resimleri eşliğinde katliam haberi duyuruluyordu.

Ancak kısa süre içinde Rojava'dan olduğu söylenen görüntülerin, Esed'in askerlerinin Banyas'taki El-Beyda köyünde yapılan katliamdan alındığı; yakılan üç Kürt'ün videosunun ise, Nisan 2011'de Irak'ta gerçekleşen menfur bir saldırıya ait olduğu anlaşıldı.

Hakkari'de yapılan Rojava yürüyüşünde kullanılan bir kare ise 1983 Erzurum-Kars depreminden sonrasına aitti.

Ne yazık ki bu kadar yalan haber ve videonun ortaya çıkması, katliam iddialarına gölge düşürdü.

Bunun hemen ardından bir de #LazkiyedeKatliam başlığı altında yalan haberlerin dolaşıma sokulması ve Esed askerlerinin bu yalanlar eliyle aklanmaya çalışılması dikkat çekti.

Rojava'da katliam iddialarını takip eden Lazkiye'de katliam şayiası, Kürt ve Alevi sivillerin 'cihatçı' örgütler tarafından hedef alındığı ve bu yüzden Suriye'de Kürtlerin ve Alevilerin Suriye muhalefetine karşı örgütlenmesi gerektiği sonucunu ima ediyordu. Nitekim aynı günlerde, Yurtsever Devrimci Gençlik Hareketi'nin adresinden 'Alevi-Kürt ittifakı en hızlı biçimde örgütlenmelidir' açıklaması yapıldı.

KCK Eş Başkanı Bese Hozat, Sabah'a verdiği röportajında şöyle diyordu:

'Türkiye'deki çözümle, Suriye'deki çözüm birbirine paralel, birbirini besleyen süreçler. Çünkü Kürt sorunu üzerinden bütün bölge devletlerinin politikası da ortak. Bu konsepti, boşa çıkardığımız noktada Kürt sorununun gelişiminde ortaklıklar olur. Rojava'daki durum da, El Kaide'nin saldırıları da uluslararası güçlerin planlarından bağımsız değil. Yani uluslararası güçler, Türkiye'deki çözüm sürecini sabote etmeye çalışıyor, o yüzden çok aktif bir şekilde El Nusra'ya destek veriyor. Demokratik çizginin somutlaşması ve bir model olması; ABD açısından sorundur, çıkarıyla uyuşmuyor.'

Her satırına katıldığım tesbitler… Hewler/Erbil'le 'fazla' yakınlaştığı için Türkiye'yi uyarma ihtiyacı duyan ABD yönetiminin, çözüm sürecinden memnun olmaması öngörülebilir bir gelişmedir.

Fakat PYD lideri Salih Müslim'le defalarca görüşen, Nusra Cephesi gibi El Kaide bağlantılı örgütlerin Suriye muhalefetine zarar verdiğini dile getiren ve eş zamanlı olarak Türkiye'nin Kürt meselesini sulh yoluyla çözmeye çalışan bir hükümet olmasına rağmen, 'Ak Parti destekli cihatçılar, Kürtleri katlediyor' haberleri yayanların, 2011 yılında olduğu gibi, yüzü Ankara'ya ve Ankara'yla ittifak içinde olan Hewler'e (Erbil) değil, Tahran'a dönük bir politika izlediği anlaşılıyor. Hozat'ın dediği gibi Suriye üzerinden süreci çökertmek isteyenlerin ekmeğine yağ sürülüyor.

Buna paralel olarak, PYD'nin Suriye'de Barzani'ye yakın gruplara mesafeli oluşu, yer yer baskı altına aldığı iddiaları ve sınırdan peşmerge geçişine izin verilmediği gibi haberler de Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi'yle bir gerginlik oluştuğu izlenimini veriyor. Bölgesel yönetimin resmî internet sitesinden geçtiğimiz günlerde yapılan şu açıklama da sertlik tonu bağlamında bir ilke tekabül ediyor:

'Rojava'daki siyasî durum ve sivil halkın korunması konusunda, timsah gözyaşları döken ve siyasi şov yapan gruplara diyoruz ki, 'buyrun kapı açık, gidin Rojava'daki halkın savunmasını yapın'. Bu şekilde samimiyetinizi gösterin. Biz de size karşı olan önyargılarımızı kıralım.'

Ve PYD'ye yönelik şu ifadeler kullanılıyor:

'Bütün siyasi parti ve grupların aynı tutum içerisinde sivil halkı koruması gerekmektedir. Sadece bir partinin, her şeyi üstlenmesi ve diğer siyasi partilerin önünü kapatıp, çalışmalarını engellemesi doğru değildir. Çünkü bunu yürütmek Rojava'daki tüm siyasi partilerin hakkıdır.'

Kürtler, I. Dünya Savaşı'ndan itibaren, gittikçe artan biçimde bu ümmetin yetimleridirler. Yoğun olarak yaşadıkları topraklar, dört ülkeye bölüştürülmüş olmasına rağmen, buralarda İslâm hukuku geçerli olmadığı için varlıkları inkâr edilmiş, asimilasyona tâbi tutulmuş, ezilmiş, öldürülmüşlerdir. Lakin bu zulüm düzeni, Kürt muhalifleri idam eden İran hariç diğer ülkelerde değişmeye yüz tutmuştur. Bu yüzden Suriye'de akrabalarının da bulunduğu Kürt kardeşlerimiz başta olmak üzere Rojava'da gerçekleşenlere gözlerimizi kapamamız söz konusu olamaz. Bağımsız oluşumların bir an önce bölgeye giderek gözlem yapması gerekmektedir. Ya da Barzani'nin önerdiği gibi Kürt sivilleri hedef alan saldırılar hususunda bağımsız bir komisyon ivedilikle kurulmalıdır.

Suriye muhalefeti, bölük pörçük olduğu için etkin bir güç ortaya koyamadı. Umarız Kürtler, aynı kaderi paylaşmazlar.

  • Yorumlar 5
  • Facebook Yorumları 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
    ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Yazarın Diğer Yazıları
    ÖNE ÇIKANLAR
    Tüm Hakları Saklıdır © 2009 İlke Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
    Tel : 0532 261 34 89