Bu coğrafyada etnik kimliği, inancı, kültürü ve tabii düşünceleri itibarıyla işkence, eziyet, kahır çekmiş herkes “devlet” nedir, bilir. Kıyaslamak doğru mudur bilmiyorum ama eğer “kahrını çekmeyi” bir ölçü olarak alacaksak, herhalde en çok da Kürtler bilir.
Kürtler için devlet, hiçbir zaman, ama özellikle de cumhuriyetten bu yana “devletimiz” olmamıştır. Bu, bu tarih boyunca istisnalar bir yana işbirlikçi olan, korucu olan Kürtler için de geçerli bir realitedir. Boyun eğmişlerdir, susmuşlardır, sinmişlerdir, hatta devletin kirli işlerinde kullanılmışlardır, ama hiçbir zaman devleti sevmemişler, benimsememişlerdir. Merak eden araştırsın, Kürdistan’ın en “devletle uyumlu” aşiretleri, aileleri bile fırsat bulduklarında devlete isyan etmişlerdir.
Herhalde “niye sevmiyorlar ki?” diye düşünmeyeceksiniz. Varlığını, kimliğini, dilini tanımayan, inkâr eden, aşağılayan bir devleti sevmeleri, benimsemeleri tuhaf olurdu.
Ve Kürtler, devletin de kendilerini sevmediğini iyi bilirler. “Hepimiz kardeşiz, aramızda ayrım gayrım mı var” edebiyatı yapan devlet görevlilerine genellikle kafa sallar, “he he” derler; ama onların dillerinden dökülmeyen asıl niyetlerini de çok iyi bilirler.
Kürtlerin bildiği, tanıdığı devlet, zorba bir devlettir. JİTEM’dir. Askerdir. Polistir. İşkencedir. Hapishanedir. Ölümdür. Mahkemedir. Aldatılmadır. Tarihleri boyunca tecrübe ettikleri bir bilinçtir bu. Bu yüzden “görünen” yüzü kadar “görünmeyen” yüzünü de iyi bilirler.
Kürtlerin sorunları, talepleri, barışa dair istek ve beklentilerinin muhatabı, devlettir. Bu herhangi bir siyasi partinin yaklaşımından ziyade devletin inkâr ideolojisinden vazgeçmesi, cumhuriyetin demokratikleştirilmesi sorunudur çünkü.
Sözü Paris ve Roboski katliamına getirmeden önce bu hatırlatmayı yapmam gerekiyordu.
Bazı Kürt kurumlarının kafası karışık açıklamalarını okumasam, bazı Kürt okurlarımın bu açıklamalardan etkilenerek “paralel devlet yapmış diyorlar” türü sorularına muhatap olmasam, Paris ve Roboski katliamları için dolandırılan “paralel devlet” şayialarına acı acı gülmekle yetinirdim.
Roboski katliamının sorumlusu, devlettir. Kurumsal ve siyasi olarak zaten belli olan sorumlularının hesap vermesi gerekir. Bu kadar çıplak bir gerçeği “paralel devlet” şayialarının argümanı hâline getirmenin en hafifinden manası, kafa karışıklığı ve gerçeği bulanıklaştırmaktır.
Paris katliamının zanlısı, Kürt kurumlarına sızdırılmış bir ajandır. Son dönemde ortaya çıkan bilgi ve belgeler, başından beri varolan bu kuşku ve kanaati daha da pekiştirmiştir. Fransa olayı aydınlatmakla yükümlüdür elbette. Peki, Ömer Güney’i, onun Ankara’daki ilişkilerini aydınlatması gereken kimdir? Ortaya çıkan belgeler için “yalan” diyemeyen MİT, başlattığını söylediği incelemesinin sonuçlarını kamuoyu ile paylaşacak mıdır?
İktidar partisi Cemaat’e yönelik yürüttüğü “istiklal ve istikbal” savaşında Kürtlerin desteğini almayı önemsiyor. Güzel. Ama bunun için örneğin Roboski katliamının sorumlularını yargı önüne çıkarması gerekiyor. Paris katliamının devletin “vur emri” planının bir parçası olup olmadığını açıklaması gerekiyor. Bunlar “paralel” ya da başka bir devlet türünün değil, bildiğimiz devletin yükümlülüğüdür.
Kürtlerin gözünden kaçmayan bir şey daha var. Kendi “istiklal” ve “istikbali” için bir gecede yasalar, yönetmelikler hazırlayanlar, Meclis’i seferber edenler, “sürüyor” denen Çözüm Süreci için bugüne değin bir tek yasa dahi çıkarmış değillerdir...
Kürtlerin muhatabı devlet ve kendisini devletleştirme çabasındaki AK Parti iktidarıdır. Kuşkusuz “paralel devlet” iddiasını bir polemik konusu olmaktan çıkarıp hukuki bağlamda kanıtlaması gereken de...
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.