Bunca mücadele ve bedel ödenerek gelinen bu aşamadan sonra Kürt halkını yeniden karanlığa gömmek artık mümkün değildir. Kürt halkı deyim yerindeyse artık kefeni yırtmış, dünya uluslar ailesi sahnesine çıkmıştır.
Kürt siyasetinin bundan sonra yapması gereken Kürt halkını uluslararası demokratik toplumun ayrılmaz bir parçası haline getirecek olan kurumları yaratmak, bu yolda yaratılmış kurumlara da nitelik kazandırmaktır.
Henüz bıçak sırtında yürüse de Kürt siyaseti yaşamsal önemi olan tarihi bir zaafiyeti aşmış, birliğini sağlamıştır.
Kürt birliğinin toplumsal bir kesimleri içine alacak şekilde yaygınlaşması ve kalıcı olarak kurumlaşması için Ulusal Konferans’ın da behemahal toplanması kaçınılmazdır.
Koşullar bunu zorunlu kılmaktadır. Kürt halkı önce kendi iç birliğini tam anlamıyla sağlamalı, ardından da bölge halklarıyla eşitliğe, kardeşliğe, özgürlüğe ve gönüllü birlikteliğe dayalı yeni ilişkiler kurmalıdır.
Kürtlerin inkarı ve imhasına dayanan eski statüko artık parçalanmıştır. Ortadoğu’da yeni statüko oluşmakta ve yeni dengeler kurulmaktadır. Kürt halkı ve Kürdistan ülkesi bu dengelerin odağındadır.
Bundan böyle herkesin hesabını- kitabını Kürtlerin varlığı ve kendi ülkelerinde söz ve karar sahibi oldukları gerçeğine göre yapmalıdır. Bu saatten sonra buradan geri gitmek,özgürlükten vaz geçmek mümkün değildir. Aksine özgür yaşamın gerekleri hızla yerine getirilecektir.
İç ve dış koşullar bağımsız bir devletin kurulmasına izin veriyorsa (bana göre vermiyor) bu değerlendirilecektir. Vermiyorsa şayet, başka bir yol izlenecektir; izlenmektedir.
Kürtlerle Türklerin birarada yaşama koşulları Türk devletinin izlediği ırkçı, acımasız ve aşağılayıcı politikalar nedeniyle epey bir aşındı ancak, yine de nesnel süreç Kürtlerle Türkleri federatif bir çözüm modeli etrafında ‘ortak vatanda’ biraraya gelmeye zorluyor.
Elbette bu, bu aşamadan sonra Kürtlerden çok Türklerin bir meselesidir. Biraz da onlar düşünmelidir. Kürtlerle eşitlik ve özgürlük temelinde birarada yaşamak istiyorlarsa şayet bunun gereklerini yerine getirmelidirler.
Kürt halkının son 10 yılda aldığı mesafe göz önündedir. Bundan 10 ya da 15 yıl sonrasında ortaya çıkacak tablonun nasıl olacağı da bugünden bellidir.
40 milyona varan nüfusu ve özgürlüğe olan susamışlığıyla Kürt halkını esaret altında tutmak artık kimsenin haddi değildir.
Şimdi en azından Kerkük’ten Halep’e yeni bir Kürt devleti ortaya çıkmıştır. Biçimi ne olursa olsun; ister bağımsız, ister federal, ister otonom önemi yok; önemli olan Kürd’ün kendi ülkesinde özyönetimin belirginleşmesidir.
Önemli olan demokratik Kürt iradesinin Kürdistan’da egemen hale gelmesidir. Dolayısıyla daha fazla kan dökülmeden ve çekilen bunca acıya yeni acılar eklenmeden bu sorunu adilane çözmek gerekmektedir.
Kürt siyasetinin sık sık dile getirdiği gibi bu konuda top artık Türk devletinde, onun AKP Hükümeti’ndedir.
Kaç gündür Ankara’da yoğun bir hareketlilik gözlenmektedir. Türklerin başkentinde zirve üstüne zirve düzenlenmektedir.
Ankara’nın opsiyonlarını açık tuttuğu, askeri hazırlıklarını tamamladığı ve gelişmelere göre tavır alacağı anlaşılıyor.
Türk basını Türk devletinin Suriye’deki gelişmelere hazırlıksız yakalandığını yazıyor ama, bu gerçeği yansıtmıyor.
Zira, Suriye’nin bu hale geleceği en az iki yıl öncesinden belliydi.
Türkiye’nin Suriye’yi Batı’yla uzlaştırma, Amerikan cephesine katma çabası sonuç vermeyince Esad’ın ipi çekildi.
Esad sonrasının ne olacağı da tahmin edilmişti. Suriye Kürdistanı’nın da Kürtlerin, özellikle de PKK’nin öncülük ettiği hareketin eline geçeceği öncesinden belliydi.
Tarih şimdi hızlı akıyor ama, nesnel süreç sürpriz yapmıyor. Olması gereken neyse o oluyor.
Ayrıca tarihsel bir haksızlık gideriliyor. Dört parçaya bölünen ve ülkesi elinden alınan Kürdistan halkı şimdi parçalarını bir araya getiriyor, birleşiyor ve kendi ülkesinde söz sahibi oluyor.
Türkiye’nin bunu kabul etmesi, buna saygı göstermesi ve bu ilkel ırkçı politikadan vaz geçerek, Kürtlerle ortak bir gelecek kurması her şeyden önce kendi menfaatinedir.
Türkiye için Ortadoğu’da Kürtlerden ve Kürdistan başka sağlam bir müttefik de görünmemektir.
Bütün sorun Türkiye’nin geçmişte izlediği ve halen terk etmediği Kürt karşıtı siyasetindedir.
Ne ki Türkiye beş yıl kadar öncesinden başlayarak Güney Kürdistan özgülünde bu siyasetini yavaş yavaş terk etti ve orasıyla kalıcı ilişkiler geliştirdi.
Güney Kürdistan liderliği şimdi Türkiye’nin bölgesindeki en sağlam müttefikidir. Güney Kürdistan-Türkiye ilişkileri de gittikçe gelişmektedir ve bu ilişkiler artık stratejik önemdedir.
Fakat Güney liderliği, özellikle de Barzani aynı zamanda PKK’nin de müttefikkidir!
Güney liderliğini bir eli Türkiye’de ama, diğer eli de Kürt siyasetindedir. Dolayısıyla Kürtlerle savaş Ankara açısından akıl karı değildir.
Bölgenin ve dünyanın konjöktürü Türk devletine Kürtleri bir kez daha ‘tedip ve tenkil’e fırsat vermiyor.
Türkiye’nin Kürtlerle uzlaşmaktan başka bir seçeneği bulunmuyor. Kürtlerle uzlaşmanın yoluysa köklü bir zihniyet değişikliğinden geçiyor.
Kürdü köle, kendisini efendi gören ukala zihniyetin değişmesi, eşitlik ve özgürlük temelinde yeni bir ilişkinin kurulması gerekiyor.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.